Bu yıl üniversiteler ilk dönemini, üç üniversitede kantin ve yemekhane zamlarına karşı örgütlenen boykotlar ve sıra arkadaşımız Sibel Ünli’nin “Gidecek bir yerim yok, yaşanmaya değer bir hayatım da” notunu bırakarak canına kıymasıyla kapadı. AKP yarattığı krizin faturasını yurttaşların sırtına yıkalı elbette çok oldu. Ancak şu anki mutlak yoksulluk ve geleceksizlik ortamında yurttaşlar çareyi hayatlarını sonlandırmakta aramakta. Tam da bu noktada üniversitelere gelen ekonomik temelli saldırıları, mevcut siyasi pozisyonumuz içine yedirmemiz gerekliliği karşımıza çıkmakta. AKP ve benzeri iktidarlar siyasi programlarını tam olarak benimsetmek adına üniversiteleri değiştirmek ve dönüştürmek zorundadır. Darbe dönemlerinde ya da tarihin çeşitli uğraklarında üniversitelere yapılan saldırıları salt kendinden olmayanı uzaklaştırma/atma olarak görmek belirli yanlış pozisyonları ortaya çıkarmaktadır. AKP iktidarı açısından mesele, laikliğin yanı sıra yurttaşlığı ve tüm sosyal haklarımızı tasfiye etmeyi hedefleyen karşı devrimin nihayete erdirilmesidir. Korkut Boratav bunu şu şekilde ifade etmektedir:
“Faşizm, adım adım Türkiye üniversitelerini de işgal etmektedir. Uzunca bir süre İslamcılar hak etmedikleri akademik kadrolara sızmaktaydı. Bu bozulma YÖK ve Cumhurbaşkanı iş birliğiyle “tepeden”, rektör atamalarıyla desteklendi. 2016 sonrasında KHK’larla tasfiye, ilerici, solcu akademisyenleri öncelikle hedefledi. Bu adımlar “işgal”i tamamlayamadı. Hindistan’daki JNU gibi, Türkiye üniversitelerinde de öğrencileri ile, geçmiş birikimlerini koruyan akademik kadroları ile faşizme direnenler hâlâ var. “İşgal”, faşistlerin saldırılarıyla (mümkünse) tamamlanmalıdır.1”
AKP bu tür uygulamalarla üniversite fikrini hem kurum olarak yıpratmakta ve dönüştürmekte hem de üniversiteye hatta eğitim hakkına dair olan toplumsal bakış açısını yıkmaya çalışmakta. En temel haklardan olan eğitim hakkını bireysel bir ihtiyaç ve yatırım olarak sunmaya çalışmakta. Elbette bu durum sadece eğitim hakkı için geçerli değil. Neoliberal dönemle beraber yurttaşların uzun süren mücadeleler sonucu kazandığı haklar bir bir geri alınmakta ve bu hakların varlığı sorgulanır bir noktaya gelmiş durumda. Kapitalizm için durum neoliberal dönemle beraber aslında bir özüne dönüşü tariflemekte. Saf haline geri dönerek, kendisini amasız fakatsız bir sömürü aygıtı olarak yeniden kurgulamakta. Bu bağlamda, son dönemde yaşananları kısa da olsa incelersek, daha anlaşılır bir hale gelmiş olacak yazdıklarımız. Elbette üniversite yemekhanelerine gelen zamlar, KYK borçlarını ödeyemeyen öğrencilerin sayısının beş milyona çıkması, Elazığ’da yaşanan depremden sonra deprem vergilerinin nereye harcandığını soran yurttaşlara başlatılan adli incelemeler AKP ve sermayenin krizin faturasını sırayla yurttaşların kestiğinin göstergesi. Bir diğer yanda ise bu uygulama ve söylemlerin peşine gelen açıklamalar madalyonun diğer yüzünü bize göstermekte. Deprem sonrasında hükümetten gelen ilk açıklamalarda görülen birlik ve beraberliğe yapılan vurgu yerini ‘vatandaşlar da her şeyi devletten beklememesi lazım’2
söylemine bırakmakta, her ile üniversite açan vakıf üniversitesi açma yarışını destekleyen iktidar bugünlerde ise ‘bu kadar çok okuyan olduğu için sorun yaşanıyor’3 noktasına gelmekte. Kısacası yine her zaman olduğu gibi memlekette iki kesimden bahsetmekteyiz. Bir tarafta kimileri için kriz ‘yedi yıl bolluk yedi yıl darlık’4 olarak tanımlanırken, patronların vergi borçları %97 oranında silinirken diğer tarafta ise bizler o silinen vergi borçları ile kaç kere KYK borcumuzun ödeneceğini, Diyanet’e ayrılan bütçe ile üniversite yemekhanelerinde kaç kuruş daha ucuza yemek yiyebileceğimizi hesaplamaktayız. Öyle bir noktaya gelinmiş durumda ki, üniversitelerde normal olan yani hesaplanması gereken not ortalaması ve mezuniyet iken bugün için bize bunların yanında bir yandan faturaları, yemekhane ücretlerini, ev kirasını, kitap masrafını hesaplamak, bir yandan da geleceksizliği hissetmek reva görülmekte. Tekrarlamak gerekirse bugünkü durumda en açık ifade ile iktidar her uygulamasıyla en temel hakları sorgulamakta. Bu doğrultuda da yıllardır olduğu gibi bir yandan zaten kısıtlı olan hak ve özgürlükleri geri alırken bir yandan da bu hak ve özgürlüklerin hak olmaktan çıkmasını sağlayacak düşünsel alt yapıyı hayata geçirmeye çalışmakta. Yapmak istediğimizi özetlemek gerekirse yayın hayatına geçen ay başlayan Devrim Dergisi’ndeki şu satırlar yeterli olacaktır. “yağma ve sömürüyle yoksulluğa mahkûm edilirken yaşamaktan vazgeçen emekçileri yaşamaya ve ülkesinin kaderini eline almaya sevk etmenin, üretenleri gerçek bir özne haline getirerek iktidara taşımanın yollarını”5 arayacağımız bir mücadeleyi hayata geçirmek istiyoruz.
