Kaç Nâzım Var?

Toplumsal olgular ve koşullar birbirleri ile kurdukları ilişkiler içerisinde bir bütün ifade ederler. Tekil olgular ve yapılar bahsedilen bütün tarafından belirlenir, bütünün içerisinde anlam kazanırlar. Bu yüzden toplumsal olguların her ilişkiden yalıtılmış, tekil incelenmeleri yardımıyla bir bütünsellik yaratmak imkansız olduğu gibi; bu tarz bir inceleme ele alınan parçanın da anlaşılmasını imkansız kılar. Daha farklı arayışlarla incelenmesi sonucunda birbiriyle tutarsız onlarca bütün tahlili vererek incelenen konunun bilimsel kıstaslardan uzaklaştırılmasına sebebiyet verecektir.

Tüm anlatılanlara rağmen analizlerini parçadan bütüne doğru kurgulayan düşünüşler mevcuttur. Burada ifade etmek gerekir ki sınıflı toplum şartlarında tüm toplumun mantık yoluyla ulaşabileceği bir toplum çıkarı yoktur. Sınıflı toplumlar iki temel sınıftan oluşurlar ve bu sınıfların çıkarları uzlaşmaz bir çelişki oluştururlar. Egemen sınıflar toplumun bütününü ideolojik ve siyasal olarak belirleme yetisine sahiptirler. Bu yüzdendir ki bugünün egemen sınıfı olan burjuvazi, kendi iktidarının devamlılığını sağlayabilmek için bütünlük algısını yadsımaktadır. Onun iktidarını alaşağı edebilmek farklı bir toplumsal kurgu ile mümkündür ve bu kurgu yine toplumsal bütünlüğün içerinden çıkacaktır. Bütünlük algısı olmadan ise tarihsel olarak değeri ölçülemeyen bir veriler ve bilgiler yığınının yanı sıra; dönemsel olarak yan yana gelmekten öteye bir perspektif üretemeyen, bir iktidar alternatifi olmanın çok uzağında, kendi yerelliklerine tecrit edilmiş insan öbekleri vardır.

Böylesi bir girşin Nâzım yazısı için sıradışı kaldığını kabul etmek gerekir; fakat her konuşmasında komünistlere hakaret etmeyi kendisine görev bilenlerin Nâzım’ı ve onun üretimlerini kendi siyasal amaçları doğrultusunda kullandıkları bir dönemde, Nâzım tartışmalarında da bütünlük kurgusunu tekrardan vurgulamanın bir anlamı var.

Şu gün medyada çıkanları birkaç yıllık perspektifte inceleyecek birisi, birbirleriyle tamamen ilişkisiz ya da iletişimleri asgari düzeyde olan onlarca Nâzım Hikmet profili ile karşılaşacaktır: şair Nâzım Hikmet, komünist Nâzım Hikmet, baba Nâzım Hikmet… Nâzım’ın siyasal pozisyonu ve toplumsal iddiasını göğüsten karşıya alanların dahi bahsedilen zaman aralığında bir noktadan Nâzım ile bir bağ kurmaya, bir yerden onun birikimini sahiplenmeye çalıştığı görülüyor. Bu durumu Türkiye’de siyasal toplumsal ağırlık taşıyan kişilerin bir anda Nâzım’a sempati beslemeye başladıkları gibi bir tezle açıklamak mantıksız.

Bir kişinin kimlik özellikleri, doğuştan sahip olunan yetenekleri ifade etmez. Kimlik, kişinin toplumsal alanla iletişim kurmasıyla, toplumsal alanın belirleniminde gelişir. Bu yüzden bir kişinin karakterinde belirleyici olan kişinin toplumla bağını kurduğu alandır.

Nâzım Hikmet, her şeyden önce iddialı birisidir. Nâzım’ın hayatının merkezinde kendi ülkesinde işçi sınıfının iktidarını kurma arayışı yatmaktadır ve bu arayış onun hayatındaki diğer tüm alanlar üzerinde bir etki sahibidir. Nâzım bir babadır, ama oğlunu partisine emanet edebilecek kadar mücadelesine güvenen bir baba. Nâzım bir kocadır; ama karısını, ülkesinden ve partisinden ayrıksı bir yerde kodlamayan bir koca. Taşıdığı toplumsal iddia ile Nâzım, eklektik bir toplama işlemi değil, bir karakter olarak bütünlük ifade eder.

Toplum nezdinde Nâzım’ı değerli kılan taşıdığı iddiadır. İddiası onun üretimini toplumsal kılar, iddiasıyla çıkışı gösterir ve iddiası onu Türkiye’de modern şiirin temellerini oluşturacak olan arayışlara sürükler. Ama aynı zamanda iddiası Nâzım’ı pazarlanamaz kılar. Bütünsellik ifade eden bir pozisyon; toplumsal alanda bir sınıf, belirli ideolojik kodlara denk düşer. Bu özelliği dolayısıyla toplumun içerisinde var olan diğer gelecek kurgularıyla; ister kitleler içerisinde dağınık, isterse merkezi bir yapı tarafından yeniden üretilen diğer ideolojik kodlarla çatışır. Durduğu pozisyon böylesine net, böylesine somut olan bir şey, her topluma uyacak şekilde kırpılamaz.

