Kombisiz ve Rutubetli Bir Odada Makarna ve Menemen Yiyerek Ne Kadar Yaşarız?

Gençlerin çok sağlıklı yaşamadığı herkesin malûmu. Genel kanıya göre bu gençler hiç kendilerine bakmazlar, hep zararlı beslenirler, sırtlarına bir hırka giymezler, e meyve de yemeyince üşütüp hasta olurlar.

Sağlıksız olduğumuz bir yere kadar doğru, ama bir sormak gerek, neden bu gençler kendilerine bakmıyor?

Sağlığın yaşam koşullarıyla yakından ilgili olduğu bilinen ve bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek. O hâlde öğrencilerin sağlık durumunu değerlendirirken de önce yaşadıkları ortam bakmak gerekiyor. Oturduğumuz ev, yediğimiz yemek, ders gördüğümüz amfi, çalıştığımız iş… Bu yazının amacı da sağlıksız yaşam koşullarının bize neler yaptığını çeşitli başlıklarda göstermek, buradan hareketle aslında en temel haklarımızdan ne kadar yoksun bırakıldığımızı da bir kez daha vurgulamak olacak.

Güneş Girmeyen Eve Doktor Mu Girer?

Yurttaki odanızın köşelerinde, ya da bodrum kattaki evinizin banyosunda duvarlarda gördüğünüz küfler ve daha apartmana girerken burnunuza çarpan rutubet kokusu aslında sağlığınızı tehdit eden mikroorganizmalarla birlikte yaşadığınızın göstergesi olabilir. Rutubet, kötü kokması ve soğuk havada evdeki her şey ıslakmış izlenimi vermesinin yanı sıra, çeşitli küf mantarları ve bakterilerin üremesi için elverişli bir ortam hazırlayarak astım, mantar enfeksiyonları, akciğer hastalıkları gibi pek çok sağlık sorununa neden olurlar. Bu hastalıklar zehirlenme, oksidatif stres, enfeksiyon ve alerji gibi yollarla ortaya çıkar. Genellikle solunum sistemine ait belirtiler görülse de rutubetli evlerde yaşayan kişilerde baş ağrısı, yorgunluk, depresyon, sindirim sistemi bozuklukları gibi şikayetler de görülebilmektedir.1 Elbette bu hastalıkların çeşitli tedavileri olsa da önemli olan bu zararlı etkenlere maruz kalmamaktır. Bodrum kattan yüksek girişe taşınmak, ya da insani yaşam koşulları sunan bir yurda geçmek maddi olarak bizi zorlayacağından, çamaşır suyu en ulaşılabilir koruyucu yöntem olacaktır. Ayrıca sokaklarda kullanmaya alıştığımız eldiven ve maskeleri, ev içindeki zararlılarla doğrudan temas edeceğimiz zaman da kullanmakta fayda var.

Bodrum katta yaşayan öğrencilerin yaşayabileceği bir başka sıkıntı da -yeterince güneş görmemeleri nedeniyle- D vitamini eksikliğidir. D vitamini güneş ışığı yardımıyla vücudumuzda sentezlendiği için ve Türkiye, coğrafi konumu gereği güneş ışınlarını yaz aylarında bile dik almadığı için, güneşlenmek şarttır. Uzun süreli D vitamini eksikliği çocukluk yaşında olursa raşitizm, erişkin yaşta olursa osteomalazi denilen hastalık ortaya çıkar. Bunun dışında daha erken safhada yorgunluk, halsizlik, kas ağrıları gibi belirtiler görülebilir. D vitaminin bağışıklık sistemini güçlendirdiği de ayrıca söylenmektedir. Yani güneş girmeyen eve gerçekten de doktor girer (diyebilirdik eğer düzgün bir sağlık takip sistemimiz olsaydı).

Öğrencilerin barınma koşullarındaki bir başka sorun kuşkusuz ki ısınmadır. Dünya Sağlık Örgütü içmekan sıcaklığını 18 – 24 derece arasında tutmayı önermektedir.2 Ancak, öğrencilerin çoğu ya doğalgaz sobalı evde oturmakta ya da yüksek gelen faturalar nedeniyle kombiyi yakmaya çekinmektedir. Bu koşullarda hem ev içi sıcaklığı 18’in üstünde tutmak zorlaşır, hem de sobalı evlerde odalar arası sıcaklık farkı çok artar. Soğukta kalınca daha kolay hasta olduğumuz, ninelerimizden annelerimize kadar herkesin bildiği bir gerçektir.

