Meydana Gel Bakalım

‘’Haydi şiir biriktirmeye! Çünkü şiir cellattan önce girmeli ömrümüze!’’

Bu cümleyi geçtiğimiz aylarda düzenleneceği ilan edilen, fakat sosyal medyadan fakat gelen yoğun tepkiler üzerine iptal edilen ‘’Gezi Şiir Ödülü’’nün metninden aldım. Duyuru metninin son cümlesi. Hem şiir biriktirmeye, hem de tabir-i caizse ‘’kurşun eritmeğe’’ çağırmış bizi ‘’Gezi Şiir Ödülü’’. Ne hoş geliyor kulağa değil mi? ‘’Özün dışlanmasından, kitle kültürünün sığlaşmasından’’ yakınmış. Hem bu gidişatı durdurmanın adımı olarak hem de ‘’ Gezi Şehitleri’’ni1 anmanın aracı olarak böyle bir ödül düzenlemek istemişler.

Kimimiz oldukça naif ve samimi buldu duyuru metnindeki bu cümleleri. Daha ‘’gıcık’’ olanlarımız ise oldukça ‘’havalı’’ tınlayan, ‘’özün dışlanması’’ ve kitle kültürünün sığlaşması’’ ifadelerine takıldı, kavramların rastgele kullandığını düşündü belki de.

Çoğumuz, mücadele pratiği ile ‘’yeni bir kültür’’ yaratan Gezi’nin bir ödüle konu edilmesini eleştirdi, karşı çıktı:

Direniş ‘’sözü aşan içerik’’ değil miydi?

Kimileri jürinin yaş ortalamasına takıldı:

Direniş dinamosu olan 90’lıları ‘’ Anamız babamız’’ yaşındaki insanların değerlendiremeyeceğini düşündü.

Hepsi haklı şüpheler, hepsi haklı eleştirilerdi. Ancak pek azımız sadece ‘’Gezi Şiir Ödülü’’nün değil, ödül mefhumunun kendisinin Haziran ruhiyle çeliştiğini görebildi. Sanat pratiklerinde, özel olarak da edebiyatta ödüllerin işlevini sorgulamanın bir zorunluluk olduğunun pek azımız farkındaydı. Hala da öyleydi. Bu sebeple bu yazıyı geç de olsa sayfalara taşıyoruz.

Sanatın Ödüle İhtiyacı Var Mı?

Yarışma mantığı ilkokul yıllarından başlayarak hayatımızın her alanında kendine yer buluyor. Hepimiz yaşadık. Biliyoruz. Bunların bir kısmı ‘’oyun’’ olarak kategorize etmek mümkün. Bu kategori içerisinde değerlendirebileceğimiz, bir kurum haline gelemeyen piyasaya da belirleyiciliği olmayan ‘’yarışmalar’’ eleştirimizden muaftır. Ancak sanat eserlerinin piyasadaki ‘’ değerini’’ belirleyen, söz konusu edebiyat ise metinlerin üzerine bir ‘’hale’’ ile kaplayan ödül kurumunun aynı derecede masum olduğunu söylemek güç. Hatta bu refleksin burjuva rekabet mantığının bir maddi pratik olarak sanat olduğunu söyleyebiliriz. Peki nasıl oluyor da solcu olduğunu söyleyen bir çok çevre yarışmalar düzenleniyor, ödüller veriyor? Çevresine topladığı aydınların ‘’x’’ ödülü sahibi diye takdim ediyor? Bu soruyu cevaplamak için ‘’solcu’’ olmak, ‘’solu tutmak’’ ile ‘’sol’’ bir nitelik taşıyan işler yapmanın ayrı şeyler olduğunu belirtmek, bu ayrımı birçok mecrada dillendirmek gerekiyor.

