Bilimin İtici Gücü
Doğa bilimlerinin çoğunlukla bilme arzusundan, doğaya karşı meraktan kaynaklandığı düşünülür ve dahası pek çok popüler, akademik kaynak da bilimin kökeni olarak merakı gösterir. Elbette merak bilimcinin bireysel motivasyon kaynaklarından birisi olagelmiştir, dahası bu meraklar ihtiyaçtan özerkleşerek doğrudan ihtiyaca hizmet etmeyen üretimlerde yapılmıştır, ancak bu merakını ortaya çıkaran ve onun hangi alanla ilgili olduğunu belirleyen toplumsal ihtiyaçlar olmuştur. Bilim düşünsel bir üretim biçimi olarak toplumsaldır, bu sebeple bilimin kökeninde merak değil, tersine bilimsel merakın ve bilimsel üretimin kökeninde toplumsal ihtiyaçlar yatmaktadır. Tarih boyunca toplumdaki egemen güçler(sınıflar) bu sebeple tüm üretim araçlarına yön verdikleri gibi aynı zamanda bilime de yön vermiştir. Bu kontrol toplumsal ihtiyaç dediğimiz kavramı ideolojik salgılarla belirlemeyi de içerir. Bu nedenlerle diğer tüm üretim biçimleri gibi bilim de siyasi ve ideolojiktir. Doğa bilimlerinin teknikle ve ideolojik mücadelelerle olan bağları görüldükçe, istisna olmadığı anlaşılacaktır.
Bugün tüm büyük devletlerin ve onların koruduğu şirketlerin adını da yazmaktan çekinmedikleri bilim politikaları, kurulları ve kurumlar vardır. Bu kurumlar destekledikleri çalışmalara kaynak aktarmakta, kaynak aktarırken koydukları şartlarla yön vermektedirler. Bilimle ilgilenen pek çok arkadaşımızın “bilim siyasi değildir ve bilimciler bilim yaparken siyasi ve ideolojik kaygılarını bir kenara bırakırlar” diyeceğine eminim. Bu yanılsamanın kökeninde egemen ve yaygın ideolojinin toplum ve çevreden kazanılması yatmaktadır. Aynı zamanda bilimin doğayı yorumlama işi olduğu ve bu yüzden pek çok tartışmanın bilim içerisinde sürdüğü de unutulmuş olur.
“Bilimciler ve diğer entelektüel toplum içinde işleyen genel eğilimlerden bağışık değildirler. Bunların çoğunun politikaya ve felsefeye kayıtsız olduklarını ilan etmeleri, sadece onları sarıp sarmalayan mevcut önyargıların daha kolay kurbanı oldukları anlamına gelir.”1
Evrim Kuramının Çarpıtılması
Aydınlanma kavramı ve modern bilim burjuvanın feodalizme karşı iktidara gelme mücadelesi ve burjuva devrimler ile kuruldu. Burjuvazi bu dönemde doğaya bakışta değişim, dönüşüm düşüncesini ve aydınlanma ideolojisi açıkça savunuyordu. Avrupa’da burjuvazi iktidara gelirken hem üretimi güçlendirmesiyle ekonomik, hem de Dünya’nın yuvarlaklığında olduğu gibi Kilise’ye karşı verilen ideolojik mücadelede bilim önemli bir rol üstlendi. Biyolojinin de temeli, pek çok bilim gibi bu burjuva devrimler çağında atıldı ve evrim kuramı da bu çağda ortaya çıktı. Ancak sonrasında iktidarını sağlamlaştıran, “eşitlik, kardeşlik” sloganıyla yola çıkmasına karşın zenginliğin büyük kısmını elinde tutan burjuvazi için aydınlanma ve değişim düşüncesi bir tehdite dönüştü. Çünkü toplumsal değişim mümkün olduğu düşüncesi devrimci siyasetlerle birleşirse kendi iktidarı için tehdittir.
Kendi yarattığı kapitalizmin, insanlığın başından beri varolduğunu ve doğanın düzeni olduğunu ileri süren tez, gerici ideolojilerden yalnızca bir tanesidir.
