Uzun süredir hepimiz bunu tartışıyor, bunu düşünüyor, kendimizce buna yanıtlar vermeye çalışıyoruz. Bazılarımız cevabı ‘’tatava yapma bas geç’’ diye veriyor. Bazılarımız sokağa çağırıyor. Sokağa çağıranlarla sokağa çağırmayanlar tartışıyor. Tartışmanın sebebi yine AKP nasıl gider sorusuna verilen cevaplar. ‘’Sokağa çıkanlar AKP’nin ekmeğine yağ sürer’’ diyenler, ‘’Çıkmayarak AKP’ye kazandırıyoruz’’ diyenler…
Başa dönelim, soru; AKP nasıl gider?
Ortaklaştığımız düzlem de AKP’yi götürmek. AKP’yi derken; mahvettiği eğitim sistemini, kadın düşmanı uygulamalarını, ülkemizde tek referansın din haline getirilme çabasını, özgürlüğe dair ne varsa hepsinin karşısında konumlanan diktatörlüğünü ve daha sayılabilecek onlarcasını… Derdimiz, tasamız, mücadelemiz buna odaklandı. Sokaktaki küfür, sosyal medyanın gündemi, kahve sohbetleri, üniversite kantinleri, futbol tribünleri buna odaklandı.
Önce bu odaklanmayı güçlendirmek gerek. Güçlendirmenin yolu sadece günlük, hızlı, çabuk çıkışlar tarif etmek değil; gerçek stratejilerde ortaklaşmaktan geçiyor. Gerçek strateji, bu tek soruya odaklanmış halkı örgütlemektir. Neye mi örgütleyeceğiz? Bu sorunun cevabı artık çok çetrefilli değil. Açık ki Haziran halkı neye örgütlediyse biz de ona örgütleyecek, örgütleneceğiz.
AKP’nin karşısında her alanda barikat kurmaya devam edecek ama kurduğumuz barikatlardan sadece bir tanesine değil; hepsine güveneceğiz. Haziran’da tek bir noktaya barikat kurmadık ülkenin her yerinde barikatlar kurulmuş arkasına yüzbinler, milyonlar yığılmıştı. Yapacağımız budur. Barikatın nasıl kurulacağı da açık, AKP karşısında duran herkes kurulmaya başlanan barikatların arkasına gelip dikildi. Herkes yanındakine güvendi. Bugün yapılacak olan, her alanda bu barikatı güçlendirmektir. Seçim halk açısından bir barikattı, yıkıldı. O halde herkes oturup bu barikatın neden yıkıldığını düşünmeli. Elverişsiz koşullarda, bir anlamda karşı takımın sahasında, hileci hakemlerle hazırlanmış bir oyunda barikat kurmaya zorlandık. İnananlarımız oldu, baştan umut bağlamayanlar da. Şimdi her şeyi bir kenara bırakıp, bizim ‘’mahallenin’’ barikatlarına odaklanmak lazım.
Bizim mahallenin barikatları açık. Üniversitede kuruldu, yaklaşık bir yıldır hiçbir AKP’li bakan, milletvekili üniversitelere giremiyor. Bu barikat daha da güçlenecek, üniversiteleri biz yöneteceğiz,
Basında bir barikat kuruluyor. Gerçekleri göstermekten vazgeçmeyen muhali medya ayakta. RTÜK yasak koyuyor, ertesi gün gerçekler manşetlerden inmiyor. Bu barikat kuvvetlendirilmeli. Kendi kanallarımız güçlenmeli.
Sınıf barikatını kuruyor. İşçi direnişleri yükseliyor. Yoksullar, işçiler, emekçiler; AKP’nin yalanlarını bozuyor.1 Mayıs, bu barikatın yükseleceği, her koldan bu barikata güç taşınacak, bu barikatın arkasına durulacak gün olacak.
Halk, barikatını kuruyor. Mahallelerde, parklarda toplantılar bitmiyor. Her yerden geniş cepheleri yaratmanın uğraşı sürüyor.
AKP’yi Götürmek İçin Gençlik Ne Yapacak?
