Yeni “Tip” Geliyor Mu?

Türkiye sosyalist hareketinin de Türkiye halkının da bir kurucu kuşağa ihtiyacı olduğu açık. Bu söylenen en geniş anlamda, yeni bir ülkenin kurucu kuşağını yaratmak olarak da anlaşılabilir; Türkiye’nin yeni, gerçek devrimci muhalefetini kurmak olarak da. Hem AKP karşısında dikilecek esas gücü ortaya çıkarmaktan söz ediyoruz, hem de bu gücün bir iktidar hedefiyle hareket etmesinden.

Uzun zamandır bir kuşak üzerine çok tartışılıyor. Kuşak bizim açımızda ne ifade ediyor ve bizim dönemimizin, 90’lıların kuşak olma ihtimali var mıdır bunu tartışacağız. Bu tartışmayı kesen diğer mesele ise “Türkiye’de solcular ne yapmalı”, “hangi politik başlıklar üzerinden toplumla temas etmeli?” ya da örneğin “birlikte mücadele etmenin yolları nelerdir?” gibi sorularla ortaya atılan tartışmalar. Tartışma haklı ve bu çıkışsızlık aşılmalı.

Bizim dönemin insanlarının yeni bir “tip” olarak tarif edilebileceğini söyleyebiliriz. Ele alacağımız ise yeni “tip”in sözü edilen tartışmalara gerçekten nasıl katkı sunacağı ve hangi başlıkları öne çıkaracağıdır.

Sıkça dile getirilen gericilik karşıtı mücadele, bağımsızlık mücadelesi, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin yaygınlaştırılması gibi başlıkları tekrarlamayacağım. Bu kavramlardan korkan arkaik arayış ve konumlanışlar bize göre tartışma dışıdır. Geri dönmeyecek biçimde burada noktayı koyalım ve bir alıntıdan alacağımız sorularla geçelim yeni “tip”e:

Türkiye’nin son yüz yılının tek Kuşağı 1880-1900 arası doğanlardır. Bu kuşkusuz keyfi bir tercih değil. Küçük harflerle başlayan ‘kuşak’ değil de Kuşak olmanın göstergeleri şöyle özetlenebilir:

-Son çözümlemede Kuşak’ın etkileyip yoğurması, etkilenip yoğrulmasına baskın çıkar,

-Kuşak gerçekleştirdikleriyle kendi tarihselliğindeki öteki tüm ‘kuşaklara’ damgasını vurur, onları ayrıştırır, dinamizm kazandırır,

-Kendi niteliklerini taşıyan bir başka Kuşak tarih sahnesine çıkıncaya dek aradaki kuşakların içinde tutulacakları çerçeveyi oluşturur. Bir başka deyişle kuşakların felsefi, toplumsal, siyasal ‘problematiğini’ belirleyen Kuşak’tır.”1

Yeni tip yukarıdaki soruların cevaplarını verebilecek mi? Nesnellik buna uygun. 1848 devrimlerinin kuşağı, arkasına 1917 devriminin kuşağını eklemiştir. Aradaki boşluğun devamı ise 1991 sonrası karşı devriminin devrimi arayan kuşağıdır. Bugün gelen “tip” bunu haber vermektedir.

Örneğin, kuşağımızın 12 Eylül etkisini üzerinden atamamış soldan alacakları vardır ama etkilenip yoğrulacağı çok bir şey kalmamıştır. Ya dönemin paradigmasını şekillendirecek ya da şekillenecektir. Aynı yazıdan bir başka örnek açıklamamıza yardımcı olabilir:

Bilimsel sosyalizmin üç kaynağından ya da bileşeninden söz edilir. Alman Felsefesi, Ekonomi Politik ve Ütopyacı Sosyalizm. İlginç olan şu: Bu üç kaynağın yaratıcılarına bakıldığında çok kesin bir kuşak olgusu görülüyor. 1760-1770 arası doğanlar. Başka türlü söylersek tam anlamıyla gençlikleri Fransız İhtilali ve etkileri ile yoğrulanlar. En çok iki yıllık bir sapma yalnızca bir iki kişi için geçerli. 2 yıllık bir sapma hiç önemli değil. Alman Felsefesi: Fichte ve Hegel. Ekonomi Politik: David Ricardo. Ütopyacı Sosyalizm: Saint Simon Owen, Fourier Buanorotti ve Babeuf. İstisnasız tümü aynı kuşağın üyeleri. Fransız İhtilalini ve sonuçlarını 18-29 yaşları arasında yaşayanlar. Bu üç kaynak arayan kuşağın yaratıcı ürünü oluyor. Arayan kuşak değinildiği gibi Babeuf ve Buanorotti ile erken doğumu da veriyor.

