Devletin İdeolojik Aygıtı Medya

Kamusal bir görev olan gazetecilik, ahlaka aykırı özel amaç ve çıkarlara alet edilemez.

Yukarıdaki madde, Basın Meslek İlkeleri’nin üçüncü maddesidir. Gazetecilik mesleğinin etiğini korumak ve iletişim özgürlüğünün kısıtlanmasını engellemek için oluşturulan bu ilkeler, medya kuruluşları tarafından kabul edilmektedir. Ancak yaşanılan son olaylar bu ilkelerin sadece göstermelik olduğunu, medyanın neye hizmet ettiğini göstermektedir.

Bir süredir Gezi Parkı’ndan başlayarak tüm ülkeye yayılan direnişe sebebiyet veren müdahalenin siyasi boyutlarından başlamakta fayda var. AKP hükümeti, diktatörlüğe dönüşen iktidarı süresince yeni bir rejimin muhtaç olduğu birçok kaleyi fethetti. Eğitim sisteminden sağlık sistemine, kolluk kuvvetlerinden hukuk sistemine birçok alanda kendi dönüşümünü tamamladı. Kendi rejimi için olmazsa olmazlardan biri ise simgeler, kent merkezleriydi. Ülkenin en büyük merkezi olan Taksim’de başlattığı proje tam olarak buraya oturmaktadır. Kendi kurduğu rejimin meşrutiyetini arttırmak için tarihsel önemi olan Gezi Parkı ve AKM’yi yıkıp başka bir anlamı olan Topçu Kışlası’nı ve camili AVM’yi yapmak istedi. Kendi cumhuriyetinin simgesi olmayan hatta kendinden önceki cumhuriyetin simgesi olan meydanı yıkıp kendi cumhuriyetinin simgesini yaratmak istedi. Tarihte örneği çok olan bu dönüşüm AKP hükümeti tarafından da deneniyordu. Bu noktadan sonra hem iktidarın hem muhalefetin öngöremediği bir direniş meydana geldi. Gezi Parkı’nda başlayan kıvılcım tüm ülkeyi tutuşturdu. Siyasi iktidar en sert biçimiyle saldırılarda bulundu, saldırılar arttıkça direniş büyüdü, direniş büyüdükçe saldırılar arttı. Üç vatandaşımız hayatını kaybetti, onlarca vatandaşımız kalıcı hasarlar aldı ve yüzlerce vatandaşımız gözaltına alındı.

Yukarıda yeni bir rejimin muhtaç olduğu ve AKP’nin de bu bağlamda ele geçirdiği kalelerden bazılarını saydık. Bir ekleme yapmamız gerekiyor: AKP’nin ele geçirdiği kalelerden biri de hiç şüphesiz medyadır. Her yeni rejimin muhtaç olduğu şeylerden biri de kendi medyasıdır ve AKP iktidarı kendi medyasını yaratmıştır. Yalanla ve talanla yoluna devam eden halk düşmanı bir iktidarın halkı etkisi altında tutabilmesinin en önemli yolu yine yalandır ve bu yolu en etkin kullanabileceği mecra medyadır. Çünkü medya siyasi tercihler başta olmak üzere kültür, yaşam biçimi, ekonomik tavırlar, algılama, yorumlama gibi noktalarda ciddi anlamda belirleyici nitelikler taşımaktadır. Bu bölümde biraz medya tanımlarından ve medya üzerine yapılan eleştirilerden bahsetmek faydalı olacaktır.

Louis Althusser, ‘’ideolojik mücadele’’yi baskı aygıtları ve ideolojik aygıtlar olarak ikiye ayırır. Birincisi ile yani polis, ordu, mahkemeler ile tanımladığı baskı aygıtları ile iktidarın egemenliğini saptarken; aile, okul, kilise ve medya olarak tanımladığı ideolojik aygıtlar ile iktidarın bu egemenliği sürdürdüğünü söyler. Althusser baskı aygıtının tümüyle kamusal alanda zor kullanarak işlediğini, ideolojik aygıtının ise hem kamu hem özel alanda, ideolojiyi kullanarak işlev gördüğünü ifade eder.1

Medya iktidar güzellemesi ve iktidarı koruma görevini yerini getirirken birbirinden farklı yollara başvurmaktadır. Bu yollardan biri medyanın sadece iktidarı haberleştirmesi, farklı hiçbir sese kulak vermemesidir. Çünkü kapitalist toplumlarda iktidarlar kendilerinin eleştirilmesini istemez, bunun medyaya yansımasına engel olmaya çalışırlar. Çünkü medyaya yansıyan bir eleştiri iktidarın medya ile kurduğu ideolojik baskının dağılmasına yol açabilir. Bu nedenle medya özellikle kriz dönemlerinde sadece iktidarı haberleştirir.

