Türkiye Sosyalist Hareketine Geniş Bir Bakış: Mühürler

Yordam Kitap tarafından 2019 yılında basılan Mühürler, Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gökhan Atılgan tarafından hazırlanmış bir derleme kitap. İçerisinde birbirinden önemli ve değerli 12 adet mühür niteliği taşıyan eser bulunmakta ve kitabın önsöz kısmında Gökhan Atılgan bu eserler için önemli bir tespit yapıyor. Türkiye sosyalist hareketine mühür vurabilmiş bu eserlerin yazarları ‘fildişi kule’ler içerisinde yazılarını yazmadılar. Hayatlarını hapishanelerde, sürgünlerde geçiren ve bazıları sosyalist mücadele için hayatlarını erken yaşta kaybeden devrimciler. Yazarlar eserlerini yazarken kendi dönemleri içerisinde verilen mücadelenin tam ortasında yer alıyor ve Türkiye’de sosyalist devrim yolunu ararken bu mücadele içerisinde bilfiil görev alarak, kavgaya atılarak eserlerini üretiyorlar.

Mühürler kitabı içerisinde yer alan 12 eserin incelemesini farklı isimler yapıyor. Gökhan Atılgan, Necmi Erdoğan, Cem Eroğul, Metin Çulhaoğlu, Ateş Uslu, Barış Yıldırım ve Haluk Yurtsever gibi yazarlar Mühürler kitabında bulunan eserlere ilişkin; eserlerin yazarlarının üslupları, konuları ele alış biçimleri, teoriyi ve yöntemi kullanma yetkinlikleri, bilgi birikimleri ve beslendikleri kaynaklar arasındaki benzerlik ve farklılıkları ele alıyorlar. Bölümlerin farklı yazarlar tarafından yazılmış olmasına rağmen 538 sayfa boyunca baştan sona birbirini tamamlayan ve benzer izlekler üzerinden birbirini takip eden sanki tek bir yazar tarafından yazılmış bir değerlendirme kitabı havasını hissettiğimizi söyleyebiliriz. Bu anlamda Mühürler çalışması üslup anlamında bizce önemli bir başarıya imza atmıştır.

Kitapta sırasıyla vermek gerekirse Şefik Hüsnü’nün ‘Toplumsal Sınıflar, Türkiye Devrimi ve Sosyalizm’, Hikmet Kıvılcımlı’nın ‘Osmanlı Tarihinin Maddesi’, Mehmet Ali Aybar’ın ‘ Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm’, Behice Boran’ın Türkiye ve Sosyalizm Sorunları’, Mihri Belli’nin ‘Milli Demokratik Devrim’, Çetin Altan’ın ‘Onlar Uyanırken’, Doğan Avcıoğlu’nun ‘Türkiye’nin Düzeni’, İdris Küçükömer’in ‘Düzenin Yabancılaşması’, Mahir Çayan’ın ‘Bütün Yazılar’, Hüseyin İnan’ın ‘Türkiye Devriminin Yolu’, İbrahim Kaypakkaya’nın ‘Bütün Yazılar’, Rıza Yürükoğlu’nun ‘Emperyalizmin Zayıf Halkası Türkiye’ isimli eserleri yer alıyor. Bu eserlerin bazıları bir kitap olarak, bazıları yazarın yazdığı yazıların sonradan kitaplaştırılması olarak ya da bazıları ilk başta bir broşür olarak yazılmıştır. Çözülen bir imparatorluktan doğan bir cumhuriyetin eşitlik ve özgürlüğe dayanan sosyalist bir cumhuriyete dönüşebilmesi için hayatlarını adayan bu yazarların ortak noktası, Türkiye’de sosyalist düşüncenin kökenleri ve gelişimi anlamında tarihimize mühür vurmaları olmuştur.