Islaklık ve rüzgâr soğuğun etkisini arttırır ve vücudun çok daha hızlı ısı kaybetmesine neden olur, rutubetli evler bu nedenle daha da risklidir. Eğer kombiyi yakamıyorsak ya da sobalı odada yatamıyorsak, soğuktan korunmak için birkaç öneride bulunmakta yarar var. Çok sıkı olmayan, kuru giysiler giymek ve kat kat giyinmek ısı kaybını minimuma indirecektir. Kafa, vücutta en çok ısı kaybedilen yer olduğu için mutlaka başımızı da soğuktan korumak gerekir. Soğukta bazı belirtileri tanımak işe yarayabilir. Titremek; vücudun kendi sıcaklığını arttırmak için yaptığı bir eylemdir. Titremeyle karşılaşınca ısı kaybını önlemek için harekete geçmek gerekir. Ayrıca, vücut sıcaklığının tehlikeli ölçüde düşmesine hipotermi denir. Normal vücut sıcaklığı ortalama 36.5 derecedir, bu 33e düştüğünde unutkanlık, 28’e düştüğünde ise bilinç kaybı görülebilir, bunun devam etmesi tehlikeli ve ölümcül olabilecek bir durumdur.3 Bunun yanında, soğuk, kalp hastalığı olanlar için fazladan risk faktörüdür. Son olarak da sobalı evlerde yaşayanlar için karbon monoksit zehirlenmesi tehlikesini unutmamak gerekir. Düşük dozlarda maruz kalındığında baş ağrısı, sersemlik gibi belirtilere yol açan karbon monoksit, yüksek dozlarda doğrudan bilinç kaybına ve ölüme neden olabilir.

Ne Kadar Kötü Besleniyoruz?

Kötü besleniyoruz ve bu artık bilimsel olarak da kanıtlanmış durumda. Ankara’daki beş üniversiteden gönüllü öğrencilerin katıldığı bir çalışma sonucunda öğrencilerin yaklaşık yarısının kahvaltıyı, dörtte birinin de öğlen yemeğini atladığı görülmüş. Akşam yemeği çoğu öğrenci için ana öğün ve temel enerji kaynağı olurken, erkeklerin %78,4 ünün, kadınların %81,1’inin günlük alması gereken enerjinin %67’sinden azını aldığı tespit edilmiş. Ayrıca, erkeklerde yüksek oranda lif, kalsiyum ve folat alımında eksiklik, kadınlarda ise lif yerine demir eksikliği (%80’inde) gösterilmiş.4 Çalışmanın sonuçlarına genel olarak bakıldığında öğrencilerin pek çok vitamin ve minerali önerilen miktardan daha az aldığını ve yetersiz beslendiğini söylemek mümkün.

Peki, neden biz gençler sağlıksız besleniyoruz?

Öncelikle, sağlıklı beslenmek için tüketilmesi gereken gıdalar diğerlerine göre çok daha pahalı. Mecburen dışarıda yarım ekmek arası tavuk döner, evde de makarna ile yıllar geçiyor bir şekilde. O zaman görece ucuz olan yemekhaneyi kullansak? Ne yazık ki yetmiyor. İstanbul Üniversitesi’nin ekim ayı kahvaltı menüsüne bakınca, patates kızartması ve poğaça gibi ne kadar zararlı olduğu herkesçe bilinen gıdaların gün aşırı kendine yer bulduğunu görüyoruz.5 Kısacası, biz gençler için sağlıklı beslenmek biraz zor.

Ne Olmuş Yani Sağlıksız Besleniyorsak?

