Kaz Dağları’nda Sermaye Talanı

Kaz Dağları, geçtiğimiz ayların en çok konuşulan gündemlerinden birisiydi. Özellikle sosyal medyaya yansıyan bazı görüntüler doğal olarak büyük bir infial yaratmış ve belki de son yılların en büyük çevre eylemlerinin düzenlenmesine önayak olmuştu. Peki, Kaz Dağları’nda neler oluyor?

Talan yasası 2004’te çıktı

Sadece Kaz Dağları değil ülkemizin tamamında doğanın talanında bir milat arıyorsak bakmamız gereken tarih 5 Haziran 2004. 2004 yılında Dünya Çevre Günü’nde Maden Kanunu’nda yapılan değişiklikle ülkemizde madene hücum başladı. Ülkemizde ki birçok yer gibi Kaz Dağları da bundan nasibini aldı. Daha önce Latin Amerika’yı ve Güney Afrika’yı yağmalayan çokuluslu şirketler ve onların yerli taşeronları Kaz Dağları’nın neredeyse tamamını ruhsat ruhsat parsellemeye başladılar. Bugünkü projeden tanıdığımız Kanadalı Alamos Gold şirketi ve onun yerli taşeronu Doğu Biga Madencilik şirketi de bu şirketlerin arasındaydı.

Kaz Dağları’ndaki çevre mücadelesi de 2004 yılından bu yana artarak devam ediyor. Binlerce yıl geriye dayanan medeniyetleriyle ve cennet gibi doğasıyla tanınan yöreyi sermayenin talanına karşı koruma mücadelesi bugün hiç olmadığı kadar artmış durumda. Şimdiye kadar pek çok mitingler, basın açıklamaları, paneller, sempozyumlar, teknik geziler, köylü görüşmeleri ve köy toplantıları yapan Çanakkale halkı, siyasi örgütler ve STK’lar bugün de gelecekleri için mücadele etmeye devam ediyorlar.

Talan nerede?

Maden, Çanakkale şehir merkezine 26 km uzaklıkta; Merkez, Çan ve Bayramiç ilçeleri arasında bulunan Kirazlı Köyü yakınlarında bulunuyor. Bölgedeki köylülerin hemen hepsi en başta projeye tamamen karşılarken bugün maden şirketi köylülere doğrudan para vererek ya da maden sahasında istihdam ederek zaten çok zor şartlar altında yaşayan ve birçoğu orman köylüsü olan köylülerin bir kısmını ikna etmiş durumda. Ama yerelde hala madenlere karşı çıkarak yuvasını korumaya çalışan büyük bir kitle var.

Maden sahası şu anda 200 hektarlık, bir zamanlar yoğun ormanlık olan bir alan üzerine kurulmuş. Bölgede bilinen 283 bitki türü, 18 memeli, 41 kuş, 10 sürüngen ve 117 böcek türü bulunuyor. Bu canlıların 7’si sadece Türkiye’de yaşıyor. Şuana kadar 195 bin ağaç kesildiği sanılıyor. Cehennem çukuru da denilen açık ocak işletmeciliği ile cevher üretilecek olan madende 20.000 ton siyanür kullanılacak. 2020’de üretime geçmeyi hedefleyen madende beş yıl içinde 514 bin ons altın ve 3.5 milyon ons gümüş çıkarılması planlanıyor. Maden sahası Çanakkale’nin tek içme ve kullanma su kaynağı olan Atikhisar Baraj Gölü havzası içerisinde bulunuyor. Ve insan için oldukça zehirli olan siyanürün toprağa, havaya yeraltı ve yerüstü sularıyla Atikhisar Barajı’na karışmasından korkuluyor. Bölgenin fay hatlarının kesişim noktasında olduğu ve 1. Derece deprem bölgesi olduğunu da unutmamak gerekiyor. ABD, Kanada, Meksika ve Türkiye’de maden projeleri bulunan Alamos Gold şirketinin internet sitesine girdiğimizde şirketin temel odak noktasının, düşük maliyetli üretim, finansal performans ve hissedarlarına değer sağlamada liderlik olduğunu görüyoruz. Bu bizi daha da endişelendiriyor. Çünkü burjuvazinin, söz konusu kar olduğu zaman nasıl gözünün döndüğünü çok iyi biliyoruz.

Yabancı şirketler ülkemizde çıkardıkları altının %95.2’sini yanlarında götürürken %4.8’ini “devlet hakkı” olarak Türkiye’ye ödüyorlar. Yani hem büyük teşviklerle bu şirketleri ülkemize getirip topraklarımızı veriyoruz. Hem altınımızın %95.2’sinin çalınmasına göz yumuyoruz. Hem de çöle dönmüş bir arazi ve zehirlenmiş su kaynaklarıyla baş başa kalıyoruz.

Kirazlı Altın Madeni Projesi, 2012 yılında Çevre ve Şehircilik bakanlığı tarafından ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) olumlu raporu aldı. Danıştay 2014 yılında ÇED olumlu raporunu iptal etti. Doğu Biga Madencilik, Danıştay süreci tamamlanmadan valilikten ‘Gayrisıhhi Müessese’ izni alarak çalışmaya başladı. Orman Genel Müdürlüğü de ağaç kesmeye onay verdi. 2012’de alınan ÇED raporuna göre 45 bin 650 ağacın kesilmesi öngörülüyorken bugün TEMA verilerine göre 195 bin ağacın kesildiği biliniyor.