Türkiye’de sosyalist düşüncenin köksüz olduğuna dair ya da dışarıdan zorlama yoluyla getirildiğine dair pek çok liberal tez görmek mümkündür. Bu tür çalışmaların bizce önemli olduğu bir diğer nokta tam da buraya oturuyor. Türkiye modernleşmesi olarak adlandırabileceğimiz süreç içerisinde sosyalist düşünce açısından da ilerleme ortaya çıkmıştır. Kitap özelinde baktığımızda ilk mühür olarak Şefik Hüsnü’nün seçilmesi Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülüş sürecini ve sonrasında verilen ulusal mücadele ile sürmekte olan burjuva devrimi açısından sosyalistlerin bakışını ortaya koymaktadır. “Almanya’da Spartakist Devrim’e katılmış birkaç işçi ve aydınla birlikte 22 Eylül 1919’da Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’nı kurdu ve genel sekreteri oldu. Bu parti, 1920’de illegaliteye geçmek zorunda kaldı. 20 Eylül 1919’da Türkçe ilk Marksist yayın olan ve ilk sayısını Almanya’da çıkan aylık Kurtuluş dergisinin çıkarılmasına öncülük etti.”1 Burada görüldüğü üzere Şefik Hüsnü, 1923 devrimine giden süreç içerisinde sosyalist düşünce açısından oldukça önemli bir konumda durmuş ve yazdığı kitap içerisinde yer alan ilk yazı tarihi 1 Haziran 1921, son yazı tarihi ise Şubat 1925’tir. İstanbul’un işgal altında olduğu yıllardan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemine kadar süren bir zaman aralığında yazılan yazılar sürmekte olan bir kurtuluş ve kuruluş mücadelesine ilişkin kurduğu bağlamı Toplumsal Sınıflar, Türkiye Devrimi ve Sosyalizm’de merkeze almıştır. Sonrasında Hikmet Kıvılcımlı’nın yazmış olduğu ‘Osmanlı Tarihinin Maddesi’ ile kendisinin uzun yıllar boyunca hapishanede geçen yaşamı ve Türkiye’de sosyalist düşüncenin çok eskilere dayandığına ilişkin tezleri ele alınıyor. Kıvılcımlı’nın kimi tezlerinin günümüzde aşıldığını ya da yanlışlandığını vurgulamamız gerekiyor. Ancak Mühürler’de incelenen tüm eserler gibi bu kitap da yazıldığı tarihe göre değerlendirilmeli ve Türkiye’de sosyalist düşünceye mühür vurmuş eserlerden biri olarak hak ettiği değeri görmelidir. Bu eserlerin hak ettikleri değeri ne yazık ki görmedikleri kanısındayız.

Örneğin, 1960’lı yılların en önemli tartışması olan Milli Demokratik Devrim-Sosyalist Devrim tartışmasına ilişkin, tezlerin savunucularından Mehmet Ali Aybar’ın, Behice Boran’ın ya da Mihri Belli’nin kitaplarının baskıları dahi uzun yıllar boyunca yapılmamış ve ulaşılması oldukça zor bir durumda kalmıştır. Burada söylemek istediğimiz şey günümüzde tekrar MDD-SD tartışması yapmaktan ziyade o yıllara baktığımızda verilen referansların, yapılan tartışmaların, sosyalist düşüncenin hangi aşamalardan geçerek günümüze geldiğinin iyi incelenmesi gerektiğidir. Türkiye devrimi için doğru bir strateji geliştirmek istiyorsak ki istiyoruz, daha önce yapılan tartışmalar konusunda doğru analizler yapmak kuracağımız stratejiyi doğal olarak ileri taşıyacaktır.

Kitaba tekrar dönecek olursak, Mehmet Ali Aybar ve Behice Boran’ın kitapları ile savunuculuklarını yaptıkları Sosyalist Devrim tezine karşı olarak Mihri Belli’nin kuramsallaştırmaya çalıştığı Milli Demokratik Devrim ve sonrasında MDD içerisinden kopan farklı çevrelere geçiliyor. Kitapta ayrıntılı olarak görülebileceği üzere; MDD’ciler olarak ele alınan geniş çevre Mihri Belli ve öteki eski tüfeklerin temsil ettiği birinci çevre dışında, Sosyalist dergisi etrafında örgütlenen Kıvılcımlı, Mahir Çayan ve arkadaşları, Proleter Devrimci Aydınlık (PDA) kurucusu Doğu Perinçek ve Deniz Gezmiş çevresi olarak 4 farklı çevre daha oluşturdu. Özellikle 1971 yılı ile başlayan bu fikir ayrılıklarını ve genel olarak aşamalı devrime ilişkin yapılan tartışmaları verimli bir şekilde aktarıyor ‘Mühürler’.

