Her ay bir işçi direnişini dergimize taşıyacağımız ‘’Okumuş İnsan Emekçi Halka Karşı Sorumludur’’ köşesinin ilk konuğu Türk Hava Yollar (THY) grevi.
Neden greve gitme kararı aldınız? Süreci biraz anlatabilir misiniz?
2 yıldır havacılık sektöründeyim. Daha önce özel bir havayolunda çalışıyordum. Çalıştığım şirketteki çalışanlar herhangi bir sendika üyesi değil ve TİS (toplu iş sözleşmesi) gibi bir hakkımız yok. Ben özel sektörden gelmiş biri olarak sendikasız ve güvencesiz çalışmanın ne demek olduğunu iyi biliyorum. THY’ye geçtiğimde ise yine sendikasız olarak çalışmaya başladım.
Yani sendikasız çalışmak demek diğer personelle hemen hemen aynı uçuş saatinde çalışmak fakat yarı ücretini almak demek. Ve hiçbir sosyal haktan faydalanmamak demek.
Daha sonra şirkette süresiz sözleşmeye geçtim ve sendikalı olma hakkım oldu. Bunun akabinde hemen sendikaya üye oldum ve çok kısa bir süre sonra greve çıkıldı. Neden greve çıktığıma gelirsek, biz uçucu personelin herhangi bir iş kolu yok. Yani iş kanuna tabi değiliz. Bu yüzden ne bir kıdem tazminatımız ne bir ihbar tazminatımız ne de iş mahkemesinde görülecek bir savunma hakkımız var. Tamamen borçlar kanuna tabiyiz. Bizleri koruyan tek şey sendika ve beraberinde TİS. Benim anladığım ve takip ettiğim kadarıyla şirket bu sendikayı istemiyor. Yani bizi sendikasızlaştırmak ve güvencesiz ortamda istediği gibi çalıştırmak istiyor. TİS görüşmeleri süreci hiçbir şekilde maddeler şirket tarafından tartışılmaksızın reddedildi. Bence baştan beri şirket süreci buraya getirmek için zorladı. Tabi bunun yanında geçen sene işten atılan 305 arkadaşımız da var. Sendikanın teklifi ise mahkeme sonuçları onanan arkadaşların iş başı yapmaları. Ayrıca grevden hemen önce ‘’Revizyon 3’’ adı altında bizim çalışma talimatlarımızda değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerden bazıları ise korkunç uçuş süreleri. Örneğin, ilave kabin memuruyla 20 saate kadar yapılacak mesailer. Dinlenme sürelerinin kısalması. Boş gün sayısının azaltılması. Dinlenemediğimiz her gün bizlerin ömründen gittiği bir meslekte çalışıyoruz. Yani zaten ağır olan çalışma şartlarının iyice dayanılmaz noktaya getirilmesi. Bizlerin isteği hiçbir zaman ücret artışı olmadı. Tek istediğimiz insanca çalışmak ve yorgun uçmamak.
Grevi engellemek için THY yönetiminin uyguladığı baskılardan söz ediliyor. Neler yaşandı?
Baskılar ilk etapta hesabımıza gönderilen maillerle başladı. Bu mailler personelin grevde çalışma hakkından ve sendikaya itibar edilmemesinden bahsediyordu. Eğer sendikaya itibar etmez isek hiçbir şekilde hak kaybına uğramayacağımız hatta ücret artışı bile alacağımız maillerdi bunlar. Yani bizden para karşılığı grev kırıcılığı yapmamızı istiyorlardı. Fakat şirketin bu söylemlerinin hiçbir geçerliliği ve yasal dayanağı yok. Biz sadece bizi koruyan TİS’e güvenebiliriz. Daha sonra ise ekip odalarımızdaki ekranlara Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu’nun röportajları, sözleri, yasadaki çalışma hakkına yönelik maddeler kondu. En sonunda yani grev günü ise havalimanını şu anda olduğu gibi binlerce polisle doldurdular. A kapısında toplanmamıza izin vermediler. Karasız arkadaşlarımız bizleri orada göremeyip uçuşlarına gittiler. Bu grevimizi kıran büyük etkenlerden oldu. Ayrıca son bir yıldır part-time adı altında güvencesiz ve yarı maaşlı çalışacak olan tahminim 1000 kadar yeni memur alımı yapıldı. Bu memurlar yani benim eski konumumdaki memurlar sendikalı olamadıkları için uçuşlarına gitmek zorunda kaldı ve şirket ilk uçuşları bu arkadaşlarla yaparak grevin etkisiz olduğu izlenimini verdi. Tabi bununla da bitmedi, eğitimi henüz bitmemiş 500 kadar yeni personeli de uçurmaya başladı. İşin en tehlikeli boyutu ise bu. Deneyimin çok önemli olduğu bir sektör olan havacılık yüzlerce deneyimsiz personelin eline bırakıldı ve birçok uçuş yapıldı. Bu da uçuşlarda aksama yok görüntüsü verdi.