Sol nitelik taşıyan bir edebiyat pratiği, daha önceki yazı ve söyleşilerimizin bir bölümünde de değindiğimiz gibi yeni bir edebiyat pratiği örgütlemeyi önüne hedef olarak koymak zorundadır. Dileyen bir önceki cümledeki ‘’edebiyat’’ ifadesinin yerine bir sanat pratiğini de yerleştirebilir. Bu yalnızca yeni edebi ifade biçimleri bularak değil, metnin Okur ile ilişkisini tarif ederek mümkün olur. Okur, edebi üretim sürecinin bir parçasıdır. Bir alımlayıcolarak okur edilgen konumda değil, alımlarken metni yeniden ürettiği için etken konumdadır.

Bir yapıtın ‘’ödül’’ sahibi olduğunun bilmenin okuyucunun, hatta eleştirmenlerin yaptığı alımlayışında, değerlendirişinde etkili olduğunu söyleyebiliriz. Söz konusu bir genç şair ise abilerden onay alınmış, şair adayımıza ‘’davet et’’ mesajı verilmiş oluyor ödül yoluyla. Buradan yola çıkarak ödüllerin ‘’iyi’’ metinlerin okurun karşısına çıkarılmasını kolaylaştıran bir araç olduğunu iddia edenlerin sayısı da az değil: ödüllerin yetenekli gençlerin ‘’meydana çıkmasını’’ kolaylaştırdığı bu yüzden de edebiyat ödüllerinin kabul gören bir görüş.

‘’usta’’ şairlerimiz ise belli aralıklarla birbirlerine ödül vermeyi gelenek haline getirmiş durumda. Aynı kuşağın (hadi adını da koyalım 80 kuşağı) benzer çevrelerin mensubu koca koca adamlar (evet pek az kadın var) ortadaki topu birbirlerine atmakta, durmadan paylaşmaktadır. Futbol benzetmesine kanıt buna bir ‘’kolektiflik’’ örneği olarak görmek gerekiyor. Bu tutumu edebiyatta emek vermiş isimlerin onurlandırılması olarak görmekte aynı derecede gülünç bir yere düşüyor. Neden mi?

Hem gençler hem de usta şairler için ödülün bir ihtiyaç olduğu varsayılıyor bahsettiğimiz denklemlerde. Peki soruyu tersten sormak neden hiç aklımıza gelmiyor? Cihan Oğuz ‘’bir ödülü reddetmenin manifestosu’’ isimli yazısında şair ve edebiyatçıların ödüle ihtiyacı olduğu önermesini düzelterek, ödüllerin şair ve edebiyatçılara ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Bütün gündelik pratikliğimize sinen rekabet mantığı, sanat alanında da kendisini var etmek için şair ve edebiyatçıları kullanıyor.

Ödüllerin Türkiye’de adil bir şekilde dağıtılıp dağıtılmadığı çok tartışıldı. ‘’Gezi Şiir Ödülü’’ örneğinde olduğu gibi ödüllerin tanımlanmış şekli eleştiri konusu olduğu zaman zaman da. Bu tespitlerin hepsi doğru olsa da ödüllerin adil dağıtılıp dağıtılmadığı bir önem taşımıyor. Ödül başkalandırmaya çalışan edebiyat pratiklerini kendi sahasına çekiyor. Kendi oyununun parçası kılıyor. Ödülün veriliş biçimi, nesnel ölçütler ile adil bir şekilde dağıtılıp dağıtılmadığı bu yüzden önemsizleşiyor. Ödül mefhumunun kendisine cepheden tavır almak gerekiyor.

Bir yapıtın sanatsal bir nitelik taşımasının ilk kriterinin ‘’özgürlük’’ ve ‘’biricilik’’ olduğu hepimizin malumuyken ‘’biricik’’ olanların yarıştırılması, sonucunda birine ödül verilmesi nedense kimseyi rahatsız etmiyor. Ödül vermek yarışma düzenlemek yerine sempozyumlar düzenleyerek önemli sanatçıların eserlerini incelemek ya da dayanışma odaklı etkinlikler ile gençleri ‘’meydana çıkarmak’’ tercih edilmiyor. ‘’Yeni bir kültür’’, solcu gençlerde dahil, pek çok kişiyi korkutuyor. Bizi ise heyecanlandırıyor. Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun logosunu belirlemek için bir ’’yarışma’’ değil , ‘’dayanışma’’ örgütlemesini bu gözle de okumak gerekiyor.

