Bir Dast2 Yazısı

Liseyi yatılı okurken hayatımızda çok az şeye yer vardı. Sosyal yetenekleri zayıf ve alabildiğine gözlüklü bir öğrenci kitlesini bir arada tutan muhabbetler ders, içki, ferepe kitapları ve bilgisayar oyunları diye sıralanabilirdi. Yüzüklerin Efendisi herkes tarafından hatmedilmişti, Silmarillion’u okumayan bizden değildir çizgisi her çıkan LOTR filmiyle güçleniyordu. Okuldan bilimsel araştırma projesi yapmak için izin alıp gittiğimiz internet kafelerde levıldoksanbir nekromensırlar yetiştiriyor, immortıl king setini tamamlayıp, eycofta yedi hardıstı yenemeyeni ciddiye almıyorduk. Birey Matematik’in son testini çözerken Ejderha Mızrağı’nın sonlu bir seri olup olmadığını düşünmeye dalıyor, beynimizin yandığına kanaat getirip kendimizi Ege Üniversitesi’ndeki Kipa’nın -ki o zamanlar Kipa alkol tesisleri adıyla anardık- bahçesinde iki bira içerken buluyorduk.

İşin bir yerde siyasete gelmesi lazımdı ama bir türlü gelmiyordu. Sorsanız herkes AKP’ye kıldı ama ortada pek bir hareketlilik yoktu. Zaten bizim gibi tiplerin evinden, dersinden, bilgisayarından başını kaldırıp toplumsal meselelere girişmesi pek olası gözükmüyordu.

Gerçi mesele bir ara siyasete gelir gibi oldu. Proje yarışmalarında ve olimpiyatlarda bizim okulun en büyük rakibi Fetullahçı diye bilinen Yamanlar Koleji’ydi (bir de bunun kardeşi Samanyolu vardı ama o biraz uzak kalıyordu bize). Oralarda laikçi, elitist, jakoben damarımız fena halde tutuyordu. Ancak iş nedense gaza gelen birkaç arkadaşımızın Ülker ürünleri tüketmemesinden öteye gidemiyordu. Öfkemizi Eti Puf’la biliyor, ‘’Darvin başgan oley’’ nidalarıyla yeri göğü inletiyorduk. En radikal çıkışımız ise okulun Counter turnuvasında geldi. Sırasıyla nicklerimizi dj feto baba, münafık, müşrik, kafir ve allahsız yapmıştık. Elimizde dörtbirlerle denediğimiz raşları bir türlü muvaffakiyete erdiremiyorduk. Oldukça iddialı olduğumuz turnuvanın ilk turunda elenmemiz cesaretimizi kırmış, siyasete ve Dast2’ye küsmüştük.

Bu sarsıntıyı atlatmak için çok sayıda denememiz oldyusa da işe yaramadı. Yine de birbirimizden gizli red elırt oynayıp Sovyet seçmekten geri durmuyorduk. Sonunda çareyi ceme/feme serisine sarılmakta bulduk. Bu alanda tsigalkodan beri iyiydik. Göztepe’nin ise bir an önce düştüğü alt liglerden çıkartılması gerekiyordu. Hemen göreve başladık. Tahir Alegözüyle, Temur Altunhanıyla şan ve şeref dolu on beş sezonun ardından gururlu olduğumuz kadar uykusuzduk. Maç tekrarı yapmamış, transfer için bir kez olsun eddmenecr seviyesine inmemiştik. O anda karşımıza yeni versiyonlar, geliştirilmesi gereken genç yetenekler çıktı. Ama piatti montolivonun, sayvet ronkattonun verdiği tadı vermiyordu. Yine de yüklendik. İnadımızın bizi düzlüğe çıkaracağını düşünüyorduk. Ancak, her yeni sürüm bir öncekini aratıyor, alt sıralardan bir takım alıp şampiyonluğa koşmak her geçen sene zorlaşıyordu. Geleceğe umutla bakmak gittikçe güçleşmeye başlamıştı. Bu arada üniversiteye girdik. Biefeflikten tutun zanzalığa aramızda kurulmamış yılışık müessese kalmayan nice arkadaşım Ankara’ya yerleşirken ben Boğaziçi’ni kazanmıştım. Yatılılığa alışkındım ama şehir dışında tek başına olmak zordu. Üstüne üstlük yurtta zaten yastık verilir diye düşünerek yanımda sadece yastık kılıfı getirmiştim. İlk işim odadaki perdelerden birini sökerek yastık kılıfına doldurmak oldu. Sene başında dört kişilik odada tek kaldığım için bu hareketimi ayıplayacak yabancı gözlerden uzaktım. Kilyos yurdunun İstanbul’la zerre alakası olmadığını yeni anlamaya başlamıştım ve deli gibi sıkılıyordum. O sırada birinin odasını değiştirmek istediği öğrendim. Elemanı tanımıyordum ama tanıyan arkadaşlarım vardı ve odasında sürekli pilavlı sohbet yapılmasından kaçtığını söylüyorlardı. Bilgisayarı olduğunu da öğrenince meseleye atladım. Yeni oda arkadaşımla ilk günlerimiz pek hoş geçmemiş, adam yurtta kalmadığım ilk hafta sonu kendi başına yetmişlik votka içmişti. Bu noktada bir anlaşma yapmamız gerektiğini düşünerek bundan sonra haftada bir akşam birlikte rakı sofrası kurmayı teklif ettim. Bensiz içmesi gururuma dokunmuştu. Ancak, onun da şartları vardı. Açık kalan perdenin bilgisayarın ekranını görmeyi zorlaştırdığını söyledi. Dolaplardan birini camın önüne çektik. Bu aşamada ne önermem gerektiği bilmiyorum, femeden bıkmıştım, diablo ve eycofu ise tek bilgisayardan birlikte oynamamız mümkün değildi. Pes hayatıma tam da bu noktada girdi.

