Bir toplantı dönüşü İstanbul-Ankara otobüs yolculuğum Cemaat ile AKP’nin kavgasının alevlendiği döneme rastladı. Artık otobüslerde canlı TV yayını “hizmeti” veriliyor ya, fırsat bu fırsat Samanyolu’nu seyre daldım. Samanyolu dediysem, uçsuz bucaksız Samanyolu Galaksisinden söz etmiyorum. Çok daha sığ, “hizmet” aşkı ile yanıp tutuşanların gayrı resmi yayın organından bahsediyorum. Eğer burada doğup büyümüş olmasaydım, Türkçeyi çat pat biliyor olsaydım haberden çıkaracağım sonuç ancak şu olurdu: Eyvah, kimsesizler yurtlarını kapatıyorlar. Çarpıtmanın ayarının kaçması, hedeflenenin Türkiye kadar kendilerine ev sahipliği yapan okyanus ötesi odaklara seslenme ihtiyacından olsa gerek. Gerçekten de Cemaat’in yayın organlarının tekmili birden öyle bir propaganda bombardımanına başladılar ki, insan acaba ben yanlış mı biliyorum demekten kendini alamıyor. Örgütlü bir gücün ise böyle bir kafa karışıklığına sahip olma lüksü yok. hele ki, ülkenin umudu olan gençliğin hiç yok!
Akılları Netleştirmek
Aklımızı netleştirmemiz gerekiyor. Ülkedeki her tartışmada olduğu gibi eğitim sistemi konusunda da gençliğin net bir sözü ve programı olmalı. Bu söz güncel bir anlam taşımak zorunda olduğu gibi, güncelliği aşan hedefler de içermek durumunda. O halde bu yöntem ile gündemdeki tartışmalara bir değinmekte ve gençliğin hedefleri konusunda bazı ipuçları ile devam etmekte yarar var. Öncelikle görünenin ne olduğuna bakalım. Kılıçlar çekilmiş durumda. AKP, Cemaat’in en büyük gelir ve örgütlenme kapısına, dershanelere kilit vurma telaşında. Cemaat ise en iyi savunma saldırıdır mantığı ile elinde AKP’yi iktidardan edecek kozlar olduğunu hissettirmenin yan sıra “mazlum edebiyatını en iyi biz yaparız” dercesine vicdani bir savunma mevzi oluşturmayı da unutmadı. Cemaat’in sevgi pıtırcığı olmadığını bilmiyor olsaydık bile “Dershaneler olmazsa gençler üniversiteye giremez” sözlerine hepimizin bildiği bir gerçekle yanıt üretebilirdik: Üniversitelere yerleşme puan hesabına göre değil, kontenjan ve sıralamaya göre yapılıyor. Yani eğer eşitlik ve adalet tartışmasını kabaca yapacak olsak bile, dershanelerin varlığı maddi durumu kötü olan gençleri, halkın çocuklarını sıralamada geriye itiyor, üniversiteye girmelerini büsbütün imkansızlaştırıyor diyebilirdik. Savunma mevzisinden biraz daha ileriye gidip muhabere alanına uğradığımızda ise, havada uçuşan pislikleri, gençliğe ahlak dersi verenlerin birbirlerinin özel hayatları ile ahlaksızca atıp tutmasına şahit oluyoruz. Öyle ki, Amerikancılıkta, gericilikte, piyasacılıkta ittifak halinde medeniyet elçiliğine soyunanlar; iş çıkar çatışmasına geldiğinde vahşilikte sınır tanımıyor. Bu çatışmaya müdahale etmek ise burada bir taraf tutarak ya da tarafsızlık ilan ederek yapılmaz. Gençlik, kendisini doğrudan ilgilendiren bu meseleyi sadece Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen arasındaki gerilim olarak göremez. Bir kilo demirin mi yoksa bir kilo pamuğun mu daha ağır olduğu sorusuna yanıt vermek zorunda değiliz. Şaşırtmalı soruya yanıtımız, gençliğin sırtından beslenen bu bir kilodan ne olursa olsun kurtulmak olmalıdır. Gençliğin üreteceği söz, çatışmanın taraflarını siyaset sahnesinden silip atmayı hedeflemedir.
