Davutoğlu kukla ve kendi kararları olmayan bir başbakan değil. Tam tersine; 11. Cumhurbaşkanı Gül, Bahçeli ve hatta Kılıçdaroğlu kadar özgür olacak Davutoğlu. Yalnız hepsinin uyduğu bir kurala uymak kaydıyla: Oyunun sınırlarını Tayyip Erdoğan belirler.
Tayyip Erdoğan tarafından başbakanlığa “atanan” Ahmet Davutoğlu ne yapacak? Yıldırım Akbulut örneğindeki gibi yalnıza kukla bir lider mi olacak? Yoksa yeri geldiğinde iktidarını borçlu olduğu diktatörüne de kafa tutarak kendi özgün yolunu mu izleyecek? AKP’nin saldırgan politikasını mı sürdürecek? Ya da cemaatin çokça dillendirdiği gibi ılımlı bir profil mi çizecek? Bu sorulara tek başına yanıt vermeye çalışanların mutlaka hata yapacağı bir döneme giriyoruz. Davutoğlu’nun başbakanlığı bir bütünlük içerisinde değerlendirilmeli. O bütünlüğün ifade ise hiç kuşkusuz hala Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP projesidir. Davutoğlu karakteri ise bu bütünlüğün parçası olarak kendisine düşen rolü üstlenecektir.
İthal Bir Siyasetçi Portresi
Siyasetçi ithalatına bir süredir alışığız. 2001 krizinden sonra apar topar ABD’den getirilen Kemal Derviş güya ülke ekonomisini kurtaracaktı. Davutoğlu’nun parti içi tartışmalardaki hasmı Abdullah Gül de siyasete dönüşünü “yurt dışındaydım sana ihtiyacımız var dediler hemen geldim” sözleriyle açıklıyor. Yakın zamanda önümüze çatı aday olarak çıkarılan Ekmeleddin İhsanoğlu, Mısır doğumlu olması ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nda yaptığı görev ile gündeme gelmişti. Davutoğlu ise yalnızca yurt dışından değil aynı zamanda akademiden ithal bir siyasetçi olmasıyla dikkat çekiyor.
Akademik eğitimini liberalizmle içli dışlı ve gericiliğe karşı “hoşgörülü” olması ile bilinen Boğaziçi Üniversitesi’nde alan Davutoğlu, laik eğitimin yanlış olduğunun gerici cenahta en çok dillendirildiği dönemde örnek üniversite olarak gösterilen Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak başlıyor işe. Türkiye’ye gelmesi ile birlikte İslamcı cenahın önemli yazarlarından birisi olarak Yeni Şafak gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor. Yıldızının parlaması ise bu dönemde “Stratejik Derinlik” isimli kitabı ile oluyor.
İthal siyasetçi demiştik. Davutoğlu bir dönem yurt dışında çalıştığı için değil siyaseten taşıdığı anlam açısından ithal sıfatını hak ediyor. Birincisi, kitabı ve önerdiği politika yurt dışında çok iyi pazarlanıyor ve kendisi Türkiye’ye böyle tanıtılıyor. Buna zemin oluşturan ikinci ve daha önemli sebep ise emperyalizm. Davutoğlu’nun önermeleri emperyalizmin bölgesel müdahale arayışlarının çizdiği çerçevede Türkiye için bir model sunuyor; Yeni Osmanlı. Bu aynı zamanda AKP’nin ikinci cumhuriyet arayışının Türkiye halkına “yeniden büyük güç oluyoruz” ambalajı ile sunulması için de önemli bir fırsat sunuyor.
Stratejik Derinlik ya da Yüzsüzce Gülümsemek
Stratejik Derinlik veya bir başka deyişle Yeni Osmanlı politikasının çöktüğü ve düpedüz anlamsızlaştığı ise ortada. Bunun nedenlerini bu yazının konusu değil. Sonuçlarını ise yalnıza Türkiye değil bölge halkları da fazlasıyla yaşıyor. Irak’ın toprak bütünlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik müdahaleler, bölgedeki dinci gerici rejimler ile açık ittifakı Suriye konusunda Davutoğlu ve AKP’nin Orta Doğu’da yarattığı bela ile karşılaştırılınca solda sıfır kalıyor.
