“Yaptık – Yapamadık” İkileminde Müziğin İnşası

Günümüz Türkiye’sinin siyasi, iktisadi ve sosyal yaşamını anlamak istiyorsak bakacağımız ilk yer tüm bunların üzerine kurulduğu temeldir. Bahsettiğim bu temel Bahsettiğim bu temel Türkiye modernleşmesidir. Türkiye modernleşme tarihinin üçüncü dalgası olarak gördüğümüz Cumhuriyet Devrimi (ilk iki dalga Tanzimat ve Meşrutiyet’tir) adından da anlaşılacağı üzere pek çok şeyin değişiklik gösterdiği ve yenilendiği bir durumu işaret eder.

Ulus devlet yaratma süreçlerinin sosyal yaşama doğrudan yansımaları olmaktadır ve bu alanda Cumhuriyet’in hedefi, ‘muasır medeniyetler’ yani çağdaş uygarlıklar seviyesine yükselmek olmuştur. Sosyal yaşamı çağdaş uygarlık seviyesine çıkarmak için sanat politikaları en etkili yöntemlerden biri olagelmiştir. Cumhuriyet döneminde ulus inşası sürecini tamamlayabilmek için belli aralıklarla ve sistematikle müzik politikaları uygulanmaya çalışılmıştır. Bugünün Türkiye’sine bir bakış sağlaması açısından bir soru ile devam etmeyi tercih ediyorum. Cumhuriyet dönemi müzik politikaları istenilen seviyeye ulaşmış mıdır?

Miras Olma Niteliğinde Musiki Devrimi

18. ve 19. yüzyıllara gelindiğinde Batı’nın iktisadi, endüstriyel ve bilimsel alandaki ilerlemeleri ‘üstün’ oldukları izlenimini kuvvetlendirmiştir. Bu ‘üstünlük’ karşısında ilerleme kaydedemeyen toplumlar ise çareyi Batı’ya yetişmede görmüşlerdir. Osmanlı’da Tanzimat, Islahat gibi hareketler içerisindeki kavramları kapsayıcı kılan ‘Batılılaşma’ ve ‘modernleşme’ söylemi sıkça kullanılmaktadır. Osmanlı dönemindeki Batılılaşma ve modernleşme çabaları içerisinde musiki hareketleri Cumhuriyet döneminde çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma çabasında altyapı oluşturduğunu söyleyebiliriz.

Osmanlıdaki yenileşme çabaları içerisindeki musiki çalışmaları, Batılılaşma veya modernleşme olarak görmekten öte musiki devrim demek daha doğru olur. Bunu dememin sebebi ise o dönem yapılan ıslahat çalışmalarından bir hayli ileri olmasıdır. Örneğin yurdumuzda Batılı anlamdaki ilk konservatuar, Tanzimat’ı da önceleyerek 1831 yılında açılan Muzika-yi Hümâyûn’dur. 19. yüzyıl Avrupa’sında devlet denetimi ve kontrolü ile sistematik müzik eğitimi veren kurumlar yeni yeni kendini var ederken Osmanlı’da pek çok Avrupa ülkesinden önce davranılarak çalışmalara başlanılmıştır. Muzika-yi Hümâyûn’un öneminden bahsederken Batılılaşma hareketlerinin, aynı Osmanlı’da ıslahatların önce askeri alanda başlaması gibi, Mehterhane’nin kapatılması süreci ile devam etmesi şaşırtıcı değildir. Mehter müziği, 14.yüzyıl ile yani Osmanlı’nın kurulması ile başlayan 500 yıllık süreçte sadece askeri amaçlı bir kurum olmaktan ziyade, geleneksel fasıllardan ve saray eğlence musikilerine kadar pek çok çeşidi içinde barındıran bir orkestra işlevi görmekteydi. “II. Mahmut’un Muzika-yi Hümâyûn’u kurarken Mehter haneyi kaldırması, Batı musikisine bilinçli değilse bile kararlı bir yönelişini göstermektedir.”1

Muzika-yi Hümâyûn’a yeni askeri ıslahatların tamamlayıcısı gözüyle bakılıyordu bu nedenle Mehterhane’nin yeni düzenlemelere uymadığı ve eski anlayışı çağrıştırdığı düşünülmüştür. Osmanlı Geleneksel Musikisi yerine modern anlamda bir askeri bando oluşturma amacı askeri alanda yapılan ıslahat çalışmalarının kapsayıcı nitelikte olmasını doğurmuştur. Muzika-i Humayun kurulduğu zaman içerisinde Batılı anlamda eğitim verebilecek bir musikişinasımız olmadığı için o dönem pek çok alanda yapıldığı gibi Avrupa’dan besteci davet edilmiştir.

