İnşaat yapılması planlanan kavaklıkta öğrencilerin nöbete başlamasının ardından haberi gün geçtikçe yayılan kavaklık direnişi, geçtiğimiz yaz ülkede gündeme oturmuş ve KYK inşaatını başlatmaya yönelik hamlesiyle ODTÜlüler’in tepkisini tekrar üzerine çeken rektörün bir kez daha insan içine çıkamayacak hale getirilmesiyle zirve noktasını yaşamıştı. Peki, 4 ayı aşkın süredir devam eden direnişin talepleri nelerdi ve ne derece karşılandı? Yazımızda bu sorulara cevap verirken AKP iktidarının üniversitelerde yaptığı tahribatı güncel örnekler üzerinden anlatmaya çalışacağız.
Bugün ülkedeki bütün üniversitelerin rektörleri cumhurbaşkanı tarafından doğrudan atanıyor. ODTÜ’de AKP denince akla gelen ilk isimlerden biri olan Verşan Kök de atandığı tarih olan 28 Temmuz 2016’dan bu yana kendisini başarıyla öğrencilerin bir numaralı düşmanı haline getirdi. Üniversitelerde, rektörlük seçimlerinin henüz yapılmaya devam edildiği 2016’nın ikinci yarısında, seçimden ikinci çıkmasına rağmen cumhurbaşkanı tarafından rektörlüğe atanmış olması, akademide tepki yaratmıştı. Tepkiyi yumuşatmak adına olsa gerek, atandıktan sonraki ilk zamanlarda tüm ODTÜ mensuplarına yolladığı kibarca yazılmış mailler, kaldırım kenarlarını boyatma, yemekhaneye tepsi kurutma makinesi alma, yeni sandalyeler getirtme ve bunları da mail yoluyla herkese bildirme gibi komik göz boyamaların esas sebebi zamanla anlaşılır hale geliyordu. 2017 9 Eylül’ünde İ.M. Gökçek ile masaya oturmuş ve başlı başına bir ekosistemi olan binlerce dönümlük ormanlık arazinin katline protokol imzalamıştı. Son üç yılda bahar şenliği yasağından topluluk kapatmasına, etkinlik yasaklarından onur yürüyüşünde öğrencisini ve hocasını polise dövdürmesine kadar, öğrenciyi karşısına alacak ne varsa icraatleri arasına eklemiş ve “zatı alileri sayın cumhurbaşkanına” verdiği KYK Yurt Kompleksi sözüyle saray şerikliğini taçlandırmıştı. Öğrencilerin ise her defasında sergilediği kararlı duruş, “Verşan Kök ODTÜ’ye rektör olamaz” şiarının tarihe Verşan Kök ile yazılmasına yarayacak ve bir kez daha AKP’nin ve kuklalarının üniversitelerde barınamayacağını ispat etmiş olacaktı.
KYK değil ODTÜ yurdu istiyoruz!
Kadınlar için evliliğe hazırlık etkinlikleriyle, müftülük ziyaretleriyle, dini sohbetlerle adeta cemaat yurtları gibi çalışan KYK yurtlarından ODTÜ’ye yapılacak olanları, idaresi tümüyle iktidar kontrolüne bırakılacak bir komplekste gericilere alan açacak ve bilim düşmanlığının yayılma noktası haline gelecekti. Buradan hareketle başlayan karşı duruş, ormanlık alanın yok edilmesine karşı büyüyen tepkiyle birleştiğinde meşruiyetini koruyarak büyümeye devam etti. Direnişin 55. Gününde, polis ordusunun alana gelmesiyle beraber öğrencilerin çadırlarını alandan çıkarması, inşaatın başlayacağını anlatıyordu. Polisin bariyerlerle çevirdiği kavaklık alanın içinde ağaçlar da bir yandan kesilmeye başlandı. Kesimin durması öğlen saatlerinde belediye ekiplerinin alana gelerek kesimi ve inşaata dair olan yapılaşmayı mühürlemesiyle gerçekleşti. Kavaklık alanda inşaat yapmaya izin veren ruhsat olmadığından ötürü inşaatın da, alanı çevreleyen polisin de, inşaata olur veren rektörlüğün de suç işlediği tescillenmiş oldu. Süreç sonrasında her birine teker teker suç duyurusunda bulunuldu. Öte yandan, kampüste acilen ek yurt yapımına ihtiyaç olmasına ve mezunlar derneğinden büyükşehir belediyesine kadar birçok kurum ve kuruluşun maliyeti karşılama önerilerine rağmen, rektörlük kulaklarını kapatmış, saraydan gelecek talimatı beklemekte. Bu sene şehir dışından gelip yurda yerleşemeyen öğrenci sayısı 700’ü bulmuş durumdayken bu minvalde bir desteğin göz ardı ediliyor oluşu da öğrencinin barınma ihtiyacını öncelemektense ne idüğü belirsiz çıkar ilişkileri adına bir şeyler yapılmaya çalışıldığı anlaşılabiliyor.
İktidarın üniversite ile derdi ne?
İktidarın üniversite ile olan derdini, üniversiteden beklentileri üzerinden kurgulayarak anlatmaya çalıştığımızda yakıcı görünen iki ihtiyaç belirmekte. Cumhuriyetin yasama-yürütme-yargı katında tasfiye edilmesiyle birlikte, bir yandan sermayenin nitelik talebine yanıt vermek, diğer yandan da kurulan istibdat rejimini ayakta tutup devamlılığını sağlamak üzere devlete “kendi kadrosunu” yetiştirme ihtiyacı göze çarpıyor. Üniversite, bilimsel bilginin üretildiği ve topluma nitelikli insan yetiştirilen kurum olmasından ötürü, günümüz Türkiye’sinde AKP iktidarının müdahale etme ihtiyacı duyduğu mekanların başlarında yer alıyor. Bu üretimin bugün sağlıklı ilerlediğinden bahsetmek ne kadar güç ise, siyasi iktidarın üniversiteye yönelik müdahaleleri de tersinden artarak devam etmekte. İnsan yetiştirmeyi de “gerçekte olan” şekliyle, sermaye piyasasının ihtiyacına göre şekillenen eleman talebi doğrultusunda iktidar eliyle belirlenen kaidelerin uygulanması diye açmak yerinde olacak. Bu, bilimsel üretimin olmazsa olmazı özerk üniversitenin, esas işlevinin ortadan kaldırılması ve rutin çalışan bir devlet kurumuna çevrilmesi anlamını taşıyor. Dolayısıyla, kafayı nereye çevirsek AKP eliyle gelen bir gerici düzenleme görüyoruz ki, lehte bir kontrol mekanizması olduğu kadar, iktidar karşısında geniş bir kesimin tepki biriktirmesi de demek oluyor.
Üniversite bilgi üretimi ve öğretimiyle yalnız nitelikli insan yetiştiren değil, aynı zamanda toplum sorunlarına çare arayan, bunun için sorgulayan ve eleştiren bir kurum olmak zorundadır. Bu ihtiyaçları karşılayabilmek ancak aklın ve bilimin idaresinde olan, özgür üniversitelerde gerçekleşebilir. Gençlik, memleketine olan sorumluluğunu üniversiteden başlayarak, hukuksuzluğu, eşitsizliği, gericiliği gördüğü yerde mahkum ederek, kararlılıkla yerine getirecektir.