Hafta sonu cevahire gidip iki kol aldık ve işe giriştik. Başlarda her maç yeniliyor, oyunda dengeyi bir türlü kuramıyordum, Ender gelişen osasuna atakları bile benim yaptığım ataklardan daha etkili görünüyordu. Sonra çelsinin makaleleli, drogbalı, essienli kadrosu imdadıma yetişti. Bütün takımla kapanıyor, sıfır sıfıra yatıyor, duran toplar ve kontrataklarla gol arıyordum. Bu taktik bir süre etkili oldu. Sonrasında ise en az üç farklı mağlubiyetler dönemi geri geldi Pes artıkk eski tadını vermemeye başlamıştı. Bu noktada oyunlara küserek haber takip etmeye başladım. Faysbuk, tvittir derken olaylar iyice ilginçleşiyordu. Dastikiyle olmasa bile siyasetle yeniden barışıyordum. Oda arkadaşımla oyun gerini bırakıp eylem işlerine girme kararı aldık. Ancak, eylemlerden de tat alamıyordum. Üstümde hala peste yaşadığım hezimetlerin ağırlığı vardı.

Tatilin de gelmesini fırsat bilerek tası tarağı toplayıp İzmir’e gitmiştim. Lise tayfasıyla buluştuğumuzda kordona gitmek tek mantıklı seçenek gibi duruyordu. Biralar açıldığında muhabbetlerimizde bir farklılık sezilmeye başladı. İki yeni gündem eklenmişti. İlki benden kaynaklı olarak eklenen siyasal meselelerdi. Fırsat buldukça sağlı sollu Tayyib’e giydiriyor, söylediklerimin onaylanmasını bekliyorum. Açtığım konulara genellikle bir iki küfürle eşlik ediliyor sonrasında bir anda açılan totılvor muhabbetleriyle mesele kaynıyordu. İkinci meseleyse neredeyse herkesin azimle takip ettiği animelerdi. Narutodur, bliçtir derken zaman akıp gidiyordu. Ben daha çok detnotcuydum ama bliç de fillirlar olmasa fena değildi. Yaşantımız yeni bir dengeye oturmuşa benziyordu.

Bu dengenin kırılması için birkaç yıl gerekti. Bu arada ben yeni bilgisayarımda geteaya dönüş yaptım, lostun finaliyle yıkıldım ve kendimi geym of tronsa vurdum. Aynı tayfayla tekrar kordonda buluştuğumuzda muhabbetin merkezinde cofri vardı. Hepimiz starklara büyük yanlış yapıldığı fikrinde birleşmiştik. Ama bu cofri birine benziyordu ve hepimiz onu çıkarmaya çalışıyorduk. Kordonda aynı ekiple kaçıncı kez içiyorduk bilmiyorum ama çok oldu kesindi. Buna rağmen ikinci biralar biterken birkaç polis gelip orada içmememiz konusunda bizi uyardı. Başta şaka zannettik. Sonra tek tek herkesi uyardıklarını gördük. Kimse ciddiye almadı. Olaylar garipleşiyor gözümün önünden getea anılarım geçiyordu ki adamlar gitti. Sonra cofri meselesine döndük ama artık kime benzediği konusunda tartışma kalmamıştı. O gün totılvor konuşmadık, geymoftrons muhabbetini sürdürmedik. Ama muhabbet uzun sürdü. Belki hiç bu kadar uzun konuşmamıştık. Birbirimize sözler vermediysek, kararlar almadıysak bu onları gereksiz gördüğümüzden değildi. Sadece aramızdaki ilişki böyle değildi. Yine de ortada bir anda ortaya çıkmış olmasa da bizim açımızdan yeni bir durum vardı. Yenilik benim için daha politik arkadaşlarımla konuştuğum konuları bu tayfayla konuşmamadan başlıyor, en alakasız dediğim elemanın polislere ilişkin fantastik getea örnekleri vermesiyle sonlanıyordu. Dastikinin yarattığı toz bulutu yavaş yavaş aralanıyor gibiydi. Zaman geçiyor, ned starkın kellesini alanların yeni red vedingler peşinde olduğunu seziyorduk. Gezi parkı meselesini red veding öncesi bir uyarı olarak algıladık. Hep birlikte tekrar dastikide gibiydik. Ancak bu sefer dj feto baba nikini kim alacak kavgasına girecek zamanımız yoktu. Kavgada insan elinde, yakınında ne varsa onunla dalar. Bizim de elimizde oyunlardan, fantezi edebiyatı- bilimkurgu kitaplarından öğrendiklerimiz vardı. Biz de barikatlara onlarla yüklendik. Poliste de kantırların bütün pislikleri vardı. Yeri geliyor pusu atıyor, yeri geliyor tek yakaladıklarına dalıyorlardı. Sis atmanın sadece bilgisayarı değil insan bünyesini de kastığını öğrenmemiz ise uzun sürmedi. Bilgisayar kassa da oynamaya alışkındık. Yılmadık. Mavi ekranı karşı taraf verdi.

Bu turu biz kazandık ve tekrar oynamaya hazırız. Birbirini daha iyi tanıyan, daha organize bir takım olarak…