Mihri Belli’nin kavrayışında kimi sorunlar olduğu açıktır. Öncelikle Milli Demokratik Devrim fikri, emperyalizm ve emperyalizmin sömürdüğü ülkeler arasındaki ayrıma dayandırılır ki bu yaklaşım, aralarında ‘dışsal’ bir ilişki olduğu iddia edilen iki ayrı ‘şey’ varsayar ve bu varsayımın önemli sonuçları vardır. Birinci sonuç, emperyalizm ile kapitalizmin iki ayrı şey olarak değerlendirilmesidir. Kitapta emperyalizmin, kapitalizmin oluşumunu engellediği tezi vardır. Bu kavrayışın özetle sonucu emperyalizmin olumsuzlanması, kapitalizmin ise tersinden olumlanmasıdır. Oysa Lenin’e göre emperyalizm demek, kapitalizmin en yüksek aşaması demektir. Bir diğer sonuç ise gerçekte olmayan sınıfların zoraki bir şekilde oldurulmaya çalışılmasıdır. Mihri Belli, milli olan sınıflar ve milli olmayan sınıflar şeklinde ayrımlar yapmakta ve milli sınıflar içerisinde öncülük alan, alması gereken milli burjuvazinin varlığını imal edilen bir sınıf olarak karşımıza çıkarmaktadır. Emperyalizmin dışsal bir ‘şey’ olarak tahlili, Türkiye’de dışarıdan arındırılmış olumlu bir burjuvazi aranması ve bulunamayınca imal edilmesi sonucuna çıkmıştır. Diyalektik olmayan bu kavrayışın son sonucu ise Türkiye o sırada sanayileşme gerçekten hızla ilerlerken bunu görmemesi ve Türkiye’den feodalizm fışkırmaktadır tezini ileri sürmesidir. Tüm bu sonuçlar doğal olarak Mihri Belli’nin açtığı Demokratik Devrim tartışmalarını farklı çevrelere bölerek devam ettirmiş ve bu çevrelerin birbirlerine karşı ağır eleştirilerini ortaya çıkarmıştır. ‘Mühürler’, bu tartışmaları başarılı bir biçimde okuyucuya serimliyor.O yıllarda ve sonrasında çok tartışılan bir isimle devam edeceksek olursak Doğan Avcıoğlu ve Türkiye’nin Düzeni adlı eserine göz atarak devam ediyor ‘Mühürler’. Doğan Avcıoğlu’nun mührünün önemini ve yarattığı etkiyi anlamak için Tümgeneral Celil Gürkan’ın bir anısını örnek verebiliriz: “Orgeneral Faruk Gürler bana ‘Celil, Türkiye’nin Düzeni kitabını okumayan subayı ben eksik görürüm’ demişti.”2 Gökhan Atılgan, Doğan Avcıoğlu için “Doğan Avcıoğlu, Osmanlı-Türkiye tarihinin geleneksel vatansever ve ilerici aydın kulağının son temsilcilerinden biriydi. Bu gelenek içinde ülkenin kurtuluşunu sosyalizmde gören, temsilcisi olduğu geleneksel aydınların on yıllar içinde biriktirdikleri fikirleri Marksizm’den yararlanarak yeniden anlamlandıran, bu anlamlardan siyasal bir program inşa eden ve bu programı hayata geçirmek için bir iktidar denemesine girişen en son aydın oydu. O, geleneksel aydınların son çığlığıydı.” diyor.3 Avcıoğlu temel problematiğini bu düzenin nasıl değişeceği ve nasıl kalkınacağı üzerine kurmaktaydı. Kendi kalkınma yolunu ‘milli devrimci kalkınma yolu’ olarak tanımlayan Avcıoğlu, kendi modelini komünist ve Amerikan tipi kalkınma modellerinden ayrı bir yerde konumlandırır. Kendisi de sonraki yıllarda sosyalist ve kapitalist kalkınma modellerinden başka bir yol olmadığını ve kendi koyduğu modelin 1971 yılı öncesinde özel koşullar dikkate alınarak kurgulanan bir kalkınma yolu olduğunu söylemektir. Türkiye ölçeğinde aydınlara sınıflar üstü bir konum biçen Avcıoğlu, Marksist açıdan da bir yanlışa düşmektedir. Aydınlar, Antonio Gramsci’nin Hapishane Defterleri adlı eserinde de belirttiği üzere zaman ve mekan kavramlarından yalıtık bir biçimde ilerici ya da gerici olarak değerlendirilmezler. Aydınlar temel toplumsal sınıflar arasındaki ilişki ve mücadelelerde bu sınıflardan birine organik olarak bağlanan bir toplumsal katman olarak ele alınırlar. Avcıoğlu, aydın kavramını bu şekilde ele almadığı için Türkiye’nin gelişmesini engelleyen emperyalizmin ilerici aydınlar öncülüğünde bir devrimle yenilgiye uğratılmasını hedefler. Burada ana güç olarak asker ve sivil, milliyetçi aydınları temel almaktadır. Askeriye içerisinde dönemde yükselen devrimci dalganın Avcıoğlu gibi isimleri derinden etkilediğini ve Marksizm’den yararlanırken bu etkilenmenin daha fazla olduğunu belirterek temel eksiklerin göze çarptığını söyleyebiliriz.

