Ülke gündeminin baş döndürücü bir hızla değiştiği bir memlekette yaşıyoruz. Daha iki ay öncesinde kızlı-erkekli ev gündemi olarak ekranları, gazeteleri meşgul eden bu başlığı hatırlamakta bile zorlanıyoruz belki de. Maalesef ülkemizde gündem genel olarak Başbakan ve türevleri tarafından ortaya atılıyor ve değiştiriliyor. Tabii ki her zaman böyle olduğu söylenemez. Başbakan ve türevlerinin boşluk bıraktığı yerlerde halkımız çok ciddi girdiler yaparak gündem boşluğunu usulca doldurabiliyor. Tekel işçilerinin destansı direnişi, ODTÜ’lü arkadaşlarımızın üniversitelerini hükümete dar etmesi ve Haziran ayaklanması bunun en görünür örneklerindendir.
Bu yazının konusu ise en başta belirttiğimiz “kızlı erkekli ev mi olurmuş” ya da Başbakan düzeyiyle ifade edersek “siz kızınızı erkekli evde oturtturur musunuz?” tartışmasında gelinen nokta. Muhafazakar Demokratçı bir iktidar olarak hükümetimiz, güzel ülkemiz Türkiye’mizle en ciddi sorunlarından olan kızlı-erkekli ev meselesine el attı. Kasım ayının başlarında Başbakan durduk yere apartmandaki komşular, Anadolu’da ki halkımız, anne-babalar, dini değerlerimiz gibi argümanlar üzerinden kızlı-erkekli öğrenci evlerine savaş açtı. Bizzat kendi ağzından çıkan birkaç ifadeye dikkat çekmekte fayda var;
“Buralardan güvenlik güçlerimize gelen istihbari bilgiler var. Bu istihbari bilgilerden hareketle de valiliklerimiz bu durumlara müdahale ediyorlar. Neden bundan rahatsız oluyorsunuz?”
“Valiliklerimiz de Emniyet teşkilatımız da bu tür ihbarları değerlendirir ve üzerine gider.”
“Bunlara da kusura bakmasınlar, muhafazakar demokrat bir iktidar olarak müdahil olmak durumundayız. Kimse bunu özel hayata müdahale olarak yorumlamasın.”
“Bulunduğum makam ve değerler buna asla müsaade etmez. Çünkü ben bir Başbakan olarak Anadolu topraklarını bilen, bu ülkede yaşayan anne babaların kahir ekseriyetinin bu tür işlere asla müsaade etmeyeceğini bilen bir insanım.”
Görüldüğü üzere Başbakan emri vermişti ve artık değil karşı çıkmak direnmek; kimse bunu Özel Hayata Müdahale olarak yorumlayamayacaktı. Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler, (vahim bir soruşturma nedeniyle ne yazık ki görevine devam edemiyor) kızlı – erkekli öğrenci evleri ile ilgili aynen şu ifadeleri kullandı;
“Bizim olaya bakış açımız terörle mücadele boyutuyla ilgili. Üniversitesi öğrencilerinin kaldığı evler ve yurtlar terör örgütlerinin eleman kazanmak için kaynak olarak gördükleri yerlerdi. Söz konusu oluşumlar üniversite kayıt dönemlerinde stant açarak broşür dağıtarak kendilerine yönlendirme çabasında olduklarını görüyoruz. Bu evler apart adı altında, rezidans adı altında kullandırılabiliyor. Ve maalesef fuhuş ve suçluların barındırılması şeklinde kullanılabiliyor, polisin tespitleri arasındadır.” Görüldüğü gibi ahlaksızlık son raddesindeydi. Bu evler fuhuş, kumar, terör, cinsel taciz, cinsel saldırı, insan ticareti… gibi daha sayamayacağım nice TCK kapsamında suçu ihtiva ediyordu. Rüşvet, yolsuzluk gibi suçlar da işleniyor muydu? Bilemiyorum.