Ayrıca aynı şirketin Çanakkale’de Ağı Dağı ve Çamyurt maden projeleriyle de birlikte üç tane maden projesi bulunuyor. Yörede ise farklı şirketlere ait toplam 40 civarı maden projesi bulunuyor. Bu projelerde 869 bin ağacın kesileceği öngörülüyor. Bu projelerin dışında da 100’den fazla maden arama ruhsatı verilmiş durumda. Kirazlı’da ki bu madenin durdurulması diğer projelerin önünün açılmaması açısından da çok önemli.

Direnişi halk büyütüyor

2017’den itibaren artan talanla paralel olarak büyüyen bölgedeki çevre direnişleri, 26 Temmuz 2019’da Kirazlı Balaban’da başlayan Su ve Vicdan Nöbeti’yle boyut atladı. İnsanlar Kirazlı Balaban’da maden sahasına 600 metre uzaklıkta bir alana çadırlarını kurdular ve bu talan bitmeden biz buradan gitmeyeceğiz dediler. Orman bulunmayan nöbet alanında fidan dikimleri gerçekleştirildi. Çanakkale Belediyesi’nin büyük katkılarıyla başlayan nöbetin 11. gününde 5 Ağustos’ta Büyük Su ve Vicdan Buluşması adıyla STK’ların, derneklerin, siyasi örgütlerin, sendikaların, milletvekillerinin, sanatçıların ve avukatların katılımıyla büyük bir eylem düzenlendi ve on binlerce kişi tel örgülerle korunan olan maden sahasına girerek eylem yaptı. 5 çadır ve 16 kişiyle başlayan nöbet 200 çadır ve yaklaşık 250 kişiye yükseldi.

Kanadalı Alamos Gold şirketine karşı Kanada’nın Montreal şehrinde 17 Ağustos’ta düzenlenen çeşitli eylemlerle de Kaz Dağlarına destek verildi.

18 Ağustos’ta ise Fazıl Say nöbet alanında bir konser vermiş, çeşitli bestelerinin yanı sıra Kaz Dağları için bestelemiş olduğu Kaz Dağları Marşı’nı da çalmıştı ve yine büyük kalabalıklar Kaz Dağları için birleşmişti.

Fazıl Say konserinin ardından Çanakkale Belediyesi öncülüğünde oluşturulan Su ve Vicdan Nöbeti Koordinasyonu can ve mal güvenliğini sağlayamayacakları ve yangın tehlikesi olduğu gerekçesiyle Kirazlı Balaban’daki çadırların kaldırılacağını ve nöbetin Çanakkale Merkez’e taşınacağını açıkladı. Nöbetteki birçok kişi buna karşı çıkarak Balaban’da ki nöbeti bu kıyım bitene kadar yaz kış yağmur çamur demeden devam ettireceklerini bildirdiler ve yaklaşık 200 çadır Balaban’da kalmaya devam etti. Çanakkale Belediyesi nöbet alanına götürmüş olduğu seyyar tuvaletleri, seyyar mutfağı ve çeşitli çadırları nöbet alanından kaldırdı. Bir firma aracılığı ile getirttikleri elektriği kestirdi.

Ondan sonra nöbet alanında Gezi ruhuna çok benzer bir şekilde hep birlikte işler yapılmaya başlandı. Yörede yaşayanlar nöbete destek amacıyla bir jeneratör getirdiler. İmece usulüyle bir mutfak oluşturuldu. Sabah ve akşam nöbette ki gönüllüler burada ki direnişçilere yemek çıkarmaya başladılar. Kendi imkanlarıyla bir tuvalet oluşturdular. Bir yamaca toprağı şekillendirerek küçük bir amfi tiyatro yapıldı. Burada çeşitli oyunlar oynanıyor. Forumlar, tartışmalar, söyleşiler gerçekleştiriliyor. İmkanlar ölçüsünde akşamları 2-3 saatliğine jeneratör çalıştırılarak direnişçilerin telefonlarını ve bilgisayarlarını şarj etmeleri sağlanıyor. Bir gönüllünün aracı kullanılarak yaklaşık 500 metre mesafedeki bir dinlenme tesisinden damacanalarla su taşınıyor. Sabah ve akşam olmak üzere günde iki defa yaklaşık 2 km yol kat edilerek maden sahasına yürüyüş düzenleniyor. Yürürken ormanlık alandan geçiş sırasında yaban hayvanlarını rahatsız etmemek amacıyla slogansız sessiz yürüyüş yapılıyor. Günde birkaç defa jandarmaya ya da şirkete ait olduğu tahmin edilen drone’larla nöbet alanı gözlemleniyor. Orman yangını veya müdahale tehlikesine karşı nöbet alanında gece gündüz gözlem yapılıyor. Ayrıca direnişçiler, uygun yerlere tedbir amacıyla yangın söndürme tüpü koymuş durumda.

Yöre halkının önemli bir kısmı direnişçileri destekliyor. Gerek yemek, gerek araç gereç olsun maddi ve manevi olarak sürekli direnişçilerin yanındalar. Direnişçilerin moralleri ve kararlılıkları son derece yüksek. Zorlu şartlara rağmen talan bitmeden nöbeti sonlandırmaya niyetleri yok. Biz de bu mücadelede yanlarında olduğumuzu bildiriyor ve doğanın talanına geçit yok diyoruz.