Gericilikle Mücadele 101

Gençliğin genellikle hep öğrenci konumunda olduğu varsayılır. Birçok konuda öğrenen konumunda olduğumuz doğru. Ancak bazı başlıklarda, özellikle de bir başlıkta öğretici konumuna da sahibiz. Özel olarak AKP’nin, daha genel bir kavram olarak da gericiliğin büyük sıkıntılar yaşadığı bugünün biraz gerisine gidersek, anlatılmak istenen biraz daha netleşecektir. Gericilik, ülkemizi sarıp sarmalamışken ve hatta kısa vadede önlemeyecek gibi görünürken bile üniversitelerde hep marjinal kaldı. Gençliğin hem sayıca hem de nitelik olarak en güçlü kesimi, gerici ideolojinin ve AKP siyasetinin etki alanından toplumun diğer kesimlerine göre daha uzak kalmayı başardı. Gençlik hem kesişen hem de paralel olan iki geometrik cismin doğru olamayacağını, olsa olsa eğri olabileceğini hep bildi. Bunun tarihsel nedenler, verilen mücadeleler yazımızın konusu değil. Bir yerden sonra asıl önemli olan gençliğin gericilikle mücadele konusunda ehil olduğudur. Bir başka deyişle dersimiz: “Gericilikle Mücadeleye Giriş”.

Bir Çılgınlaşma Eğrisi: AKP

İktidara yeni gelmiş bir siyasi parti nasıl bir söylemi öne çıkarır? Yıllarca savunduğunu artık uygulama şansı bulacağını mı iddia eder? Yoksa toplumun önüne “yepyeni” bir proje mi koyar? AKP kurulduğunda ikisi de ön planda değildi. AKP’nin ana sloganı bambaşkaydı: “Biz değiştik”. Bugün bazıları tarafından unutulmuş gözüken tam da budur. Ne kadar oy alırsa alsın, iktidarda olsun olmasın, Türkiye’de sağ siyasetin ve dinciliğin prestiji düşüktür. Sağcılar, “solculuk buysa, solcunun daniskasıyız” demek zorundadırlar. Dini, siyasete alet edenleri destekleyenler bile kendilerini avutmak için farklı argümanlara ihtiyaç duyarlar. “Çalıyorlar ama yapıyorlar da” söylemi, bu ihtiyacın ürünüdür. AKP iktidara geldiğinde dinciliğin, ülkenin başına açtığı belalar, kayıp(trilyonlar), Sivas’ta yakılanlar unutulmuş değildi. “Milli Görüş gömleğinin çıkarılması” yalnızca emperyalizme ve Türkiye Sermaye Sınıfı’na uslu çocuk olacağının garantisinin verilmesi anlamına gelmiyordu. Bu aynı zamanda sağ siyasetin kendi kirli tarihinden, en azından görüntüde, bir sıyrılma çabasıydı. Fakat siz isteseniz de istemeseniz de tarih hep yakanızdadır. AKP projesinin iflası bu açıdan da değerlendirilebilir.

AKP’li yıllar, sağ siyaseti hiç olmadığı kadar küçük düşürdü. Dincilik sayesinde siyasette yer tutabilenler bile kendi temelleri olan Siyasal İslam’ı karşılarına aldıklarını ilan etmek zorunda kaldılar.

AKP ve cemaatten oluşan iktidar bloğu, pisliklerini örtmek için inançları kullandıkça İslami referanslarla siyaset yapmak bu pisliklerle gitgide özdeşleşti. Diğer düzen partilerinin buna ayak uydurmaları sonucu değiştirmedi. Devlet laikliğe düşman hale getirilirken, gerçekten laik bir siyasi tarzın karşılık bulma olanağı arttı. Mevcut iktidarı tanımlayan özellikler gitgide iç içe geçti. Gericilik, piyasacılık ve emperyalizme bağımlılık birlikte anılır hale geldikçe; aydınlanma değerlerinin, kamuculuk ve bağımsızlık arayışı ile arasındaki bağ daha da güçlendi. AKP on bir yılımızı çaldı. Çaldıkça çıldırdı. Çıldırdıkça Haziran’ı mümkün kılan tepkiselliği yarattı.