Üniversitelerde geçtiğimiz dönemi direnişlerle kapattığımızı söyledik. İstanbul Üniversitesi ve Gebze Teknik Üniversitesi’nde yemekhane ücretlerine gelen zamlar, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde kantin fiyatlarına karşı başlayan boykotlardı bunlar. İstanbul Üniversitesi’nde başlatılan direniş kazanımla sonuçlandı ve aslında bu durum diğer üniversitelerde de hem direnişi büyüten hem de kazanabileceğimizi tekrardan geniş kesimlere hatırlatan bir hava yaratması bakımından oldukça önemliydi. Bu üç direnişin de ana vurgusu olan dayanışmacılık aslında Türkiye’deki kriz ortamında uzunca bir süredir ağırlıklı bir yer kaplamakta. Üniversitelerde uzunca bir süredir dayanışmalara, okullardaki toplulukların ve hocaların bir araya gelmelerine alışkın olmakla beraber bu örnekte geçmiştekinden farklı bir şekilde sanki memlekette sorunları normal şartlarda çözmesi gereken devlet yokmuşçasına süper kahraman misali imdada çağrılan STK ve kişiler ortaya çıkmış durumda. Bir yanlış anlaşılmaya mahal vermek istemeyiz elbette bu tür örneklerin olmasını veyahut herhangi bir çalışma yapmalarını istememe gibi bir şeyden bahsetmiyoruz. Rahatsızlığımızı dile getirdiğimiz nokta bu yardımları yaparken çuvaldızı iktidara ve uygulamalarına batırmamaya özen gösteriyor olmaları. Bu noktada bize göre dayanışmacılık verilen mücadeleyi sürdürebilir kılacak ve çeşitli kesimleri bir araya getirecek ve bu toplamın tekil özelliklerini aşacak ortak bir kültür ve pratik yaratma çabasıdır.6
Fikir Kulüpleri Federasyonu olarak kuruluşumuzdan bu yana ifade ettiğimiz gibi yeni bir kültür, yeni bir üniversite ve yeni bir ülke için mücadele etmekteyiz. Bugüne kadar yaptığımız her çalışmada, başlattığımız her kampanyada siyasi programımız doğrultusunda memlekette ortaya çıkan durum ve ihtiyaçlara karşı gerçek ve devrimci yanıtlar üretmeye çalıştık. AKP iktidarının bugün bize reva gördüğü mutlak yoksulluğa karşı da okullarımızdan başlayarak kuracağımız dayanışma ağları ve temsiliyetler ile karşı koyacağız. Tariflediğimiz bu mücadele yukarıda yaptığımız dayanışmacılık tanımı özelinde söylediğimiz tekil özellikleri aşan ortak bir kültür ve pratik yaratımı mücadelemizin ana hattını oluşturacaktır. Bu doğrultuda yeni döneme üniversitelerde ortaya çıkan temel hak taleplerini gençlik mücadelesi etrafında toparlayacak ve örgütleyecek bir çalışmayla gireceğimizi buradan ilan etmiş olalım. Gençliği ülkenin her alanında olduğu gibi en temel haklara yapılan saldırılara, yurttaşlık fikrini ortadan kaldırmaya dönük saldırılara karşı durmaya ve bu talepleri örgütlemeye çağırıyoruz.
Dipnot
- https://haber.sol.org.tr/yazarlar/korkut-boratav/fasizm-universitelere-saldiriyor-279012
- https://www.milligazete.com.tr/haber/3609415/enerji-bakani-donmez-her-seyi-devletten-beklemek-de-dogru-olmaz
- https://www.gercekgundem.com/egitim/151601/milli-egitim-bakani-ziya-selcuktan-itiraf-gibi-aciklama
- https://twitter.com/BurhanKuzu/status/1218655628270428162
- https://dsosyal.com/devrim/sayi-1/basliyoruz
- https://dsosyal.com/devrim/sayi-2/dayanismacilik-guclenme-stratejimizin-neresinde-duruyor