Üniversitelerin, en genel anlamda Türkiye mücadele tarihinde ve bugünündeki rolüne dair çokça şey yazdık, söyledik. Halka umut olmak, güç vermek, harekete geçirmek, herkes geri çekilmişken dahi mücadeleyi yükseltmek en başa yazılabilir.
Bunun en yakın örnekleri tabii ki Haziran direnişinin ilk kıvılcımı sayılabilecek ODTÜ’ de başlayıp tüm üniversitelere yayılan öğrenci direnişiydi. Ama bugün için fazlası var.
Fazlası; öğrencilerin üniversitelerde yükselttikleri ve başarıya ulaşan bu direnişin, Haziran’la birlikte toplumun tüm kesimlerine yayılması ve öğrencilerin neredeyse tamamında rol oynamasıdır. Bu rol, dayanışmayı süreklileştirmek için de sürdürüldü ve etkili oldu.
Gençliğin mücadeledeki etkisinden bahsederken aklıma yakın dönemden birkaç örnek geliyor. Bir tanesi, yeni yıla Vanlı depremzedelerle birlikte girdikten sonra İstanbul’a döndüğümüzde Vanlı bir abiden aldığım telefon ‘’ Burada artık herkes Fekefeli, siz olmasanız direniş bitme noktasına gelmişti. Hepimiz tekrar inandık, moral bulduk. Küçük çocuklar bile Fekefeli oldu. ‘’ diyordu. ‘’Orada, birlikte eylem yaparken de, çadırda sohbet ederken de duyduğumuz buydu. Buraya gelen yardımlardan çok sizin gelişiniz bize moral verdi güç verdi…’’
Ankara Kurtuluş parkındaki nöbette ziyaret ettiğimiz yatağan işçileri; gençlik yanımızdayken bizim direniş bitmez diyordu. Bir de FKF’ ye üye olmak isteyen bir işçi abimiz ‘’ Ama üyelik öyle formalite olmasın’’ diyordu. ”Ben öyle her yere gelip gidemem Muğla şubesine kaydolacam, Nacilerin oraya.’’
Naci kadrolu yatağan işçisi diyorlardı, Muğla üniversitesinden arkadaşımız için…
Gençliğin topluma etkisini, mücadele edenler üzerindeki etkisini, mücadeleye güç vermekteki büyük etkisini yazıp geçmek yerine bu örnekleri aktarmanın nedeni yaşadığımda, duyduğumda bana güç ve görev veriyor olmasındandır. Tekrar tekrar bu basit doğruyu onaylıyor, kol kola girdiğimizdeki gücü hissettiriyor olmasındandır. Gençlik mücadelesinin önemini tekrar tekrar kavratıyor ve üniversitelerde büyüyen mücadelenin diktatörlüğün yıkılmasında, yeni bir ülkenin kurulmasında ne kadar önemli bir role sahip olduğunu gösterip; sorumluluğumuzu, görevlerimizi arttırıyor…
Geçmişten farklı olarak üniversitelilerin bir başka önemli durumu ise bugün iş gücüne sundukları katkı ve toplumun daha fazla katmanıyla geçişken olmalarıdır. Bir dönem, yarı aydın konumuyla topluma seslenen yön gösteren üniversiteliler bu özelliklerini büyük oranda korumakla birlikte büyük bir çoğunluğuyla; dışarıdan değil, doğrudan onun içinde mücadele veriyorlar. Hizmet işçilerinin içerisinde çok büyük bir öğrenci ağırlığı olması buna örnek gösterilebilir. Ağırlık, hizmet işçiliğinde olmakla birlikte diğer iş kollarında da çalışan öğrenci sayısı geçmişe oranla çok fazla. Çalışma yaşamı dışında, toplumsal muhalefetlerine n göz önünde olan alanlarında da üniversite ağırlığı oldukça fazla. Tribünlerden, kentsel dönüşüme karşı direnişe kadar her noktada üniversiteliler mücadelenin merkezinde durabiliyor.
Gazetelerde çalışan, haber gönderen üniversiteli sayısı ve ağırlığı da artmış durumda. Özellikle sosyal medya ve haber ağlarının yaratılabildiği çeşitli portallar, internet haberciliği ‘’ bizim’’ diyebiliriz. Bizim olan bu alanda üniversitelilerin sadece gelecekteki rolünü değil, bugünkü rolünü de önemsememiz gerektiğini gösteriyor.