Standart Sapma: Sağcılık

Çılgınlıklar sadece iktidar kanalında değil. O kanada ucundan köşesinden temas etmiş liberallerimiz de bu nevrotik ruh halinden paylarını almış gözüküyorlar. AKP’yi sırasıyla; otantik sermayenin gerçek temsilcisi, gerçek solcu, Türkiye demokratik devrimini gerçekleştirecek parti olarak ambalajlamaya çalıştılar. Bakmayın bu kadar çok “gerçek” kelimesi kullandıklarına. Denklem basitti: AKP, emperyalizme ve Türkiye kapitalizmine iyi hizmet edebildiği sürece iyiydi ve bir şekilde pazarlanması gerekiyordu. Suriye kışkırtması elde patladı. Haziran, meşruiyet bırakmadı. Büyük aşk bitti. Liberallerimiz için ise tezler bitmezdi. Bu haliyle devam ederse kendisiyle birlikte düzeni de yanında götürecek olan iktidar artık kötüydü. Sırtlar çevrildi, ancak asıl görev unutulmadı. Devrim fikri, solculuk güçlenmemeliydi. Yani artık AKP neo-kemalistti. Türkiye devrimi, zaten kökü olan AKP ile eşitlenmeli; bir taşla iki kuş vurulmalıydı. Solculuk mu? Solcular, Kürt meselesi dışında sözü olmayanlardı. Bu işlere fazla kafa yorulmasındı.

Bir diğer kanat gibi gözüken “milliciler” de düzenin bekçiliği konusunda daha az hevesli değildi. Türkiye’nin belki de en etkisiz siyasi partisi MHP değil kast edilen. Onlar zaten her kritik dönemeçte AKP’ye destek olarak kendileri açısından değişen bir şey olmadığını gösterdiler. Liberaller gibi ana motivasyonunu sol kaynaklardan alan, kendi deyişleriyle “temel çelişki” tarifi sol belirlenimli olanların konumu burada tartışılan. Onlar için “Baş çelişki” başka bir şeyi gerektiriyordu. Önce sağ-sol kavramlarının bittiği fark edildi. Sonrasında düzene artık hizmet edemeyecek kadar güncel siyasetin dışında taşmış olanlarla merkez ilan edildi. Sağ siyasetinin biriktirdiği Kürt düşmanlığı devrim için basamak sayıldı. Milliciler, toplumun kafasını karıştırmaya çalışırken kendileri çarşafa dolandı. İşin, Tayyip Erdoğan’ı emperyalizme karşı savunma noktasına kadar geldiği bile oldu.

Sağ siyaset bir bütün olarak çökerken ve din-para-siyaset ilişkisinin yarattığı pislikler ortalığa saçılırken bir başka hamle de CHP’den geldi. AKP’ye muhalefet etmeyi unutanlar, halka siyaset sahnesinde rol tanımayanlar, bir türlü açmayı beceremedikleri kapıyı açacak bir maymuncuk bulmuş gibi sevindiler. “Türkiye toplumu çoğunlukla sağcıydı ve AKP’den kurtulmak için sağa açılmak gerekiyordu”. Bu denemenin nihai sonuçları ise henüz tam olarak görülmüş değil. Ancak, kimi noktaları vurgulamak için hiç de erken sayılmaz. Türkiye halkının belki de şimdiye kadar hiç olmadığı kadar sola açık olduğunu ilan etmesinin üzerinden çok da zaman geçmedi. Haziran’da halk; dinin siyaseti belirlemesine karşı sokağa çıktı. Halk, rant için kamusal alanların yağmasına karşı direndi. Avrupa Birliği ve ABD desteği hayalleri beklenen karşılığı bulamadı. Halk, özgürlüğünü bağımsızlıkla kazanacağını bilerek mücadele etti. Mücadele, sağın pisliğine karşı, solun değerleri için harekete geçen milyonlar anlamına geldi. Sağda olmayan şey solda vardı: İnandığı değerler uğruna harekete geçme yeteneği… Bu koşullarda sol adına sağcılık yapmak, siyaset taktiği değil halkın dinamizmini bastırma çabası olarak görülmelidir. Yapılan, halk direnişini cemaate ve ABD’ye armağan etme arayışıdır.

Bir Sonraki Ders: Zafer

Giriş dersi bize gericilikle mücadelenin aynı zamanda piyasacılık ile mücadele anlamına geldiğini çoktan öğretti. AKP, toplumun kalanında dinci hegemonyasını kurarken üniversiteler de ne tesadüftür ki piyasa ile tam anlamıyla tanışmış; AKP, kamu kaynaklarını yağmalarken tekbir nidaları üniversite kapılarına kadar dayanmıştı. Bugün iktidar bloğu çözülürken, gençlik ileri bir hamle yapacak, mücadele sınavından başarı ile geçecek birikime sahip olduğunu çoktan kanıtladı. Kanıtlamaya da devam edecek.

Gençlik, toplumun sağcılaşmasını kabullenenlere aldırmayacak. Seçimlerde de sol değerleri güçlendirmek için çalışacak. “Sağcılara oy yok” diyecek.

Gençlik, sapmaları ihmal edilebilir kılacak. Aydınlanma bayrağını yükseltecek. Emekten yana, bağımsız bir Türkiye için eğrilerin karşısına kendi doğrularıyla çıkacak. Hem de öyle paralel maralel değil, çakışan doğrularla…

102 kodlu dersimiz “Gericiliğe Karşı Zafer” olacak!