Cemaat: Gericilik ve Dershane Aşkına…
Cemaat ile ilgili olarak kayıt döneminde epeyce yazdık. Kısa bir tekrara girecek olursak, gizli kapaklı işler çeviren, devletin tüm kademelerinde kadrolaşan, bir yandan ülkeye dair sürekli söz söylerken bir yandan da biz siyaset yapmıyoruz diyerek hiçbir sorumluluk kabul etmeyen gerici bir çıkar örgütü Cemaat. Kimileri için ise bu tanımı yapmak bile gereksiz: Haziran’da sokağa çıkan biz gençliğe hakaret yağdırmaktan geri durmaması Cemaat’i tarihin çöplüğüne göndermek için gerekli ve yeterli bir sebep. Konumuzla ilgili olan kısmı ise Cemaat’in arkaik yapısının gençliğe seslenme yeteneğine sahip olmaması. Belirli bir olgunluğa erişmiş ve yaşamsal ihtiyaçlarını bir şekilde kendisi karşılayabilecek duruma gelmiş herhangi bir gencin cemaatin ağına takılması imkansız denebilecek kadar zor. Lisede ve üniversite hazırlık döneminde ise durum farklı. Cemaat dershaneleri, öğrencileri sınava hazırlama işlerinin ötesinde, zorunlu tuttukları “sohbet” oturumları ve izlettikleri videolar ile anılıyorlar. Bunlar ve tabii ki maklube, gençliğin çoğunluğu için alay konusu olsa da Cemaat için çekirdek bir örgütlenme alanı. Bunun dışında sistemin yarattığı ve bireyler için yaşamsal önemi olan maddi sorunlara getirdikleri “çözümler” ise ömür boyu kölelik sözleşmesi niteliği taşıyor.
Neye Elini Atsa Batıran Usta AKP’nin Eğitimle İmtihanı
Bir diğer taraf olan iktidar partisi için ise söylenebilecek sözler ise çoktan diktatöre karşı bir halk isyanı içerisinde anlamlanmayı ve maddi yaşamla buluşmayı başardı bile. En azından bu yazı için bunları tekrar etmeye gerek yok. İyisi mi biz bu aktörün neler yaptığına değinirken kendimizi şimdilik eğitim alanı ile sınırlandıralım. AKP’nin eğitim politikalarını özetleyen üç şey var: Birincisi piyasacılık. İkincisi beceriksizlik. Üçüncüsü de Tayyip Erdoğan tarafından söylenen “dininin, namusunun, kininin davacısı bir gençlik istiyoruz” sözü. Bu özeti sonuçları bir çırpıda sayılabilir: Okulların çoğunda vahim boyutlarda öğretmen açığı olmasına rağmen ataması yapılmayarak ücretli köleliğe, işsizliğe ya da ölüme terk edilen öğretmenler… Neredeyse tüm yönetici kadroların din kültürü öğretmenlerine ve imamlara teslim edilmesi… Her sene değişen okul ve sınav sistemi… 4+4+4 ile çocuk işçiliğinin ve gerici eğitimin kurumsallaştırılması… Ortaokul öğrencilerine yapılan son sınavda Türkçe ve Matematik soruları ile aslında olmaması gereken Din sorularının aynı ağırlıkta olmakla kalmayıp, soruların zorluğu nedeniyle Anadolu lisesi kazanmak için bir inançlarını tüm detayları ile bilmenin gerekli hale gelmesi… Türkiye’nin her tarafında kadro ve eğitimci birikimine bakılmaksızın açılan üniversitelerdeki taciz ve tecavüz olayları…Bugünkü tartışmalarla ironi içerecek bir biçimde dershane sektörünün inanılmaz boyutlarda büyümesi, yani paranın eğitimde de geçer akçe haline getirilmesi…
Televizyonlarda özel dershane sahipleri boy gösterip pişkin pişkin ben eğitimci değil tüccarım, ticaret özgürlüğüm var diyebiliyorsa; burada yalnızca dershanelerin kapatılmak istenmesini değil AKP’nin eğitime yerleştirdiği piyasacı mantığın sonuçlarını da açıkça görebiliyoruz. Bu öyle bir mantık ki, dershaneleri karşısına alırken alternatif olarak özel okulları gösterebiliyor. AKP, tartışmanın sonucunda gericiliğine, piyasacılığına ve eğitim serbestliğine zeval getirmemek niyetinde.