Kapitalist sistem var olan bütün alanları sermaye birikim mekanizmalarına bağlamaya çalışır. Bir şekilde sermaye birikimi sağlamayan hiçbir şey kapitalizm nezdinde ‘’değer’’ ifade etmez. Nâzım’ın üretimlerinin ve yaşantısının ifade ettiği bütün ile böyle bir eksene oturtulamayacağını açıkladık. Öyleyse Nâzım Hikmet’in ifade ettiği pozisyonun bütünü kapitalizm açısından işlevsizdir. Öte yandan iddiasından ve dolayısıyla hem tüm yönleriyle ifade ettiği bütünlükten hem de toplumsal değerinden arındırılmış, parçalı kılınmış bir Nâzım figürü ticaridir. Devrimci Nâzım değil ama; hasret çeken sevgili olarak, dünyanın tam da nasıl işlediğini anlamamış romantik muhalif olarak kurgulanan Nâzım Hikmet hem her konjonktüre hem de her kitleye uyum sağlayabilir. İşte sevgililer gününde Yapı Kredi Yayınları tarafından astronomik bir fiyatla satışa çıkartılan Nâzım-Piraye mektuplaşmaları, Nâzım’ın tüm eserlerinin telif haklarının bahsedilen yayın evine sahip olan bankanın elinde olması tam olarak da bu arayışın bir ürünüdür. Hayatını kapitalizmin karşısında insanca bir seçeneği var etme mücadelesi ekseninde kuran Nâzım’ın eserlerinin Türkiye’nin en büyük sermaye kuruluşlarının birinin bankasının elinde olmasının ifade ettiği ironi bir yana, böylesi bir kurguyla Nâzım’ın ifade ettiği bütünlüğün geniş kitleler tarafından anlaşılması imkansızdır.

Nâzım’ın piyasanın işleyişine entegre edilmesi arayışı, Türkiye burjuvazisindeki artan Nâzım eğilimlerinin bir kısmını açıklasa da bütünüyle egemen siyasetin Nâzım’ı kendi hedefleri doğrultusunda kullanma arayışlarını açıklamaz.

Devrimciler, Türkiye toplumunun her zaman vicdanı olmuşlardır. Bunun yanında dünyanın başka her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de; devrimciler tarihsel ilerleme düşüncesinin, eşitlik, özgürlük, kardeşlik sloganlarının mirasçısıdırlar. Burjuva siyaseti ise kendi hamlelerini halkın gözünde meşru kılabilmek için tarihsel ilerlemenin temsilcilerini kendi yanındaymış gibi göstermek durumundadır. Türkiye’nin sosyalist sol ile tanışmasında ve sosyalist dinamiğin yaygınlaşmasında imzası çok açık olan Nâzım Hikmet’in sosyalistler adına taşıdığı temsil değeri barizdir. Türkiye’nin burjuva siyasetçileri Nâzım’ın ifade ettiği sembolizmi kendi karanlık projelerini kitle nezdinde kabul edilir kılmak için kullanmakta, kirletmektedirler. Bu yüzden egemen siyasetçilerin hepsi Nâzım’ı sahiplenmek konusunda birbirleriyle yarışmaktadır. Bunun için ideolojik kodları içerisinde gericiliği açık seçik bir biçimde taşıyan AKP’nin başbakanı bile Nâzım’dan alıntı yapıp ‘’aydınlık’’ Türkiye’yi kurmaktan bahsetmektedir.

Nâzım’ın temsil ettiği bütünlüğü taşıyabilecek olanlar; Nâzım’ın mücadelesine omuz veren, o kavgayı büyütenlerdir. O, yeni bir Türkiye’yi kurma iradesini taşıyan; aydınlıktan, bağımsızlıktan yana bizlerin geleneği içerisindedir. Onun mücadelesi, onun üretimi bizim mirasımızdır. Anısı var olduğumuz her yerde, adımımızı attığımız her sokakta aramızdadır. Bizim Nâzım’ı sermayeye ve onun temsilcilerine teslim etmeye niyetimiz yok ama gerici çeteciler, savaş çığırtkanları, yağmacı tüccarlar her zaman Nâzım’a muhtaç olacaklar. Çünkü ikna etmiyor kimseyi onların karanlığı, çünkü muhtaçlar ardına gizlenebilecekleri dürüst, temiz insanlara, çünkü tarihen miadı dolmuş bir düzeni temsil ediyorlar; yenilecekler ve yenilmeliler mutlaka.