Yıllar boyunca Haydarpaşa Garı’nı romantizmiyle, toplumun hafızasında yer eden sahneleriyle, kamusallığıyla, mimarisiyle, şiiriyle tartıştık.
Yeşilçam sahnelerini, yurtdışına göç halindeki emek gücünü, kara kara trenlerini konuştuk.
Sanki hiç değişmeyecekmiş gibi ya da garın hizmete açıldığı 1908 sahnesinin üzerinden onlarca yıl geçmemiş gibi.
Ancak bütün bu tartışmalar esnasında önemli bir nokta yıllarca unutulmuş, es geçilmiştir.
Değişmeyen tek şey; değişimin kendisidir.
Evet, bugün Haydarpaşa’ya ayak basan bir yolcu; insana, tren bekleme telaşına, geçmiş yılların anılarına, gar önü çay keyfine ya da Deli Hasan’ın gar merdivenlerinin önüne yanaşan arabalardan para koparma çabasına rastlamayacak.
Ama bir düşünün. Sadece iki yıl sonra Haydarpaşa yeni fırsatlar, yeni olanaklar sunacak yolcularına.
Başka Bir Haydarpaşa Mümkün
Haydarpaşa için yeni fırsatlar ve olanakları düşünürken garın yalnızca o eski ve restorasyona muhtaç hatta köhne binasını hesaba katmamalıyız. (Üstelik mimarı yapının gitgide bozulması ve yorulması bazı kazalara bile yol açabilir.) Harem’e kadar uzanmaktadır bu fırsat yatağı. Bu yatak üzerinde, iki yıla kadar yeni kültür merkezleri, tüketim kanalları, oteller, AVM’ler filizlenecektir. Yani aslında yolculuklar, bu gardan başka bir şekilde de olsa devam edecektir.
Yirmi birinci yüzyılın insanı, yolculuk mefhumunu artık o köhne raylar arasından kurtarıp yeniden tanımlamakla yükümlüdür.
Bir düşünün. Haydarpaşa Garı’nın hemen yakınında on küsur binlik bir olimpiyat stadyumu hayal edin. Yüz binlerce turistin, 2020 Olimpiyatları’nı takip etmek için Haydarpaşa’ya akın ettiğini bir gözlerinizin önüne getirin. Dünya medyasının bu görsel ve mimari şölen üzerinden ekranlara taşıyacağı yepyeni bir Haydarpaşa vizyonu hem Türkiye’nin hem de İstanbul’un (belki bir ihtimal Ankara’nın) marka değerini arttıracaktır.
Üstelik bu marka değeri kavramına yöneltilen olumsuz toplumsal algıyı da anlamak mümkün değil. Sonuçta Haydarpaşa Garı’nın da halihazırda tanımlı bir marka değeri var. Haydarpaşa; bugüne kadar toplumun en geniş kesimlerine ucuz, güvenli ve keyifli bir ulaşım imkanı sağlamıştır. İşte bu, Haydarpaşa Garı’na yılların devrettiği bir marka değeridir. Dolayısıyla yalnızca marka değeri kavramının içerdiği ticari yorum üzerinden garın geri dönüşsüz dönüşümüne karşı çıkanları anlamak mümkün değildir.
Haydarpaşa’nın İnkar Edilen Ticari Yönleri
Öncelikle ticaretin, kendi doğası gereği ne kadar olumsuzlanabileceğini bir düşünmek gerekiyor. Ancak bu başka bir yazının konusu. Şimdi, bugüne kadar hep görmezden gelinen bir noktaya geçebiliriz. Haydarpaşa her ne kadar varoluşunun kamusal yanıyla anılıyor olsa da sonunda kadar ticari bir yapıdır.
Ufak bir tur atalım gar etrafında. Gara ana merdiven tarafından değil de Kadıköy yönündeki ufak merdivenlerden çıktığınızda hemen solunuzda altı adet büfe var. Hepsi de bilumum çeşit ürünü satışa sunmak üzere hemen giriş parsellemiş bulunmaktadır. Devam edelim yolumuza. Hemen sol tarafta kalacak olan bekleme salonu aslında ilkel bir AVM’yi andırmaktadır. Hatta bu salona bir bekleme salonu demek bile mümkün değil. Salona girdiğinizde sağınızda 50 yılı devirmiş bir başka büfeyle karşılaşırsınız. Sola döndüğünüzde bir berber bile var. On adım kadar daha attığınızda da tuvaletler var. Üstelik ücretli. Anlayacağınız, bekleme salonu bile insanlara para harcatmak için bin bir tuzakla çevrilmiş durumda.
Bu durum sonsuza kadar bu şekilde gidemezdi.
Haydarpaşa’nın bu ticari zevk ve tüketim çılgınlığı tarafından zapt edilmiş dokusuna devletli bir elin müdahalesi artık ertelenemez bir noktaya ermişti.
Haydarpaşa’nın dönüşüm projesi kapsamında bu ticari tüketim çılgınlığı kontrol altına alınacaktır. Bekleme salonundaki o ilkel AVM yapı daha da modern bir kimlik kazanarak hem tüketici hem de o ürünü piyasaya sunan üretici açısından kurumsallaşacaktır.
Üstelik bu kurumsallaşma ihtiyacı son günlerde da şiddetli bir şekilde kendini göstermektedir. Sadece bir süreliğine Haydarpaşa’dan şehirlerarası trenler kaldırıldı önce. Gördük ki bu yan yana dizili altı büfeden geriye sadece ikisi kaldı. İktisadı konu edinen neredeyse bütün düşünceler bunun gibi körü körüne bağımlılıkları eleştirmiştir. Hatta banliyölerin de çalışmayı durdurmasının ardından o bekleme salonundaki 50 yılı deviren büfe de kapanmış, üstelik geride hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmuştur. Bu açık bir şekilde garın büfe yapılanmasında ticari açıdan tren hareketlerine karşı bağnazca bir bağımlılığın söz konusu olduğunu göstermektedir. Eksik bir şey mi var? Elbette, o da: Kurumsallaşma!