Diğer bilimler gibi biyoloji de çarpıtılarak bir enstrüman olarak bu propaganda da kullanılmıştır. Evrim anlatımında “Küçük balık büyük balığı yer.” “Doğa bir savaş alanıdır.” gibi sloganların anlamsız bir analojiyle insan toplumlarına uygulanması bunun en bariz örneklerindendir. Diğer taraftan insan davranışının ve toplumsallığının genetik determinizmle açıklanabileceğini iddia eden geniş yelpazeli akademik ve popüler bilim kaynakları, “çünkü böyle yaratıldık” açıklamasını koymaktadır. Ülkemizde son dönemde Caner Taslaman ile gündeme gelen, ABD’den ithal edilmiş, başka yaygın bir çarpıtma ise teistik evrim görüşüdür, bu görüş biyolojik evrimi reddetmemekle birlikte evrenin başlangıcında yüce bir yaratıcının yasalarıyla her şeyi baştan belirlediğini kabul eder. Sonuç olarak yine olması gerektiği gibi bir sistemde yaşadığımız sonucuna ulaşırız.
Evrim Karşıtlığı Bilimsel alandaki çarpıtmalarla değişmezlik görüşünün geri gelişinden bahsettik, ancak biyoloji alanına ülkemizde ve dünyada en yaygın gerici ideoloji evrimin tümden reddidir. Semavi dinlerin neredeyse tüm güncel anlatılarıyla çatıştığı için biyolojik evrime ait verilerin ve kuramın güçlenmesine tepki olarak doğan itirazlar gericileşen burjuvazi tarafından sahiplenilmiştir. Evrim karşıtı yaratılışçı çalışmaların menşeinin bugünün emperyalist ABD’si olması sınıfsal karakterini göstermesi açısından dikkat çekicidir. ABD’de 2009’da yapılan bir araştırma bilimcilerin %97’sinin canlıların evrimini kabul ettiğini, %87’si bunun dış bir müdahale gerektirmediğini düşünürken; tüm kesimlerin ortalamasında evrimin tamamen doğal yollarla gerçekleştiğini kabul edenler %32’dir. Sonuç bilimin üretiminde evrim kuramından vazgeçilemezken, halkın nasıl bilimden uzaklaştırıldığını göstermektedir.
Yaratılışçı lobilerin etkisiyle de ABD eğitimde evrimin yasaklandığı ilk ülkelerdendir, 1924 yılında Nebreska’da Scope soyadlı bir öğretmen derste evrim öğretmesi sebebiyle para cezasına çarptırılması bu durumun sembollerinden olmuş, konu 1960 yılında Maymun Davası ismiyle bir filme konu olmuştur. 50’li, 60’lı yıllarda ABD’nin bilim ve teknoloji alanında Sovyetlerle rekabet Amerikan bilim çevrelerini eğitimde reforma yöneltti ve biyoloji kitaplarında evrim olması gerektiği gibi merkezi bir rol oynamaya başladı. Ancak komünizm korkusuyla yapılan bu değişiklik yaratılışçı grupları tekrar harekete geçirdi ve Yaratılış Araştırma Enstitüsü gibi pek çok kurumun ortaya çıkmasına sebep oldu. Yıllar içinde artan saldırılar ve akıllı tasarım başta olmak üzere sözde bilimsel görüşler, özellikle Sovyetlerin çözülmesinden sonra rahatça yayılma fırsatı buldu. Toplumun bilimden uzaklaşmasını sorun olarak görmeyen hatta destekleyen ABD diğer taraftan neo-liberal politikalarla temel bilimler yerine teknolojiye yatırımlarını kaydırmayı sürdürdü. Araştırmaların çoğunlukla özel şirketlere devredilmesi, devletin ise askeri araştırmalara öncelik vermesi bu süreci destekledi.