Çok fazla medyaya yansımasa da birkaç kızlı-erkekli öğrenci evi, polis tarafından gece yarılarında basıldı. Bir kısmı psikolojik tacize uğratıldı bir kısmı ise gürültü yapmadıkları halde gürültü yapmaktan para cezasına çarptırıldı. Trakya Üniversitesi öğrencisi Hasan Özdemir ise kız arkadaşının evinde oturduğu sırada polisin gelmesi üzerine, yaşadığı korku sebebiyle balkondan bir alt kata inmeye çalışırken düştü, 10 gün komada kaldı, 26 Aralık 2013 tarihinde öldü. Muhafazakar Demokratçılardan bu olaylar sırasında hiç ses çıkmadı, umursamadılar.
Hükümet tarafından bu gündeme ilişkin yapılan müdahale aslında asıl suç işleyenlerin kendileri olduğunu gün yüzüne çıkarıyordu. Çok fazla dillendirilmedi ve “kızlı-erkekli evde oturmak suç mudur?” tartışması yürütüldü. Evet, ortada ciddi anlamda bir suç vardı. Fakat bu suçu/suçları işleyenler aynı evde yaşamaya çalışan öğrenciler değil, siyasi iktidarın ta kendisiydi. Her durumdan vazife çıkaran savcılarımız bu suçlar işlenirken kıllarını kıpırdatmadı ve televizyonlarda, gazetelerde günlerce işlenen bu suçları görmezden geldi.
- Anayasa Madde 20; “Özel Hayatın Gizliliği”
- Türk Ceza Kanunu Madde 132: “Özel Hayatın Gizliliği’ni İhlal”
- Türk Ceza Kanunu Madde 216; “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik”
“(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kesimini, sosyal, sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Kızlı-erkekli ev meselesinde yorum yapan neredeyse tüm kamu görevlileri, yukarıda saydığım TCK kapsamındaki suçları işledi ve ilgili Anayasa maddesini açıkça ihlal etti.
Bu süreçte bir başka gelişme daha yaşandı: İzmir’de yaşayan FKF üyesi iki arkadaşımız 12 Kasım 2013 tarihinde İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na, aynı evde yaşadıklarını, bu durumun suç oluşturduğunu televizyonlardan öğrendiklerini, fakat hangi suçu işlediklerini , Anayasa’nın hangi maddesini ihlal ettiklerini bilmediklerini, uzun zamandır aynı evde yaşadıklarını ve haklarında bu güne kadar işlem yapmayan Kamu Görevlilerinden “Görevi İhmal” suçundan şikayetçi olduklarını beyan ettiler ve kendilerini ihbar ettiler.
Bir buçuk aylık bir soruşturmanın ardından, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “Kovuşturmaya Yer Olmadığı” kararı verildi. Aynı evde yaşamanın özel hayat ile ilgili olduğu ve bu durumun suç oluşturmadığı kararda belirtildi. Dolayısıyla günlerce televizyonlarda, gazetelerde kıyametleri koparan siyasi iktidara, FK F çok güzel bir gol daha atmış oldu.
Nedense Kovuşturmaya Yer Olmadığı kararına dair Muhafazakar Demokratçılardan yorum gelmedi, duymazlıktan geldiler, o dönem birkaç günlüğüne bulandırdıkları su onlara yetmiş oldu; muhafazakar tabanlarına selamı çakmışlardı nasılsa… Bu gündem de geldi geçti, halk sonunda gençlik örgütü eliyle iktidarın ağzının payını verdi. Gündem bitti ama izi kaldı. İzleri de silmek gerek…
Sonra Dershane tartışmaları ortaya çıktı, günlerce “dershane gerekli mi değil mi” yi konuştuk. Kanaat önderleri ekranlarımızda boy gösterdi. Yeni gündemimiz ise Yolsuzluk Ve Rüşvet operasyonu. Bence gündem belirleme sırası yine halka geçti. Bir sonraki naçizane gündem önerim: Yeni Bir Ülke.