Gölge Etmeyin Kazanacağız

Haziran günlerinin bu kadar renkli geçmesinin belki de en önemli nedeni direnişe gençliğin öncülük etmesiydi. Haziran’ı anarak nostalji yapmak derdinde değiliz. Fakat o günlerin en önemli “detayı” gündemin iktidar tarafından değil, direnişçiler tarafından belirlenmesiydi. Bunu hatırlamak, hatırlatmak durumundayız. Gençlik ülkeyi değiştirmeye cüret etmişti bir kere. Attığı her adımda, söylediği her sözde bu iradenin kararlılığı vardı. Tomaların üzerine yürürken de, “yıkılacaksın, adi hükümet” diye bağırırken de…

Gençliğin değiştirme/dönüştürme iradesinin Türkiye’nin siyasi tablosundan çıkartılması bilerek veya bilmeyerek AKP gericiliğine hizmet ettiğini rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Gençliği verdiği kavganın bütünlüğünden koparmak, Haziran’ı gelip geçen bir rüzgara indirgemek ve arkasından yalnız ağıtlar yakmak… Açıkça söylenmelidir: Yaşlıdır, gericidir.

“Bizim taraftan” bir yazarın, Ece Temelkuran’ın 4 Şubat tarihli yazısını okurken işte bunları düşündüm. Ali İsmail Korkmaz’ın katillerinin yargılanacağı davaya katılmak için gittiği Kayseri’yi resmedişi, “Ali’yi bize vura vura tanıttılar” cümlesi, bizim Kayseri’de taşıdığımız öfkeden de, kararlılıktan da uzaktı. Gencecik bir kardeşimizin öldürülmesi trajik bir olaydı. Ama Ali İsmail başkaları tarafından belirlenen bir tabloda, trajik bir şekilde öldürüldüğü için gündemimize girmedi. Ali İsmail ülkenin gündemini belirleme iradesini gösterdiği için bizim gündemimizde ve hep öyle kalacak. Çünkü Ali İsmail sayfanın kenarına düşülen bir not değil, direnişin öznesiydi.

Türkiye tarihinin bütün önemli dönemeçlerinde gençliğin imzasını görmek mümkün. Gençlik tarih sahnesine çıktığında tabloyu radikal bir şekilde sarsar. Bu sebeple gençliğin sahnenin dışında, seyirci kaldığı bir tablo her zaman iktidarların işine gelmiştir. AKP’nin bakanlarını üniversitelere göndermeyi bırakması da bu yüzdendir.

Bizi ODTÜ doğurdu dedik pek çok açıklamamızda. Haziran ise büyüttü. AKP iktidarı bir başka isyanı doğuracak, bir başka ODTÜ yaratacak hamlelerden uzak durmaktadır. Okullara polis girmesi gibi başlıkların şimdiye kadar ertelenmesi bu korkunun ve gençliğin sahneye çıkmayacağı temennisinin ürünüdür.

Gençliğin her koldan edilgenleştirme çabası AKP’ye hizmet etmekte. Nedeni ise açık, ülkemiz tarihinde gençlik ilericiliği, bağımsızlığı, aydınlanmayı, eşitlik ve özgürlük mücadelesini temsil eder.

Ece Temelkuran’ın yazısında bilerek veya bilmeyerek yaptığı işte bu denklemin görmezden gelinmesidir. Temelkuran Kayseri’ye giden gençlerin orada nasıl da “öteki” kaldığından bahsetmektedir. Siyaseti “öteki” gibi kategorilerle okuyan Temelkuran ile bizim gördüğümüz Kayseri doğaldır ki aynı değildi. Olamazdı da.

“2000 polis var, kitle 2000 kişi var-yok. Adliye’nin girişiyle kitle arasına 50 metrelik polis koridoru kurulmuş. Başka şehirlerden gelen gençler, polis bariyeriyle şehrin geri kalanında ayrılmış. Etraftaki binalarda kimse pencerelerini bile açmıyor. Ali İsmail’in akrabaları polisle tartışıyor kimlik kontrolünde. Ve elbette ağlayarak polis koridorundan geçen yaşlı kadınlar ve belki bininci kez aynı ses: “Yeter be! Yeter!” Yetemedi ve yine öldükten sonra sevdik bir çocuğu… Çok hem de.”

Böyle diyor Temelkuran. Bizim için ise Kayseri Emel annemizin güçlü duruşuydu. Dava “kaçırılmış” olmasına rağmen binlerce gencin Kayseri adliyesinin önünü doldurmasıydı. Kayseri’de direnen, örgütlenen gençlerdi. Biz bir kuşak olarak birbirimizi mücadele ede ede tanıdığımızı hissediyor, biliyoruz. Ali İsmail sokağa çıktığı için, “korkacaksın, titreyeceksin, yıkılacaksın adi hükümet” dediği için Ali İsmail oldu. Birkaç it ona vurduğu için değil.

“Öteki değildik. Ülkemizin kalanının olduğu gibi oranın da gerçek sahipleriydik. Sahibi olduğumuz ülkeyi yeniden kurmak için mücadele veriyoruz. Bize marjinal diyenlerle kendimizi ötekileştirmek için uğraşanlar aynı safa düşüyor.

Şimdi AKP’nin yaptığını yapanlara, gençliğe “sahne bizim gençler biraz çekilin” diyenlere dur demenin zamanı. Dur diyemezsek bir tren daha kaçırılmış olacak. Haziran’ı yaratanlar Haziran’ı sürdürmek zorunda. Gençliği, mücadele edenleri garip biçimde, hiç Haziran yaşanmamış gibi “öteki” haline getirmek isteyenlere dur denilmek zorunda. Hep birlikte “tamam babacım” diyen Bilal oğlanlar yaratmak isteyenlere Haziran tekrar tekrar gösterilmek zorunda.

Yazıyı tamamladığım şu sıralar Deniz Gezmiş’in doğum gününün son anları. Hiç olmazsa gençliği bu sahneden silmek isteyenlere karşı Deniz’ler, ülkemizin kurucuları ve en yakın olan Haziran’ın kıvılcımını çakan ODTÜ’lüler hatırlanmalı, hatırlatılmalı. Gençlik temsil ettiği değerlerle, kararlılıkla, zekayla, çağa uygun stratejilerle AKP’yi götürür. Sağı temsil edenler, geride kalmışlar, gençliğe yukarıdan, çok yukarılardan bakanlar, gölge etmeyiniz.

Açık ki yürüdüğümüz yol güçlenecek. Kazanacağız!