Türkiye’de evrim karşıtlığı Ülkemizde 80’li yılların başı, üniversitelere ve bilim üretimine yönelik saldırıların yükseldiği bir dönem olarak geçti. Neoliberal ekonomi politikaları ile desteklenen bu durum, temel bilim üretimlerini yakın vadede kar getirmediği ve geleceği belirsiz olduğu için (Kendisi kar kelimesini toplumsal fayda kelimesi ile değiştirerek propaganda eder.) gereksiz ve faydasız olarak görür. Bu süreç araştırma bütçelerin büyük oranda uygulamalı bilimlere kaydırılmasının başlangıcı oldu. Aynı yılları yine ilk vakıf üniversitelerinin açıldığı, bu dönüşüm ile birlikte özel-sermayenin daha fazla giriş yaptığı yıllar olmuştur. Yine aynı yıllarda ABD kökenli evrim karşıtı grupları ile işbirliği içinde evrim karşıtlığı da bu yıllarda başlamıştır, dinci ve piyasacı gericilik birlikte ilerlemiştir. Evrim karşıtlığını bilimselmiş gibi göstermeye çalışan bu uğraş, Amerikan Yaratılışçılık Enstitüsü’nün yayınladığı kitapların tercüme edilip öğretmenlere dağıtılması, Bilimsel Araştırmalar Vakfı adı ile kopya bir kurum kurulması ve “konferanslar” düzenlemesi ile devam etmiştir. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçer yaratılışçılığın ders kitaplarına girmesine ve diğer girişimlere hükümet olarak destek verdiklerini açıkça ilan etmiştir. O günden bugüne devlet destekli cemaat ve tarikatlar evrim karşıtı saldırıyı da sürdürmüştür.2 Harun Yahya safsataları da bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Bugüne bakarsak AKP’nin bu politikaları devam ettirdiği ve daha da hızlandırdığı görülebilir. TÜBİTAK ve TÜBA’daki dönüşümler bunun açık göstergesidir. AKP yönetimde istemediği kadroları tasfiye etmiş, kurumları daha da gericileştirmiştir. Temel bilim araştırma bursları azalırken, bilim sadece kar amacı güden özel sermayeye devredilmekte, girişimcilik yarışmaları düzenlenmekte, askeri teknolojilere yapılan yatırımlar övülmektedir. AKP Türkiye’sinde TÜBİTAK Başkanı “ Türkiye’nin birliğe ihtiyacı var. Uçak füze diyoruz. Bunlara odaklandık. Evrim teorisine inanan var inanmayan var. Birlikteliğe daha ihtiyacımız var”, “ Kardeşliğe zarar veriyor” açıklaması yapabilmektedir.3 Bir teoriyi inanca indirgeyen bilim dışı bu tutum, bir dil sürçmesi değil devletin resmî kurumunca ilan edilen evrim ve bilim karşıtı ideoloji ve politikanın eseridir. Birkaç örnek verelim. Recep Tayyip Erdoğan antropolojiyi kafatasçı ilan ederek saldırmış, eski Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün Fen Fakültelerinin pastacı yetiştirmesini önermiş ve eski Gençlik Bakanı Suat Kılıç “ Evrimi tabii sansürleyeceğim, yukarıda Allah var” demiştir.456 Lafa değil icraata bakarsak; TÜBİTAK’ın popüler bilim kitaplığından biri hariç tüm evrim ile ilgili kitapların kaldırılması, geçtiğimiz yaz Matematiksel Evrim Sempozyumu’nun “tartışmalı bir konu” gerekçesiyle fon ayırmaması, geçtiğimiz aylarda “Bilim ne anlatıyor?” adlı çocuklara yönelik bir kitabın çevirisinde evrimle ilgili tüm cümlelerde çeviri tahrifatının açığa çıkması da bu politikaların ürünüdür.789 Aynı iktidar politikası doğal olarak eğitim öğretim sistemine de yansımıştır. Lise düzeyinde bilimsel düşünce ve evrim başlıkları daha da kısaltılmış ve çarpıtılarak anlatılmıştır.
Aklın İsyanı
“ Giderek artan sayıda bilimci, sadece bilim ve eğitimin değil genel olarak toplumun mevcut durumdan hoşnutsuzluk duymaktadır. Teknolojinin dev potansiyeliyle, milyonlarca insanın açlık sınırında yaşadığı dünya arasında çelişkiyi görüyorlar. Bilimin sistematik olarak büyük tekellerin çıkarına kötüye kullanıldığını görüyorlar. Bilimcileri dinsel obskürantizmi ve gerici toplumsal politikaların hizmetine sürükleyen bu kesintisiz çabalardan büyük bir rahatsızlık duyuyor olsa gerek.”10
Biraz bilim ve bilimsel düşünceyle içli dışlı olmuş bir insanın; bugünün Türkiye’sinde hükümetin bilim politikalarını, bilimin kısa sürede kar elde edemeyecek hiç bir araştırmaya yatırım yapmayan özel şirketlere terk edilmesini, resmî bilim kurumu olması gereken TÜBİTAK’ı ve bilim düşmanı şarlatanların safsatalarını gördükçe isyan etmemesi mümkün değil.
Burjuvazinin aydınlanma bayrağını ve rasyonel aklın savunusunu çoktan yitirdiği bugünde; şimdi bayrağı daha ileri taşıma zamanı, bilimi özgürleştirmek için aklın isyanını birlikte örgütleyelim. Bilimin bilgisini toplumsallaştıralım, tartışmaya açalım ve geleceğin bilimcileri, entelejansiyası olarak bilimin yönünü ileriye çevirelim.