Kurumsal Bir Haydarpaşa Programı
‘Kurumsal Bir Haydarpaşa Programı’ çerçevesinde tarif ettiğim bütün iktisadi buhranlar çözüme kavuşma şansına sahip olabilecek. Giriş katındaki bütün ticari yapıların tek bir merkezi AVM çatısı altında yeniden örgütlenmesi ne kadar zara getirebilir ki?
Bütün bu süreç için tren ve banliyö seferlerinin iki yıl süre için durdurulması maliyeti karşılanabilecek bir fedadır. Örneğin, bir gardan iki yıl boyunca tren kalkmasa ne olur? Bunca yıl eskimemiş raylar mı eskiyecek? ‘’Banliyö seferleri de kalktı, vatandaş evine nasıl gidecek?’’ telaşına da hiç lüzum yok. Üstelik faiz lobisinin ülkemiz üzerinde yeni oyunlara kalkıştığı bugünlerde olayları serinkanlı bir şekilde değerlendirmeliyiz.
Banliyö seferlerinin yerini alacak her türlü araç geliştirilmiş durumda. İlk olarak Haydarpaşa iskelesine uğrayan vapurlardan inen vatandaşları bu konuşa uyarmak için büyük çaba sarf edilmektedir. Bu iskeleye uğrayan her vapura, yeni bir görevli istihdam edilmiş ve Haydarpaşa’da inecek olan herkes feryat figan bir haykırışla uyarılmaktadır: ‘’ARTIK HAYDARPAŞA’DAN TREN KALKMAMAKTADIR; LÜTFEN YANLIŞ İNMEYİNİZ!’’ Kamu diplomasisinin ne kadar önemli olduğunu asal unutmayalım. Yeni otobüs seferlerini, dolmuş hatlarındaki seçim zenginliğine hiç değinmiyorum bile.
Yeni Kültür – Yeni Haydarpaşa
Romantizm, kamusallık, anılar, ucuzluk-güvenli yolculuk, şiirler, film sahneleri, roman mekanları… Yeniden hayat kazanacaktır yeni bir Haydarpaşa çerçevesinde. Giriş katın AVM şeklinde yeniden düzenlendiği, yaklaşık 50 adım mesafede olimpik bir stadıyla, belki gerekirse boğaz üzerine inşa edilecek kapalı bir yüzme havuzu ile yeni bir kültür bizleri beklemektedir. Ayrıca bütün bu eşsiz güzelliklerden yararlanmak isteyen misafirlerin konaklama ihtiyacını gidermek gibi bir yükümlülük ortaya çıkmakta. TCCD 1. Bölge Şefliği olarak kullanılan garın üst katlarından oluşan bir otel de halkın kullanımına açılabilir. Aslında yıllardır gar etrafına çalışan bir esnafın aşağıdaki sözleri, bu dönüşümün ne kadar da büyük bir önem taşıdığını göstermektedir:
–Haydarpaşa diyor, tarih kokuyor diyorlar, ben 25 yıldır burada esnafım, tarih marih koklamıyorum. Hatta çoğu zaman Hüseyin Abi’nin işlettiği tuvalet yüzünden pislik kokusu içerisinde yaşıyoruz. Tarihmiş…
Ya da garda berberlik yapan ve ismini vermek istemeyen abimiz ne kadar da umut dolu konuşuyor:
–Burada şu anda saç-sakal 10 lira. Neredeyse bedeva. Ama AVM çatısı altında daha büyük bir Haydarpaşa için bir araya gelirsek saç kesim ücreti en az 30 lira olacakmış. AVM’lerde öyleymiş. Umutla bekliyorum.
Bu haykırışa kimsenin kayıtsız kalmasını bekleyemeyiz. İşte tam da bu yüzden yeni bir Haydarpaşa’da, yeni bir kültürle, yeni yolculuklara yelken açmak zorundayız.
Yolculuk Kavramının Yolcuğu Üzerine Son Söz
Bugünler kimsesiz olduğuna bakmayın Haydarpaşa’nın. Haydarpaşa’da son banliyönün de kalktığı bugünlerin ardından; insan, telaş, anılar, keyif, kamusallık, Hasan Abi’nin deliliği yeniden tanımlanacaktır. Yeni yolculuklar başlayacaktır trensiz bir Haydarpaşa Garı’nda.
Ancak bu yola herkesin sığmayacağı aşikar.
İçinde AVM’si, oteli, tüketimi, PORT’u, stadyumu taşıyan son treni kaçıranlardan söz ediyorum.
Toplumun hafızasında hala kamusal bir yan, ucuz ve güvenli bir şekilde yolculuk, insan, şiire-sanata-düşene kaynak taşıyan bir Haydarpaşa isteyenler, kendi trenlerini yeniden inşa etmek zorunda.
Yolculuğun; Haydarpaşa’sız, Haydarpaşa’nın yolcusuz olamayacağını göstermek için ya da otel odalarından alışveriş merkezine yolculuk edilemeyeceğini anlatmak için.
Hani yolculuk kavramının içini yeniden kamusallığıyla, toplumsal hafızasıyla, ucuzluğu, güvenliği, edebiyatıyla doldurmak için.
Son tren henüz kalkmış sayılmaz.
Vagon vagon gelip ray üzerine dizilenler; bir gün Haydarpaşa’dan başka bir yola çıkacaklar.