Bir Takvimin Yaprağından Fazlası: 1 Mayıs

Maarif Takvimi ülkemizde yaygın olan bir takvim tipi. Hem günlerin hicri takvimdeki karşılığını gösterir hem de, dini açıdan özel bir günse, o günün anlam ve önemine ilişkin bilgiler içerir bu takvimler. Eğer solcular içinde böyle bir takvim oluşturmak istense idi kuşkusuz ilk sıraya 1 Mayıs yazılırdı. Bu açıdan Türkiye’de ve Dünya’da solun ABC’sine aşina olan herkesin mutlaka fikir sahibi olduğu bir gün 1 Mayıs. Nereden çıktı bu 1 Mayıs diyenler hala kaldıysa da sorunun cevabına ulaşmak artık kolay hale geldi. Önemsiz olduğundan değil, tam da bu yüzden anlamlı yanıtları bugünden türetmek zorunda olduğumuz için Şikago’yu,1886’yı falan anlatmayacağız. Yazıyı konu olan 1 Mayıs,2014 Türkiye’sine ve ülkemizin geleceğinde mutlaka yazılacak olan şanlı mücadele tarihimize ait.

Malum yerel seçimlerden yeni çıktık. Türkiye tarihinin belki de en şaibeli seçimlerinden, Türkiye tarihinin açık ara en şaibeli iktidarı zaferini ilan edip çıkmış oldu. Seçim süreci, aday tercihleri, AKP’nin oy oranının anlamı yazımızın konusu değil. Ancak kaba bir bakışla çıkartılabilecek sonuç şu: Diktatörlüğe karşı mücadele edenlerin bir bölümünde oluşan, AKP’den kolayca kurtulunabileceği beklentisi boşa çıkmış gözüküyor. Bunun sonucu olarak Haziran öncesine dönmek söz konusu olmasa da halkta bir miktar atalet ve yenilgi hissi, diktatörlük katında ise kibirli ve saldırgan bir tavır göze çarpıyor. 2014 1 Mayıs’ın en önemli özelliği de 2014 yerel seçimlerini ‘’sıfırlaması’’ olmalıdır. Tıpkı 2013 Haziran ayının daha önceki seçimleri sıfırladığı gibi… 2011 seçimlerinden sonra ‘’bu ülkede artık yaşanmaz’’ fikrinin nasıl da etkili olduğunu hatırlayalım. Bugün çok daha düşük profil gösterse de Uruguay geyiklerine ne kadar da benziyor değil mi? O halde 1 Mayıs için bir numaralı hedefimiz AKP’ye işlerin o kadar da kolay olmadığını gösterecek güce ve iradeye sahip olduğumuzu kanıtlamak olmalıdır.

İşçi Sınıfı Varsa Umut Var

Emek eksenli bir mücadelenin bu ülkede başarılı olma yeteneğinin olduğunu görmek için ille de 15-16 Haziran 1970’e kadar gitmemize gerek yok. Yakın tarihimizde Tekel direnişi var. Ankara’nın ayazını ısıtan, AKP’ye o tarihe kadar atılmış belki de en büyük tokatı atan tekel işçileri’nden ilham alıyoruz. Diktatörlüğün elini ayağını dolaştıran Tekel işçilerinden… Çoğu AKP’li olan işçiler üye kartlarını kameranın önünde kırdı. O zamana kadar abonesi olduğu cemaat gazetesinin yalan haberlerini gördü, aboneliğini iptal ettirdi. Bu iktidar bizi zorla komünist yaptırdı diye haykırdı. Kırılan kart, iptal edilen abonelik, ‘’ölmek var dönmek yok’’ sloganları emekçilerin bu düzene mahkum olmadığının ilanı olduğu gibi AKP’den kurtulmak için gereken enerji kaynaklarında belki de en önemlisinin hala diri olduğunu kanıtlamış oldu.

Daha yakına gelirsek, hala sürmekte olan onlarca işçi direnişinin arasından sıyrılan bir Yatağan Direnişi’miz var. AKP’nin özelleştirme çabasına karşı direniş başlatan işçiler kısmi geri adım olan özelleştirmeyi süresiz erteleme kararı ile yetinmedi ve mücadeleye devam kararı aldı.