Mühürler, Mahir Çayan’ın Kesintisiz Devrim, Hüseyin İnan’ın Türkiye Devrimi’nin Yolu broşürleri ve İbrahim Kaypakkaya’nın Bütün Yazılar’ı ile devam ediyor. Burada bahsettiğimiz isimler, Türkiye’de 68 kuşağı dediğimizde kuşkusuz aklımıza gelen en önemli isimler arasında yer alıyor. Mahir’in, Hüseyin’in ya da İbrahim’in genç yaşlarına rağmen verdikleri devrimci mücadelenin günümüzde unutulan bir yanı ise onların teorik olarak verdikleri mücadele dersek yanılmış olmayız. ‘Mühürler’, birçok kişinin şu an adını dahi bilmediği Türkiye Devrimi’nin Yolu’nu çok başarılı bir şekilde ortaya koyuyor. Fikir Kulüpleri Federasyonu içerisinde mücadeleye başlayan ve sonrasında farklı yollardan devam eden bu isimlerin, 1960’ların sonu ve 1970’li yılların başlarında yaptıkları tartışmalar, devrim için geliştirdikleri stratejiler belirli noktalarda hala dikkatle okunması ve tartışılması gereken bir konumda duruyor. Mahir Çayan’ın Kesintisiz Devrim 1’i ve sonrasında Kesintisiz Devrim 2-3’ü yazarken geçirdiği tartışmaları, Hüseyin İnan ve arkadaşlarının ‘Dağcılar’ adını almalarını sağlayacak olan coğrafi değerlendirmelerini, İbrahim Kaypakkaya’nın o döneme kadar yazılmış MDD’ci ve SD’ci tezlerden farklı olarak Türkiye modernleşmesine getirdiği eleştirileri ‘Mühürler’ çok önemli ve titiz bir biçimde okuma imkanı sunuyor.