‘’Birçok iktidar sahibi (ve konuşmaları) haber medyasında yeknesak bir şekilde yer alır ve böylece iktidarlarının daha da onaylanabileceğini ve meşrulaştırılabileceğini vurgular. Seçmeci kaynak kullanımı, tekdüze haber temposu ve haber başlığının seçimi yoluyla haber medyası hangi haber aktörlerinin kamuya yeniden sunulacağına, onlar hakkında neler söyleneceğine karar verir.’’2

Günümüzde medyanın tarafsız olduğunu düşünmek imkansızdır. Böyle bir durumda medyanın kime hizmet ettiği de açıktır. İletişim bilimini kendilerini meşrulaştırmak ve yaşam sürelerini uzatmak için kullanan iktidarlar, toplum üzerine uyguladığı ideolojik baskıları medya yoluyla şiddetlendirmektedir.

Stuart Hall’un söylediği gibi, ‘’Medya kendi anlamlandırma biçimini, ideolojisini tüm toplumsal pratikler içinde yeniden üretir. Medyanın simgeler yaratma, bilgi/anlam üretme ve durumları tanımlama gücünün de tarafsız bir güç olmadığı apaçık ortadır.’’

Yukarıda verilen medya tanımları ve yapılan medya eleştirileri bizim ülkemizdeki durumu ortaya koymaktadır. Yazının başında belirttiğimiz gibi AKP kendi medyasını yaratmıştır. Dahası AKP yarattığı kendi medyası dışında var olan medya kuruluşlarını da etkisi altına almıştır. Bu işlemde çok zorlanmamasının başlıca nedeni ülkemizde medyanın birkaç kişinin tekelinde toplanmış, temeli basın yayın alanından değil de ekonomik olarak bir güç olan belirli ailelerin şirketleri haline dönüşmüş olmasıdır. Burjuva medyasından burjuva iktidarının yanında yer almasından başka bir tutum beklenemezdi.

AKP’nin medyayı ele geçirmesinin örneklerini iktidara geldiği ilk günden itibaren görebiliriz ancak konunun özeti niteliğinde iki güncel olaydan bahsetmek yetecektir. İlki, 11 Mayıs 2013 tarihinde Hatay/Reyhanlı’da meydana gelen patlamalardan sonra AKP iktidarının getirdiği ‘’Yayın Yasağı’’. Reyhanlı katliamından sonra köşeye sıkışan, kendisine karşı artan tepkileri sönümlendiremeyen ve gerçeklerin gün yüzüne çıkmasından korkan AKP, uydurduğu bir bahaneyle yayın yasağı getirdi. AKP’nin kendi medyası dışında himayesi altına aldığı sermaye medyası da padişah emirlerini andıran bu uygulamaya hemen itaat etti. Meslek etiğiyle hiçbir bağlamda uzlaşamayacak bu uygulamaya karşı ses çıkartan birkaç gazete/televizyon olsa da medyanın genel durumu bu yöndeydi.

Kendisi hakkında tek bir cümle eleştiri haberi dahi duymak istemeyen AKP iktidarı, suçlusu olduğu Reyhanlı katliamı sonrası medya üzerindeki baskısını gözler önüne sermişti yayın yasağı ile. Bu yasak sonrası medya sanki hiçbir şey olmamış, kendi ülkesinde bombalar patlamamış, yüzden fazla vatandaşını kaybetmemiş gibi davrandı. Meslek onuru ayaklar altına alındı ve görevi halka bilgi aktarmak olan insanlar halktan gerçekleri kaçırdı.