Yaklaşık olarak 50 yıl sonra eylemci ya da çözücü kuşak ortaya çıkıyor. Perde Auguste Blanqui’nin ‘ırmağın karşı yakasında ne ekili olduğunu tartışacağımıza yüzüp geçelim ırmağı’ sözleriyle açılıyor. Proudhon’un çözümleri gündeme geliyor. Bakunin sahneye çıkıyor. İşçi Weitling yaşamını örgütçülüğe adıyor. Nihayet Marx teorik tüm çalışmalarını örgütçülükle bütünleştirmekten geri kalmıyor. İsteyen ‘arayan kuşak’ ‘çözen kuşak’ değerlendirmesini 1917’ye uygulayabilir. Burada kuşak olgusu çok daha belirgin bir biçimde ortaya çıkıyor.” 2

İsteyen “arayan kuşak” değerlendirmesini 60’tan bugüne kadar olan dönem için de uygulayabilir. 68 kuşağının arayandan bir adım öteye gidebildiğini söyleyemeyiz, görece kopuşu zorlamış ve ondan sonraki kuşakların çerçevesini şekillendirmiştir. Kuruluş paradigmasını değiştiren bir pratik ise gerçekleşmemiştir. Aynı yazıdan bir başka alıntıyla;

Kanımca kopuş dinamiğine karşın 68 kuşağını belirleyen temel ideolojik öğe yurtseverlik sınırları içerisinde kaldı. 68 kuşağının konumunu trajik kılan asıl olgu söz konusu kopuş sürecinin oldukça geniş kapsamlı boyutları ve dinamikleri ile siyasal etkinlik kanallarının darlığı ve kuruluğu arasındaki çelişkidir.” 3

Burada bir soyutlama düzeyinde kuşak tartışmasına dönük tartışmayı noktalayıp bugüne dönüyoruz. Yukarıdaki “çözen kuşak” değerlendirmesi için nesnellik bugün veri sunmaktadır. Yeni bir ayaklanma döneminin içerisinde, emperyalizmin düzenli kriz haline, seslenme ve haberleşme kanallarının tamamen yenilendiği bir döneme doğmuş bir kuşaktan bahsediyoruz. Neyi yıkacağını anlamış, yerine kuracağını ise arayan, tam olarak bu tartışmalar içerisinde şekillenen bir kuşak. Güncel adımlarla ilgili tartışmalarla devam etmeye çalışalım.

AKP Karşısında Dikilecek Esas Gücü Oluşturmak

Peki bir kuruculuk tarif edilmesi için erken mi?

Türkiye sosyalist hareketinin de Türkiye halkının da bir kurucu kuşağa ihtiyacı olduğu açık. Bu söylenen en geniş anlamda, yeni bir ülkenin kurucu kuşağını yaratmak olarak da anlaşılabilir; Türkiye’nin yeni, gerçek devrimci muhalefetini kurmak olarak da. Hem AKP karşısında dikilecek esas gücü ortaya çıkarmaktan söz ediyoruz, hem de bu gücün bir iktidar hedefiyle hareket etmesinden.

Soruya bir ek yapalım, Aydın kıtlığının olduğu bir dönemde bu mümkün müdür?

Benzer dönemeç noktalarının gözlemleriyle, zenginleştirilen bu somut durumu soyutlamak gerekiyor. Soyutlama ile şöyle bir tez formüle edilebilir: Aydın kıtlığı tarihin dönüş noktaları için bir eksiklik değil, olumlu bir gerek koşuldu. Şöyle de söylenebilir: ‘Tarihteki her yeni atılım için aydın kıtlığı gerekir. Nitekim yirminci yüzyılın Cumhuriyet’in ilanıyla biten ilk yirmi yılında da böyle oldu.” 4 Bugün için de benzer bir değerlendirme yapmak mümkün. Aydın kıtlığından bile döneme umut çıkarıyorlar denmesin, mevcut çözemediği, kuruduğu oranda yeni arayışlar ortaya çıkabiliyor. Var olanın da ciddi bir çözümsüzlük ve tekrar içerisinde olduğu bir dönemdeyiz. Kuşağın başa yazacağı iddia kuruculuk olmalı diyoruz.

Kuruculuğa “yönetme” eklenmelidir. “Yönetmek”ten kastettiğim, bir dönem yapıldığı gibi küçük topluluklarla, ülkeden kopuk motivasyonlarla ve varlığını koruma çabasıyla yapılan eylemler değildir. Yani tek başına örgütleri, partileri yönetmekten bahsetmiyoruz. Açıkça kentleri, kampüsleri, fabrikaları, atölyeleri yönetmekten bahsediyoruz. Bunların kimilerini idari olarak dahi yönetmek mümkün olacaktır (Ovacık örneği gibi). Ama bunun olmadığı yerlerde, ülkenin bir çok noktası siyasi olarak yönetilebilecek, belirlenebilecek durumda. Kuruculuğa ve yönetmeye hem bugünün muhalefetini yaratırken ihtiyacımız olacak hem de yeni bir ülkeyi kuracak ve yönetecek bir kuşağın yaratılması için.