THY işçisinin memleketin çoğunluğundan daha yüksek maaş aldığı, yapılan grevin ‘’nankörlük’’ olduğu söylendi kimi kesimlerce. Bu konuda bir şey söylemek ister misiniz?
Ben bu konun her açılışında şunu söylüyorum, aslında bizler ‘’çok yüksek’’ maaş almıyoruz, diğer çalışan kesimler çok düşük maaş alıyor. Şöyle bakalım, açlık sınırının bin küsur yoksulluk sınırının üç bin küsur olduğu bir ülkede bizler gayet normal rakamlar alıyor aslında. Ayrıca Türkiye gibi patronların ve devletin asgari ücret olarak 750 lirayı uygun gördüğü bir ülkede bizlere bu maaşlar veriliyorsa işin zorluğunu da buradan anlayabilirsiniz. Elbette her iş zor. Yerden 10-11 km yüksekte birçok güvenlik prosedürünü aynı anda yöneterek 200 yolcuya güler yüzle ve her an hizmet vermek gerçekten de çok zor. Bu işin birçok sağlık riski var. Örneğin havada kozmik ışınlar, yüksek radyasyon, iç organların sarkması gibi birçok tehlike var. Ben esas nankörlüğün yıllarca sendikanın TİS görüşmeleri sayesinde kazanılmış haklara sahip çıkılmaması olarak görüyorum. Bizler ise tam tersine işimize ve işçinin emeğine sahip çıkmak için grevdeyiz. Bu grevin ayrıca şöyle bir yanı da var, THY bir dünya markası ve Türkiye’nin gururu. Bu, ülkenin bir kamu şirketini, gururunu göklere çıkaran emekçilere yapılan ağır bir saldırı. Bizde olduğu gibi diğer birçok sektör aynı sorunları yaşıyor. Ben gidişatı ‘’taşeron cumhuriyeti’’ olarak adlandırıyorum ve yapılmak istenen de tam ifadesiyle bu. Taşeronlaşmaya karşı emeğimize sahip çıkıyoruz ve grevimizi yılmadan başarıyla, sizlerin desteğiyle devam ettiriyoruz.
Teşekkür ederiz.
Hepinize sevgiler.
Türk Hava Yolları işçileri, hava iş koluna grev yasağı getirilmesi üzerine 29 Mayıs 2012 tarihinde greve çıktı. THY yönetimi bunun üzerine 305 havayolu işçisini işten çıkardı. İşçiler konuyu mahkemeye taşıdı. İşçilerin bir kısmı işe iadesini geri kazandı.
İşçilerin grev kararını bir ‘’ihanet eylemi’’ olarak nitelendiren THY yönetimi kurulu başkanı Hamdi Topçu aradan birkaç ay geçtikten sonra eylemlerden dolayı yaşadığı ‘’üzüntü’’yü şöyle dile getirdi:
‘’29 Mayıs, THY’de eylem başladığı gün, çok üzüntü duyduğumuz bir gün. Çalışanlarımız tabii ki eylem yapabilir, biz buna bir kısıtlama getirmedik. Ama o gün ortada hiçbir şey yokken siz iş aksatıyorsunuz ve 100 bin kişi havaalanında kalıp mağdur oluyor, THY zarar ediyor. Buna hakkınız yok.
Bizim bu eylemden 1-2 saat öncesinde haberimiz oldu. Çalışanlarımıza bu kanunsuz bir eylemdir diye bir kısa mesaj attık. Bizim bu durumda işe son verme hakkımız var ve bunu kullandık. Arkadaşlarımız da mahkemeye başvurdu. Hukuk ne takdir ederse o olacak. Benim kendi iş yerim olsa belki geri alırım. Ama THY halka açık bir şirket, birçok hak sahibi var, onların adına benim affetme hakkım yok. Yargının sonucunu bekleyeceğiz hukuki bir hakkımız varsa, gereği neyse uygulayacağız. Biz şirket yönetiyoruz, bu şirketin kuralları var. Duygusal hareket etmemiz mümkün değil.’’
Topçu’nun ‘’ortada hiçbir şey yokken iş çıkartıyorsunuz’’ diyerek, THY işçilerinin haklarının gasp edilmesini görmezden gelen bu açıklamaları tepkilere neden oldu.
Yürüyüşler ve oturma eylemleri ile zaman zaman sönümlenir gibi dursa da devam eden THY direnişi Hava-İş Sendikası’nın 15 Mayıs 2013’te uygulamak üzere grev kararı almasıyla yeniden alevlendi. Havaalanını abluka altına alan polisin tüm engellemelerine rağmen grev gerçekleşti.
Gezi Parkı direnişine de destek veren direnişteki THY işçileri 5 Haziran günü yaptıkları zeka dolu gösteriyle Gezi Parkı’nda renkli görüntülerin yaşanmasına neden oldu. Yüzü maskeli onlarca THY işçisinin uçak anonslarını değiştirerek yaptıkları gösteri ‘’Tehlike anında can yeleğiniz yanınızdaki yoldaşınızdır’’ anonsuyla akıllara kazındı. Gezi Parkı’ndaki dayanışma ortamını özetleyen sloganlardan biri haline geldi.