Ne zararı var? Öğrencilik hayatı boyunca makarna ve menemen yiyerek yaşayan birine neler olur? Öncelikle, rafine gıdalardan zengin beslenme, ülkemizde ve dünyada birinci ölüm sebebi olan kalp damar hastalıklarına -en popüler tabirle- davetiye çıkarır. Ayrıca, et ve baklagillerden fakir bir diyet sonucunda demir eksikliği anemisi (çocuklar ve genç kadınlarda sık görülen bir sağlık sorunudur) ortaya çıkar, solukluk, halsizlik, üşüme gibi belirtileri vardır. Liften yoksun bir beslenme pek çok sindirim sorununa yol açacaktır. Hali hazırda zaten olması gerekenden çok daha fazla tükettiğimiz (ve hazır gıdalarda da bol miktarda bulunan) tuz ise yüksek tansiyona ve tüm vücutta buna bağlı sorunlara neden olabilir. Sağlıksız beslenme, ilerleyen yaşlarda kemik erimesi ve kanser riskini de arttırır. Beslenme konusunda yapılacak öneriler buraya sığmayacak kadar fazla ancak rafine gıdalar ve klasik olarak beyaz un, beyaz şeker ve tuzdan uzak durmak gerektiğini de söylemeden olmuyor.

Ve Diğer Sağlıksızlık Yaşam Unsurlarımız

Barınma ve beslenme gibi iki temel başlıktan sonra, diğer bazı etkenlere geçebiliriz. Sağlıklı yaşam deyince genelde hemen akla spor ve egzersiz gelir. Peki, öğrencilerin yaşamında bunun ne kadar yeri var? Öğrencilerin eğitimleri nedeniyle sürekli bulundukları yerlerin (oturdukları sıralar, kalabalık amfiler vb.) hiç ortopedik olmamasının yanı sıra, sağlığın bu önemli bileşeni için kimse zaman ve mekân ayırma zahmetine katlanmamış gibidir. Yirmili yaşlarında kronik bel ve sırt ağrıları çeken gençlerin olması bu sorunun en açık göstergesidir.

Son olarak, bütün bu anlatılanlarla doğrudan ilişkili bir konudan bahsetmek gerekir: Çalışan öğrenciler. Harçlığını çıkarmak, ailesine katkıda bulunmak, geçimini sağlayabilmek amacıyla çalışan pek çok üniversite öğrencisi hem güvencesiz çalışma koşulları hem de eğitimine, kişisel ve sosyal gelişimine ayırması gereken zamanı çalışmaya ayırması nedeniyle doğrudan sağlıksızlığa mahkum edilmektedir. Çalışma sonucunda yorgunluk, psikolojik stres ve hareketsizliğin ya da uzun çalışma saatlerinin getirdiği sorunlardan iş cinayetlerine kurban gitmeye kadar geniş bir risk havuzu bu öğrencilerin hayatının bir parçasıdır. Güvencesiz çalışma koşulları yüzünden hayatını kaybeden öğrencilerin olduğu bir ülkede genç olmak zaten başlı başına bir toplumsal sağlık sorunun parçası olmaktır.

Görüldüğü gibi üniversite öğrencisi olmak zor iş. Yaşam koşullarımız, biz farkında olalım ya da olmayalım, sağlığımızı pek çok şekilde gasp ediyor. Ancak bu yazı her şeyin ne kadar kötü olduğunu göstermek için değil, neyle savaştığımızı bilmemiz için yazıldı. Bu da demek oluyor ki daha kavga edecek çok şeyimiz var. Sağlığımızı, gençliğimizi bizi hayatın kenarına atmaya çalışanlara kurban edecek değiliz. Sağlığımız için de mücadeleye devam.

Dipnot

  1. Hope, J. A review of the mechanism of injury and treatment approaches for illness resulting from exposure to water-damaged buildings, mold, and mycotoxins. ScientificWorldJournal. April 18, 2013.
  2. “Cold Weather Tips”- NYS Health Department http://www.health.ny.gov/environmental/emergency/weather/cold/cold_weather_tips.htm
  3. Rettner, R. “Can a Person Freeze to Death?”. January 07, 2010. http://www.livescience.com/6008-person-freeze-death.html
  4. Rakıcıoğlu, N and Akal Yıldız, E. Energy and nutrient intake and food patterns among Turkish university students. Nutrition Research and Practice Journal; April 5, 2011.
  5. http://sks.istanbul.edu.tr/?p6426