Musiki alanında yapılmak istenen çalışmalar esas olarak 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde Giuseppe Donizetti’nin İstanbul’a gelişi ile resmiyet kazanır. Donizetti, Osmanlı bandolarını Avrupa seviyesine çıkarmak ve Batı notaları öğretmesi için çağırılmıştır. Donizetti Paşa, Muzika-i Humayun’u kurdu ve Mahmudiye Marşı’nı besteledi. Modern bir bando oluşturma çalışmalarında her ne kadar Batı’dan önemli besteciler gelmiş olsa bile o dönem bu yenilikleri yapmak için uygun zemin olmayışı, teknik malzemelerden yoksunluk ve daha pek çok neden musiki hareketlerden istenilen verimi almamaya sebep olmuştur. Donizetti’nin ölümünden sonra ise Darül Elhan’ın kurulması dışında Osmanlı döneminde yapılan musiki çalışmalarında çok fazla bir ilerleme kaydedilememiştir. Yapılan ıslahat çalışmalarından her ne kadar verim alınamasa da saray ve çevresinde Batılılaşma kendini belli etmiştir.

Osmanlı’nın son dönemlerinde yaptığı Batılılaşma çalışmaları hem toplumsal olarak hem de kurumsal olarak çok fazla etkili olamamıştır. 19. yüzyıl itibariyle başlayan Musikide Batılılaşma yenilikleri esas olarak ‘çoksesli musikiyi’ hedefler. Osmanlı Geleneksel Musikisine baktığımızda armonik ve notalama sistemleriyle ‘teksesli’ olduğu anlaşılmaktadır. Klasik Batı Müziği ise yine notalama sistemi ve orkestra çeşitliliği bakımından çoksesli müziği işaret eder. Osmanlı’nın yakalamak istediği hedef ise çoksesli müziğe erişebilmektir. O dönem yapılan tüm çalışmalar ve yenilikler Geleneksel Osmanlı Musikisini modern ve uygar olan çoksesli müziğe çıkarmaya yöneliktir. Ne yazık ki yapılan çalışmalar kalıcılık sağlayamamış ve etkin olmamıştır. Lakin halk müziğinin sentezi fikri, milliyetçilik ile aynı doğrultuda gelişen öz müzik anlayışı bu dönem gelişmiştir. Osmanlı Devleti’nin yapmaya çalıştığı yenilikler Cumhuriyet dönemi yapılan Müzik Reformlarının mirası olma niteliğindedir.

Kemalist Kadroların Toplum Mühendisliği İnşasında Müzik Politikaları

19. ve 20. yüzyıllarda sanatın kurumsal bir olay haline geldiği dönemde siyaset ve sanatın ilişkisini Slovakyalı sosyolog Lev Kreft şöyle açıklar: “Ulus inşası süreci, sanatın özerk olma durumu ve avangard hareketler farklı koşullarda farklı etkiler doğurmuştur. Tüm bunlar modernite sonrasında sanatın ve siyasetin içe içe geçtiğini gösterir.”2 Ulus devlet, egemenliğin belli sınırlara dayandığı, ortak bir yasaya ve dile bağlılığı temsil eder. Ezeli ve ebedi bir ulus devleti yaratmak için, ezeli ve ebedi öğeler yaratmak gerekir. Ulus inşası sürecinde bir kurum haline gelen sanat, işlenerek topluma mal edilmeye çalışılır. Siyasal ve sosyal kırılmaların gerçekleştiği bu gibi dönemlerde devlet, ‘toplum mühendisliği’ görevini üstlenir. Bir ulus yaratmak için aranan tarihsellik yapaylıkta kendini bulur. Halkı tek bir dil ve toprak parçası üstünde birleştirme görevi toplum mühendislerinin yani Kemalist milliyetçilerin ana görevidir. Ulus olma bilincinin temelinde aranan halkın öz kültürüdür. Bozulmamış, el değmemiş ve ‘Şark’ etkisinde kalmamış geleneksel olandır. Erken Cumhuriyet Dönemi’nde uygulanmaya çalışılan müzik politikaları ‘uygar ve medeni’ bir toplum yaratmada araç olarak kullanılır. ‘Halkın öz kültürünü’ ortaya çıkarma çerçevesinde oluşturulan politikalar kendini milliyetçilik ve halkçı söylemlerde var eder.