Arap Baharı’nın emperyalizm açısından yarattığı olanakları görünce ağzının suyu akan ve aktif taşeron rolü ile Suriye’de iç savaşı kışkırtan AKP hükümetinin yarattığı tahribat olduğu yerde duruyor. Suriye halkı gerici saldırganlığı henüz tam anlamıyla püskürtememişken ortaya çıkan IŞİD terörü tüm bölge haklarını tehdit ediyor. Emperyalist hülyalara kapılıp IŞİD’le kolay kolay koparamayacağı bağlar kurmuş olan AKP, bir anda kendisini Amerikan planının dışında bulabiliyor. Ülkemize de içinde ne olduğunu herkesin bildiği MİT TIR’larının ayıbını taşımak kalıyor. Türkiye’de hatırı sayılır bir güce kavuşmuş IŞİD’in, Davutoğlu’nun başbakan olması ile birlikte ülkemizi de daha fazla tehdit edecek bir olanak yakalaması ise olası görünüyor.
Almanya’nın yıllardır Türkiye’yi dinlediğinin ortaya çıkması ile birlikte Davutoğlu’nun ‘stratejik derinlik’ Reyhanlı’da patlayan bombalar ve bunu yüzsüzce gülümseyerek karşılayan bir siyasetçi figürünün sığlığı olarak tarihte yerini alıyor.
Tayyip ’siz AKP’nin Vasıfsız Lideri
Kendine özgü “katkı”larını tanımladıktan sonra Prof. Dr. Davutoğlu’na vasıfsız demek biraz garip kaçabilir. Ancak asıl garip olan Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP’nin çizdiği hattın dışına taşan bir vasıf beklemek olacaktır. Bahsettiğim düpedüz kukla ve kendi kararları olmayan bir başbakan değil. Tam tersine; en az 11. Cumhurbaşkanı Gül, Bahçeli ve hatta Kılıçdaroğlu kadar özgür olacak Davutoğlu. Yalnız hepsinin uyduğu bir kurala uymak kaydıyla: Oyunun sınırlarını Tayyip Erdoğan belirler.
Erdoğan figürü, düzen siyaseti açısından uzun yıllardır bir referans noktası. Yukarıda sayılan siyasetçilerin tamamı pozisyonlarını Erdoğan’a göre belirliyor. Yeri geliyor ülke menfaatlerini için hükümetin arkasına sıralanıyorlar. Yeri geliyor Erdoğan’ın yarattığı tepkiyi pasifize etme görevini üstleniyorlar. Çoğu zaman Erdoğan’ın üslubu sert bulunuyor, bir orta yol için seferber olunuyor. Erdoğan doğrudan AKP’yi yönetemeyecek olsa bile Davutoğlu da tarzını, üslubunu belirlerken bir gözü hep diktatörde olacak. Bu kez bir farkla, bizzat Erdoğan’ın çizdiği stratejiyi uygulama görevini sürdürmenin zorluğunu da taşıyarak…
Erdoğan’ın asıl isteğinin resmi başkanlık olduğu ve önümüzdeki dönem AKP’nin seçim stratejisinin bu bütünlük ekseninde yürütüleceği ise bir sır değil. Çokça bahsedilen AKP’nin iç çatlakları da bu eksende ele alınmalı. Davutoğlu tercihinden rahatsızlık duyan AKP’lilerin de buraya oynaması’ “bu işte ben daha kotarırım” iddiasını örgütlemesi olası gözüküyor. Yani eksen yine Erdoğan olacak. Çatlaklar meselesi aynı zamanda Erdoğan’ın gerekirse Davutoğlu’na ayar çekebilmesi için de bir koz olarak değer kazanacak.