Yeni Bir Ülke İçin Yeni Bir Eğitim
Rahatça görüleceği üzere bu iki aktör bugün çatışma halinde olsa bile gençliğe düşmanlıkta ortaklaşıyorlar. Zaten Cemaat dershanelerinin bir diğer hizmeti olan şifre skandalını ve AKP’nin bu meseledeki ikiyüzlü tutumunu da gençliğin unutması mümkün değil. Taraf diye bize sunulanların hali üç aşağı beş yukarı böyleyken, tartışmanın gerçek tarafı olan gençliğin söyleyeceği ise ayrı bir önem kazanıyor. Peki, biz nasıl bir eğitim istiyoruz? Çoktandır sloganlaşmış eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim taleplerini dillendirmek yeterli mi? Ya da bugün eğitim tartışması hangi ana eksende ilerlemeli?
Eğitim ve öğretim tartışması açıldığında, çoğunlukla öğretmenlerimiz tarafından eğitim ve öğretimin ayrı şey olduğu, eğitimin daha önemli olduğu, eğitim sisteminin ise öğretim üzerine işlediği söylenirdi. Doğrular hanesine bunu da ekleyebiliriz, yalnız bir farkla: Bugünkü eğitim sistemi öğretimi de büyük ölçüde boşlamış, eğitimden ise yalnızca sünni inanç eğitimini anlar hale gelmiştir. Bilimsel eğitim ve aydınlanma mücadelesi bugün eskisine göre daha yakıcıdır. Dershanelerde ise ne eğitimden ne de öğretimden söz edilebilir. Öğrettiği tek şey, optik formda doğru noktayı karalamak olan kurumlara gençliğin de ülkemizin de ihtiyacı yoktur. Karşısına çıkarılan özel okullar ise devletin yerine getirmek zorunda olduğu bir görevden kaçış olduğu gibi paralı eğitim sorununu da derinleştirmek anlamına gelecektir. Nitelikli ve parasız bir eğitim imkanı, üniversiteleri de kapsayacak bir şekilde her düzeyde ve tüm vatandaşlara eşit olarak sunulmalıdır. Özel eğitim kurumları kamulaştırılmalı, eğitim sistemi aydınlık nesiller yetiştirmek için en baştan kurulmalıdır. Bu mücadele ancak bugün gençliğin geleceğini paylaşmak için kapışan leş kargalarını cepheden karşıya almak ile, yani yeni bir ülke arayışı içerisinde zafere ulaşabilir.
Gençlik Kendi Sınıflarını Açıyor
Güncel yol haritamızı netleştirmek için ise Fikir Kulüpleri Federasyonu kurulurken söylediklerimizi yeniden ve yeniden hatırlamak zorundayız. Bir yandan gençliğe düşman AKP ve Cemaat ile hesaplaşırken, bir yandan da nasıl bir eğitim istediğimizi anlatmak, bunu gerçeğe dönüştüren kimi örnekler yaratmak zorundayız. Son açıklamamızdaki çağrımız bu noktaya işaret ediyor. Üniversiteliler, mümkün olan her şehirde liseli arkadaşlarımıza ders verecek sınıflar açacak. Bu dersler yalnızca sınav kazandırmaya yönelik kursalar olarak değil, aynı zamanda nasıl bir eğitim istediğimiz sorusunu somut olarak yanıtlayan ve arkadaşlarımızın her yönüyle gelişebilmelerini sağlayan dayanışma örnekleri olarak önem kazanacaktır. Gençlik, AKP’den kurtuluşun da gerçek bir eğitimin nasıl olacağını da bizzat kendisi yaparak gösterecektir. Eşitlik ve özgürlük davacısı gençliğin, daha güçlü bir siyasi özne haline gelmesi için…