Kemalist kadrolar hedeflerini uygulamaya koyarken temel saikleri müzik politikalarıydı. Rejimin bu politikalarının amacı ‘uygar bir Türk müziği’ yaratmaktır. Uygar Batı medeniyeti seviyesine ulaşmak için tarif ettikleri model “Türk’ün gerçek kültürünü” ortaya çıkarmaktır. Türk’ün gerçek kültürü, İslam ve Şark kültürü etkisinden sıyrılmış, Orta Asya’dan bugüne ulaşmış halk müziğidir. Bu çalışmalar kendisini üç farklı şekilde ortaya koymaktadır. Birincisi, Osmanlı Geleneksel Musikisi etkilerini halkın hafızasından silmek; ikincisi, halkın öz kültürünü yansıtan halk müziğine dönüş; üçüncüsü ise halk müziğini Klasik Batı Müziği ile sentezleme fikridir. Kemalist kadrolar müzik politikalarını son iki fikir üzerinden şekillendirmeye çalışmışlardır.

Ulusal kültürün yaratım aşamasında Kemalist kadrolar kendi çelişkilerini kendileri yaratırlar. Batılı anlamda çoksesli halk müziğini yaratabilmek için ‘bozulmamış halkın öz kültürü’ önemsenir. Ulusal kimlik ve kültürü yaratabilmek için araştırmalar, çalışmalar yapılır. Lakin halkı çağdaş uygar bir seviyeye çıkarmak içinse cahillikten kurtulmaları gerekmektedir yani bireylerin eğitilmesi gerekliliği savunulur. Bu mühendislik işleminde ulusal kültürün tarihsel öznesi halk iken çağdaş uygarlık seviyesine çıkma yolunda sürecin nesnesi konumundadır. Bu yüzdendir ki bu dönem yapılan folklor derlemelerinde ulusal yüce değerlere uymayan halk müzikleri çıkartılmış veya ayıklanmış; ulusal değerleri yaratma aşamasında Türk kültürünü yansıtan öğeler hiçbir değişiklik yapılmadan resmiyete geçirilmiştir.

Atatürk’ün ulusal kültür yaratma çabasına verdiği önem Bela Bartok’un yardımına başvurmasından anlaşılabilir. Bela Bartok, ulusalcı bir davranışla halk müziği derleme çalışmalarına girişmiş, 20. yüzyılın halk müziği derleme çalışmalarında simge haline gelmiştir. Bartok’un ulusal müzik hakkında söyledikleri müzik politikalarının gerçekliğini görmek için önemlidir. “Dünyada pek çok küçük ülke, pek az sayıda büyük besteci –yüzyıl başına on ya da on beş kadar- vardır. Bu küçük ülkelerin hepsinin büyük ulusal musiki vermeleri beklenemez. Eninde sonunda ancak güçlü, amaçlı ve kişilikli olan besteci yurduna haritada bir yer sağlayacaktır. Başka türlüsü düşünülemez bile.”3

Yazı boyunca Türkiye Modernleşme tarihi içinde sanat politikalarına dair bir bakış sundum. Uzun yıllar batılılaşma, modernlik ve uygar seviyeye çıkma gibi adlandırılmalarla yenilikler ve inkılaplar yapıldı. Özellikle Cumhuriyet döneminde uygulanan müzik politikalarının uluslaşma sürecinde yaşadığı dönüşümler bugünkü sanat alanındaki çalışmalara dayanak oluşturmakta. Yazıya başlarken bir soru ile meramımı anlatmaya çalıştım. Cumhuriyet dönemi müzik politikaları istenilen seviyeye ulaşmış mıdır? Kemalist milliyetçilerin ‘mühendislerin’ bir toplum inşasında kullandıkları müzik politikaları beklenen etkiyi yaratmamıştır. Modernleşme tarihi içerisinde baktığımızda sanat politikalarının başarısız olduğunu söyleyebiliriz ancak uluslaşma çabasında müzik politikaları bir tutkal görevi görmüş demek yanlış olmaz. Günümüzde birçok alanda etkisini gösteren piyasa ilişkileri ve iktidar baskısı maalesef ki sanatı ve sanatçının üretimini de etkilemektedir. Sanat her şeyi mümkün kılan bir alan olmayabilir ama özgür ve bağımsız bir gelecek için bizlere ışık tutabilir.

Dipnot

  1. Gedikli, Prof.Dr.Necati (1999), “Çoksesli Yeni Bir Türk Sanat Müziği Oluşturmanın Neresindeyiz?”, Ülkemizde Etki ve Sonuçlarıyla Uluslararası Sanat Müziği, Müzikbilimsel Araştırmaları:2, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, s.59, 62.
  2. Lev Kreft, Sanat-Siyaset: Kültür Çağında Sanat ve Kültürel Politika, ed. Ali Artun, (İstanbul: İletişim, 2009), s. 185.
  3. İlhan K. Mimaroğlu, 1970. Musiki Tarihi, İstanbul: Varlık Yayınları, s. 199.