Kitabın son kısmında ise Haluk Yurtsever, Rıza Yürükoğlu ismi ile Emperyalizmin Zayıf Halkası Türkiye adlı kitabın yazarı olan İsmail Nihat Akseymen’e ve Türkiye Komünist Partisi’nin 1973 yılında gerçekleştirdiği Atılım kongresi ile devam eden yoğun tartışma sürecine mercek tutuyor. Haluk Yurtsever, “Kitabın, sosyalist siyaset açısından en önemli katkılarından biri devrimci durumun yaşandığı, TKP’nin yükseldiği bir dönemin yoğun pratikleri üzerine düşünmeyi, ideolojik siyasal konular üzerine derinleşmeyi özendirmesi, TKP tarihinde belki de ilk kez parti içindeki görüş farklılıklarını en başta partililer, ama aynı zamanda bütün sosyalist hareket tarafından bilinir kılan bir ‘açık tartışma’ düzlemi yaratmayı denemiş olmasıdır” sözleriyle Emperyalizmin Zayıf Halkası Türkiye kitabının önemini vurguluyor.4 Yürükoğlu’nun ilk kez Şubat 1978’de İşçinin Sesi dizisinin beşinci broşürü olarak kaleme aldığı eserinde birçok önemli tespit ve belli hatalar elbette ki vardır. Yurtsever bunları ayrıntılı olarak inceliyor. Biz, günümüz için de ayrıca bir öneme sahip olduğunu düşündüğümüz bir noktayı aktararak yavaş yavaş yazıyı toplamaya çalışalım. “Bugün sosyalist sistemin her türlü baskısı altında emperyalizm olağan olarak kabullenemeyeceği pek çok şeye boyun eğmek zorundadır.”5 Burada yapılan değerlendirme bizce oldukça kritik bir yerde duruyor.

Günümüzde alçak sesle bile olsa hala bazı liberal çevrelerden kapitalizmin doğalının, iki kutuplu dünya düzeni olarak adlandırılan ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin varlığından kaynaklanan baskıya boyun eğerek uygulanan ‘sosyal devlet’ anlayışı olduğu dillendirilmektedir. 1991 yılında SSCB’nin çözülüşünden sonra, Yürükoğlu’nun yukarıda aktardığımız tespiti daha iyi anlaşılmıştır. Çünkü artık SSCB gibi frenleyici ve denetleyici bir gücün olmayışı, kapitalizmin doğalına yani vahşi barbarlığa dönüşmesine tekrar imkan vermiş bulunuyor. Kapitalizm tarafından verilen sosyal hakların, sermaye açısından büyük bir yük oluşturduğunu kabul etmeliyiz ki böyle bir durumu hiçbir kapitalistin istemeyeceği aşikârdır. Kapitalizmin doğalının bu bağlamda vahşi, sömürücü ve işçinin emeğini gasp etmeye dayalı olduğunu R.Yürükoğlu’nun alıntısı ile tekrar vurgulamış olalım.

Mühürler isimli çalışmanın bu bahsettiklerimizden çok daha fazla yol açıcı, yön gösterici noktası bulunmakta. Kitapta yer alan 12 mühür, bugün sosyalizmi hedefleyenler için incelenmesi gereken kaynaklardır. Bu güncel hedefimiz elbette ki tarihten ve bugünden çıkardıklarımızla gerçek bir devrim stratejisi geliştirmek, Türkiye’de sosyalist devrimi gerçekleştirerek kendi mührümüzü vurmaktır.

Dipnot

  1. Mühürler içinde Gökhan Atılgan, Toplumsal Sınıflar, Türkiye Devrimi ve Sosyalizm, s. 16
  2. Mehmet Ali Birand, 1994 12 Mart: İhtilalin Pençesinde Demokrasi, Ankara: İmge Kitabevi, s. 175
  3. Mühürler içinde Gökhan Atılgan, Türkiye’nin Düzeni, s. 285
  4. Mühürler içinde Haluk Yurtsever, Emperyalizmin Zayıf Halkası Türkiye, s. 500
  5. R. Yürükoğlu, Emperyalizmin Zayıf Halkası Türkiye-Oportünizme Karşı Savaş Burjuvaziye Karşı Savaştan Ayrılmaz, 4. Basım, (Londra: İşçinin Sesi,1976), s.36