Bu kısma tekrar dönmek şartıyla bir parantez açalım. Yeni “tip”le eskisi arasındaki farkı daha iyi anlayabilmek için, buraya kadar yazdıklarım hakkında olası değerlendirmelere dair bir tahminde bulunabilirim. Örneğin, “yönetmek” vurgusuyla bahsedilen kısımlardan çoktan otonomi çıkarmıştır eski tiplerden bazıları, aslanlı yol aranmıştır veya buraya kadar Kürtlerden hiç bahsedilmemiş deniyordur, “hiç sosyalizm demedi” dahi denmiş olabilir! Bu örnekler, geniş bir aralıkta ama aynı “tip”in tarzını yansıtmaktadır.

Yeni “tip” tartışacak, arayışı güçlendirecek, gerçek sorunların çözümünü ve iktidarı arayacaktır, aramaktadır. Parantezi biraz daha genişletiyorum: Geçtiğimiz zamanlarda bu iki tipi karşılaştırmamız için önemli bir örnek yaratan Doğu Perinçek’e teşekkür ediyoruz. Perinçek, Aydınlık gazetesinde Vikings dizisine dair bir yazı yazmıştı. Yazıda, diziyi izlerken Viking tanrısı Thor’un aslında bir Türk olduğunu hatırladığını ve bunun sonucunda da zihninde, Avrupa’daki Türkler’i bir araya getirecek “Odin kulübü” kurma fikri belirdiğini söylemişti. Oysa biz bir grup üniversite öğrencisi aynı diziyi izlerken, dizideki ana karakter olan Ragnar’ın arayışçılığını konuşuyorduk. Ragnar, Vikinglerin hep kendi arasında savaşmasına itiraz ediyor, İngiltere’ye gidiş için bir yol buluyordu. Devamında da oraya yerleşmek için yöntemler arıyor, Hristiyanlığı öğrenmeye çalışıyor, özetle yeniyi arıyordu. Her arayışta da eskisiyle kavga etmek zorunda kalıyor. Bazen biraz eskiyle bazen eskinin eskisiyle mücadele ediyordu. Bizim tartıştığımız ve çıkardığımız buydu. Eminin Perinçek’in temsil ettiği “tip”in farklı kanatları da kendi şablonları içerisinde benzer çıkarımlar yapacaklardır. Bunlardan biri mutlaka Ragnar’ın daha önce İngiltere’yle bir bağı olduğunu ortaya çıkarmaya çalışacak ve etliye sütlüye karışmadan bunu anlatmanın farklı yollarını bulacaktır. Bir diğeri Viking sorunu çözülmeden İngiltere gündeme bile gelemez diyecek, gündeme getirenin ne kadar büyük hata ettiğini anlatacaktır. Ne Ragnar ne Kral Horrik diyen ise dizide özneler değişse de biraz o tarafa, biraz bu tarafa hak verip 3. Yolu çizmeye karar verecektir ama o yol belli ki dizinin son bölümüne kadar görünür olmayacaktır.

Özetle, yeni “tip” yeni ülkeye gidişin iddiasını ortaya koymuştur, gidiş yolunu da ayrıntılandırmalıdır. Eskiye ise rağbet yoktur, olursa dizinin baş karakteri değişir!

Parantezi kapatıyoruz ve bıraktığımız yere geri dönüyoruz.

Kendi Sovyetlerimizi yaratmaktan bahsediyorduk. Bu yaratım kuruculuğu ve yönetmeyi somut pratiklerde deneyimlememizi sağlayacak. Her alanda muhalefet alanının gerçek alternatif yönetimler kurması ve bu yönetimlerin devrimcileştirilmesi… Bunu başaran bir kuşak yeni bir ülkeye giden taşları da döşeyecektir. Başarılamadığı koşullar yakın vadede fiili darbenin saldırganlaşarak devam ettiği, orta vadede ise kurtarıcı olarak emperyalizmin ve yeni düzen güçlerinin ortaya çıktığı tabloyu hazırlayacaktır. Kurtarıcılığı emperyalizme ve düzen güçlerine bırakmayan bir kuşak Türkiye devriminin taşlarını döşer.

*Geç kalınmış bir giriş ve tartışma yazısı olarak anlaşılmalı. Farklı bağlamlarda kuşak tartışmasını derinleştirmeye devam edeceğiz. Bu tartışmayı daha fazla gündeme getirmemize neden olan YGS, ODTÜ eylemleri, Haziran direnişi, devamında gerçekleşen gençlik eylemleri gibi bundan sonra da tartışmada yine en fazla somut pratiklerimiz belirleyici olacak.

Dipnot

  1. 68 Kuşağı Üzerine, Metin Çulhaoğlu, Gelenek 3. Sayı
  2. 68 Kuşağı Üzerine, Metin Çulhaoğlu, Gelenek 3. Sayı
  3. 68 Kuşağı Üzerine, Metin Çulhaoğlu, Gelenek 3. Sayı
  4. Aydın Üzerine Tezler, 1. Y. Küçük S. 41