Gerici diktatörlüğün tüm niteliklerinin tek bir kişi üzerinde toplanmış olması geçtiğimiz dönemin önemli karakteristik özelliklerinden birisiydi. Diktatöre karşı verilen mücadele toplumsallaştı, Türkiye karşıtlar ve yandaşlar olarak adeta ikiye bölündü. Önümüzdeki dönem verilecek mücadelede ise siyaset daha da inceltilmeli, hat çizilirken öne çıkacak yeni figürlerin rolüne de mutlaka dikkat edilmeli.
Davutoğlu’nun iş cinayetlerine önlem olarak önerdiği “kazasız iş yerlerine prim” sistemi gibi cin fikir önermeleri ise belki pedagoji kitaplarına girmeyecek ama mutlaka çöküş döneminin gariplikleri arasında yerini alacak.
Mücadelenin Seyri
Gerici diktatörlüğün tüm niteliklerinin tek bir kişi üzerinde toplanmış olması geçtiğimiz dönemin önemli karakteristik özelliklerinden birisiydi. Diktatöre karşı verilen mücadele toplumsallaştı, Türkiye karşıtlar ve yandaşlar olarak adeta ikiye bölündü. Önümüzdeki dönem verilecek mücadelede ise siyaset daha da inceltilmeli, hat çizilirken öne çıkacak yeni figürlerin rolüne de mutlaka dikkat edilmeli. AKP diktatörlüğü karşımıza en azından iki siyasi figürler çıkacak. Birincisi ile yıllardır mücadele ediyoruz ve bu konuda özel bir ayar yapmaya gerek yok. İkincisi ise belirli noktaları vurgulamak gerekiyor. Kabine seçiminden anladığımız kadarı ile başbakan aynı zamanda dışişleri bakanlığını yürütecek. Bir başka deyişle Davutoğlu için söylediklerimizi Çavuşoğlu için söyleyemiyoruz. Geçtiğimiz dönem fasulyeden bakanlık olan Avrupa Birliği ile ilişkilere bakan Çavuşoğlu, başbakan ne derse onu yapacak. Bu iç politika ile dış politika arasında geçtiğimiz döneme göre daha fazla uyum olacağı ve dış politika ayarsızlığının ülke siyasetini etkileyeceği anlamına geliyor. Bu durumun bir yansıması olarak, özellikle son dönemde emperyalizmle yaşanan çelişkinin iç politikadaki karşılığının artacağı söylenebilir. Bu bağlamda, Orta Doğu’da yaşanan siyasi kriz de hesaba katıldığında laiklik vurgusunun mücadele de daha fazla öne çıkması gerekiyor.
Davutoğlu’nun ana misyonu olan AKP’yi seçimlerden anayasa değişikliği yapabilecek güçte çıkarma görevi ise unutulmamalı. Başarıldığı takdirde diktatörlüğü hukuken de tesis edilmesi anlamına gelecek olan bu görev, AKP karşıtı mücadelenin temel hedefini işaret etmekle kalmıyor, bir proje olarak AKP’nin nasıl sona ereceğinin anahtarını da sunuyor. Siyaseten daha güçlü bir figür görüntüde de olsa ancak bir süreliğine kendisinden daha güçlü bir profilin gerisinde durabilir. Fiili başkanlığın resmiyete dökülemediği her senaryo AKP projesinin kendisinin masaya yatırılacağı ve dağılma olasılığının gerçeğe dönüşeceği bir duruma kapı aralayacaktır. Önümüzdeki dönem Davutoğlu liderliğindeki AKP’ye karşı örülecek olan toplumsal muhalefet hattının öncelikli hedefleri bu olasılık da hesaba katılarak belirlenmelidir.
Yeni Osmanlı’nın yükseliş dönemi hayalleri yerini çöküş dönemi kâbuslarına bırakırken, benzetmeye uygun figürlerini de yaratmış oldu. Davutoğlu padişahının buyruklarından dışarı adım atamayacak. Ancak her sadrazam gibi yönetecek. Her sadrazam gibi yönetecek ve yaptıklarının sonuçlarına katlanacak. Belki kellesi vurulmayacak ama, halkın mücadelesi onu da işi bitmiş sadrazamlar mezarlığına göndermesini bilecek.