Başka seçeneğimiz yok, ya karanlığa gömülüp çarpık düzenin bilimi topluma çarpıtarak taşımasına izin vereceğiz ya da aklın isyanını örgütleyeceğiz. Tarih Engizisyon Mahkemesi’ni değil; tarih bilimsel gerçekleri savunan Galileo’yu, kan dolaşımını bulma noktasına geldiği için yakılan Servetus’u, yuvarlak Dünya’yı savunduğu için öldürülen Bruno’yu yazdı. Tarih Madam Curie gibi bilim için ömrünü tüketen onurlu bilim kadınlarını yazdı. Tarih kısır düşüncelere sıkışan yaratılışçıları değil Darwin’i yazdı, onun kuramları modern biyolojinin temellerini oluşturarak ölümsüz oldu. İnsanlığın ilerlemesi için, şimdi teslim olan değil, bilimi savunma zamanıdır. İnsanlık isyan eden akıl ve bilim sayesinde Roma’nın köleciliğini, ortaçağın karanlığını ve Osmanlı’nın zulmünü aşarak bugünlerine geldi. Şimdi Ne Yapmalı? Burjuvazinin aydınlanma bayrağını ve rasyonel aklın savunusunu çoktan yitirdiği bugünde; şimdi bayrağı daha ileri taşıma zamanı, bilimi özgürleştirmek için aklın isyanını birlikte örgütleyelim. Bilimin bilgisini toplumsallaştıralım, tartışmaya açalım ve geleceğin bilimcileri, entelejansiyası olarak bilimin yönünü ileriye çevirelim. Tarih insan aklını karartmaya çalışanları değil, insanlığı ileriye taşıyanları yazacak. Boğaziçi Üniversitesi’nde Evrimin Genleri Topluluğu işte bu tarihsel mücadelenin adresidir.
Notlar:
* Bu yazıda özellikle “bilim insanı” yerine “bilimci” kelimesi önerilmiş ve kullanılmıştır. Geçmişte bıraktığımız “bilim adamı” ve “bilim kadını” ayrımına tepkinin eseri olan bu tamlamada “insan” gereksiz bir kelime haline geldi. Nasıl kimyacı, fizikçi, yerbilimci gibi tanımlar kullanılabiliyorsa bilimci kelimesi de kullanılabilir.
** Obskürantizm ya da bilmesinlercilik TDK sözlüğüne göre “ egemen güçlerin kendi hoş görmediği kavramlara, kişilere, topluluklara ilişkin toplumun bilgi erişimini sistematik olarak kısıtlama çabası” anlamına gelir. Ortaçağ’da Kilise’nin ölü bir dil olan Latince’yi kullanarak Roma’dan miras kalan bilgiyi tekeline alması örnek verilebilir. Benzer şekilde bugün anadilinde yapılmayan eğitim, öğretim, bilim üretimleri ve farklı bilim disiplinlerinde aynı anlama gelen farklı terimler kullanılması bu yönelimin işaretidir.
Dipnot
- Aklın İsyanı: Marksist Felsefe ve Modern Bilim – Woods & Grant
- Dünü ve Bugünüyle Evrim Teorisi makalesi – Kenan Ateş
- http://haber.sol.org.tr/bilim-teknoloji/tubitak-bilim-insanlarını-acun-ile-meshur-edecek-haberi-50523 (15 Ocak 2012)
- http://www.ntvmsnbc.com/id/25424983/ (26 Şubat 2013)
- http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/bakan-ergun-fen-fakultelerini-gereksiz-buldu-universiteler-fizikci-değil-pastaci (4 Ocak 2013)
- http://sendika.org/2013/03/biz-yok-yasasin-dan-vazgecersek-kolektiften-ayrilacak-misiniz/ (2 Mart 2013)
- http://kitap.radikal.com.tr/ma-kale/haber/evrim-gitti-tubitak-ra-hat-etti-351033 (14 Ocak 2013)
- http://www.habervesaire.com/news/tubitakin-karari-kuru-mun-bilimsel-guvenilirliğine-bu-yuk-bir-darbedir-2586.html (4 Temmuz 2013)
- http://orhanbursali.blogspot.com.tr/2014/07/bilim-değil-filim-tu-bitakn-cocuklar.html (19 Temmuz 2014)
- Aklın İsyanı: Marksist Felsefe ve Modern Bilim – Woods & Grant