Ödülün Prestiji ya da Kavgaya Abi Çağırmak

Ödül kurumunun alamet-i farikası kişilere prestij dağıtmasıdır. Ödül almanın toplumda bir mevki olarak kabul görmesi, solcu çevrlerin de toplumda kabul görmek için katılmasına hatta ödül düzenlemesine sebep olabiliyor. Bu tarz vakaların diğer örnekler gibi doğrudan operasyonel vakalar olduğunu söylemek acımasız olacaktır. Ancak toplumdaki genel algının bu çevreleri de baskı altına alarak, bir tür popülizme mahkum ettiğini söylemek abartı sayılmamalıdır. Bu algıyı kabul edip yeniden üretmek değil, bu algı ile hesaplaşmak devrimci olandır. Ödül o alanda otorite olduğu varsayılan isimler tarafından verilir. Dolayısıyla, özellikle söz konusu olan genç sanat pratikerleri ise, taraflar arasında bir eşitlik ilkesi kurulması imkansızdır. Genç sanatçı, otorite sahipleri tarafından onure edilmek beklentisindedir2. Eğer gençliği bir biyolojik durumun tanımı olarak değil de bir politik kategori olarak görüyorsak, bu şekilde kurulan bir ilişkinin ‘’gençlik’’ işe örtüşmediğini kabul etmemiz gerekir.

Solcu isimleri anmak için ödül düzenlemek ise ilkesizliğin yanı sıra teorik bir yanlışı da beraberinde getiriyor. Ödülü solcuların düzenlenmesi belki ‘’mülkiyet ilişkilerini’’ değiştiriyor. Ancak bu örnekte aslolanın mülkiyet ilişkilerini değil, üretim ilişkilerini değiştirmek olduğu gözden kaçıyor. Kapitalist üretim ilişkilerinin belirlenimindeki bir toplumda genel manzara bu şekilde olmak zorunda olsa da yeni bir kültürün nüvelerini örgütlemek için de bir yandan çaba harcamak, kafa yormak gerekiyor. En azından aynı ilişkilerin yeniden üretilmesine karşı çıkmak, ’’düzen böyle biz ne yapalım’’ kolaycılığı ile kavga etmek…

Ödülün bir prestij getirttiğini belirttik. Meydana (isteyen piyasa da diyebilir) çıkmak için birilerinin referansına, arka çıkmasına ihtiyaç duymak olarak okuyalım bu prestij ihtiyacını. Birilerinin buna ihtiyacı var, biliyoruz ve yazarlarını yalnızca üniversite öğrencilerinden seçen, sırtını abilerimize/ablalarımıza dayamayan bir derginin yazarı olarak soruyoruz:

Ey ‘’Gezi Şiir Ödülünü’’ eleştirip yarın başka ödüllere katılacak, belki jürisinde yer alacak ahali:

Sizde abisiz meydana çıkacak cesaret var mı?

Dipnot

  1. Sözlüğümüzden bir türlü çıkamayan ‘’şehit’’ kategorisinin bu metinde de yer almasının bir tesadüf olmadığını düşünüyorum. Ölümler arasına hiyerarşi koyan, sanat yapıtları arasına mı koyacak?
  2. Genç arkadaşlarımızın bir kısmı ödüllere, sadece kazandığı taktir de alacağı para için katıldığını söylüyor. Ödül bir mekanizmanın parçası olmaktır. Dolayısıyla buradaki kar-zarar muhasebesi arkadaşlarımızın kendisine aittir.