AKP’nin işçi korkusu yine kendini gösterdi, Ankara işçilere kanunsuz bir şekilde yasaklandı. Bu korku önemlidir. AKP meclis muhalefetinden korkmadığı kadar emeği ve ülkesi için mücadele eden işçilerden korkmaktadır. Tam da özelleştirmeye, yağmaya, talana dayanan iktidardan haklı olarak beklenmesi gereken bir korkudur bu. Bu satırlar yazılırken Ankara bir kez daha ısınıyor; Yatağan’dan gelen enerji Ankara’da umudu ve mücadeleyi yeniden yeşertiyor.

İşçi Bayramı’nda Gençlik Ne Arıyor?

Eşitlik ve Özgürlük arıyoruz. ‘’Emri ben verdim’’ diyen katillerin başta olduğu, taleplerin gündemi belirlediği, eski dostların paralel olduğu AKP Türkiye’sinde diktatörlüğe karşı eşit ve özgür bir gelecek kurmanın yollarını arıyoruz. İşçi sınıfının, birlik, mücadele ve dayanışma günü ülkemizde bu arayışın taşıyıcısı olan herkes için olduğu gibi gençlik için de anlamlıdır.

Bu anlam, bugün yalnızca öznel bir tercihi temel almıyor. Durum oldukça nesnel. Geride bıraktığımız son aylar AKP’ den nasıl kurtulacağımızı bir anlamda kanıtladı. Oysaki toplumsal muhalefet AKP’den kurtulmanın yoluna ve yöntemine dair kimi ipuçlarını çok yakın dönemde elde etmişti. Yeniden halk olmaya ve mücadelede kendi öz gücümüzden başka bir odağa güvenmeden yol almaya ihtiyacımız olduğu açık. İşte 2014 1 Mayısı bu ihtiyacın soyut karşılıklarının ortaya çıktığı bir gün olmalıdır. Böyle bir gün kuşkusuz ne anlama geldiği, neyin kutlandığı belli olmayan ‘’İşçi Bayramı’’ndan da bir takvim yaprağından da çok daha fazlasını ifade edecektir.

Gençlik bu eksende güçlü adımlarla yürümekte ve başkaldıran onurlu bir halkın parçası olarak kendisini kanıtlamakta kararlıdır. Umutsuzluk ve karanlık ülkemizi boğmak için yeni bir hamle yaptıysa gençlik her alanda bunun karşısında durmak zorunda olduğunun farkındadır. Diktatörlüğün önüne daha güçlü bir set çekilmesi gerekiyorsa burada üstlenmesi gereken rolün bilincindedir. Türkiye Halkı’nın bir işaret ihtiyacı varsa gereğini yapmasını bilecektir. İhtiyacımız daha fazla cesaret ise gençlik bir adım dahi geriye çekilmediğini gösterecektir. Tüm Türkiye’de alanların dolup taşması, özgürlük arayışının güçlü olduğunun bir kez daha farkında olması gerekiyorsa gereği yapılacaktır. Taksim’e aydınlanma bayrağının yeniden dikilmesi bir ihtiyaçsa, hiç kimsenin şüphesi olmasın, bu kuşak geçmişine ve geleceğine layık olduğunu kanıtlama gününün bugün olduğunun çok iyi bilmektedir.

Biz, bu iktidarın yarattığı bir kuşağız. Çoğumuz AKP’den başka iktidar görmedi. Belki annemizden babamızdan çok televizyonda diktatörlüğün azarlarını işittik. Aynı diktatör ülkeyi yağmalarken büyüdük. Sınav yolsuzluklarına rağmen üniversiteye girdik. Haziran’da artık yeter dedik. Bitmiş bir iktidarın ülkeyi daha fazla felakete sürüklemesine karşı vücudumuzu siper ettik. Şimdi deveyi gütmekle, bu diyardan gitmek arasında bir yol ayrımı bize dayatılıyor. Dayatmalar anlamsız. Çünkü gençlik mücadeleyi seçiyor.

Bu mücadele mutlaka zafere ulaşacak. Hangi yoldan mı? Tabii ki işçi sınıfının yolundan… yolumuz işçi sınıfının yoludur!