Bahsedeceğimiz ikinci güncel olay ise Gezi Parkı direnişi sırasında medyanın takındığı tutum. Reyhanlı katliamından yaklaşık 20 gün sonra gerçekleşen Gezi Parkı direnişi sırasında ve sonrasında medyanın takındığı tutum tıpkı Reyhanlı katliamı gibi yayın yasağı gelmiş hissini veriyordu. Oysa Gezi Parkı direnişi için böyle bir yasak söz konusu değildi, ancak medyanın bilinçaltında var olan yasak ve kendisini var eden düzeni koruma görevi meslek etiğinin önüne geçmişti.

Önce Van Dijk’in söylediği gibi sadece iktidarı haberleştirdi medya. Sokağa dökülen milyonlarca insanı görmezden gelen medya her akşam iktidarın yalanlarını yayınladı. İktidarı aklama çabası içerisine giren medya polis terörü başta olmak üzere hiçbir olayı vermeyerek olan biteni görmezden geldi. Kimi Penguen Belgeseli yayınladı kimi soap opera/sabun köpüğü programlarına devam etti.

Daha sonra her zamanki gibi siyasi iktidarla ağız birliği yaparak olayları ‘’bir avuç marjinal’’e sığdırma görevine soyundu medya. Ancak tamamen bir halk direnişi olan Gezi Parkı direnişinde medyanın bu atağı tutmadı.

Daha önce benzeri görülmemiş bir halk ayaklanmasına dönüşen ve 11 yıldır süren AKP diktatörlüğü karşıtlığında birleşen eylemlikler, sosyal medyayı çok etkin kullanmaya başladı. Eylemler sırasında birçok medya kuruluşunun binasının önünde protesto gösterileri yapıldı, medya kuruluşları boykot edildi. Gitgide büyüyen direnişi daha fazla görmemezlikten gelmesi imkansızdı artık medyanın. Bu sefer de manipülasyonlarla devreye girdi. Direnişten verdiği her kareyi manipüle edip, direnişi baltalamaya çalıştı. Örneğin günlerdir süren polis terörünü görmezden gelen medya, Hatay’da Abdullah Cömert’in polis tarafından katledilmesinden bir gün sonra polisler cenaze törenine saldırdığı anda; ‘’Polisler Göstericilere Çiçek Dağıttı’’ başlıklı haberler yaptı.3

Medyanın kendine üstlendiği görevlerden biri de şüphesiz eylemler sırasında ‘’örgütsüzlüğü’’ propaganda etmesiydi. Kendisinin ancak var olan düzende var olabileceğini bilen medya, Gezi Parkı direnişi üzerine tüm kozlarını oynadı. Gezi Parkı örgütlenen insanların başarısıdır. Gezi Parkı sırasında örgütlenildi. Polisin müdahale ettiği her yerde halk örgütlendi, birlikte hareket etti. Direnişte doktor mu lazım, doktorlar örgütlendi, bir araya geldi, revirleri kurdular. Park içinde mutfak mı kurulacak, insanlar bir araya geldi, mutfak kuruldu, yemek dağıtıldı. İnsanların yan yana gelip örgütlendiğinde neleri başarabileceğini gören medya, insanların örgütsüzlüklerinin devamı için elinden geleni yaptı. Ancak medya bundan da istediğini alamadı.

Medyanın durumunun içler acısı olduğu bir gerçektir. Ancak bu onursuzluğa tepki gösterenlerin ve buna karşı gerçek medyayı sahiplenenlerin sayısı umut vericidir. Üniversitelerin mezuniyet törenlerinde öğrencilerin medyaya yaptığı eleştiriler, insanların burjuva medyasına uyguladığı boykotlar bunların göstergesidir. Bir iletişim fakültesi öğrencisi olarak fakültelerdeki tepkinin de bu umudu büyüttüğünü belirtmek mecburiyetindeyim. Geleceğin medyacıları meslek etiğine sahip çıkacaklar, sermaye medyasının iktidar güzellemesi yapmasına izin vermeyecekler. Geleceğin gazetecileri Tayyip Erdoğan’ın gazetecisi olmayacaklar.

Dipnot

  1. Althusser L, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, İletişim Yayınları, İstanbul, 1989.
  2. Dijk V, ‘’Söylemin Yapıları ve İktidarın Yapıları, Medya, İktidar, İdeoloji’’ (Derleyen ve Çeviren: Mehmet Küçük) Ark Yayınları, 1994.
  3. http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/aadan-gezi-parki-haberi-polis-eylemcilere-cicek-dagitti-haberi-74165