Bu cepheleri, barikatları güçlendirmek her gün biraz daha büyütmek temel stratejimizdir. Bizleri oyalamaktan, kandırmaktan başka çözümü olmayanlar ‘’tatava yapmasın’’ barikatlara gelsin.
Bizim barikatlar belli. Üniversitelerin bunlara hangi alanlarda müdahale ettiği ve edebileceği de… O halde sabırla yükseltelim bu yapıyı;
Yapıcılar türkü söylüyor
Yapı türkü söyler gibi yapılamıyor ama.
Bu iş biraz zor.
Yapıcıların yüreği
Bayram yeri gibi cıvıl cıvıl
Ama yapı yeri bayram değil.
Yapı yeri toz toprak.
Çamur, kar.
Yapı yerinde ayağın burkulur ellerin kanar.
Yapı yerinde ne çay her zaman şekerli her zaman sıcak,
Ne ekmek her zaman pamuk gibi yumuşak
Ne herkes kahraman
Ne dostlar vefalı her zaman.
Türkü söyler gibi yapılmıyor yapı
Bu iş biraz zor,
Zor ama
Yapı yükseliyor, yükseliyor.
Saksılar konuldu pencerelere alt katlarında.
Bir yürek çarpıntısı var her putrelinde
Her tuğlasında
Her kerpicinde.
Yükseliyor, yükseliyor yapı
Kan-ter içinde.
Eşitlik, Özgürlük Bağımsızlık için; Yürüyelim!
Önümüzde 1 Mayıs var. En güçlü gençlik kortejleriyle 1 Mayıs’a çıkıyoruz. Kulüp, topluluk pankartları. Taraftar gruplarının üniversite temsilcilikleri. Birçok siyasi partinin gençlik kollarına çağrı yapıyoruz; Gelin hep birlikte en geniş gençlik kortejleriyle topluma gençliğin nasıl bir güçle ayakta olduğunu gösterelim. Hep birlikte büyük gençlik kortejlerini kuralım diyoruz. Şimdiden olumlu yanıtlar alıyoruz. 1 Mayıs sloganımız ‘’Özgürlük emek ister’’… Hem özgürlüğü kazanmanın emek isteyeceğini biliyoruz hem de emek mücadelesi olmadan özgürlüğün gelmeyeceğini, bu 1 Mayıs’ı bunun için de çok önemsiyoruz. Haziran’da büyüyen ve aylardır süren özgürlük mücadelesi, emek mücadelesiyle buluşacaktır.
Her 1 Mayıs’ta 1 Mayıs değil 2 Mayıs gününe devrettikleri önemlidir bizim için denir. 2 Mayıs’a gerçek anlamda önemli bir şey devredecek bu 1 Mayıs bizim için. Hemen yola çıkacağız ve Türkiye’nin her yerinden Hatay’a sınıra yürüyeceğiz. 6 Mayıs günü Türkiye’nin her yanından üniversiteliler Hatay’ da buluşacak. Haziran bu kez bağımsızlık mücadelesiyle buluşacak, savaşa karşı kalkan olacak. 6 Mayıs’ta üç fidan Deniz, Yusuf, Hüseyin Hatay’ın üç fidanı Abdocan, Ahmet, Ali İsmail şahsında Haziran’da kaybettiğimiz fidanlarla buluşacak. FKF’liler 1-6 Mayıs yürüyüşü sırasında geçtikleri tüm kentlerde etkinlikler yapacak, nasıl kirli bir savaşa sürüklendiğimiz her yerde anlatılacak.
Büyük özgürlük direnişi olan Haziran’ın emek ve bağımsızlık mücadelesiyle birleştiğinde karşısında durulamayacağını biliyoruz. 1-6 Mayıs haftasında yapacaklarımız bunun kıvılcımı olsun diye yollara çıkıyoruz. Yollara çıktığımız bugünler ise FKF’nin birinci yılını tamamladığı günler olacak. FKF’miz bir yılı mücadeleyle tamamlayacak. Yeni bir ülke için yola çıkan kuşağımızla mücadele dolu yıllara.