Tanzimat denildiğinde genellikle Tanzimat Fermanı ile başlayan ve 1876 Kanun-i Esasi’nin kabulüne kadar olan süre kabul edilir.1 Bu yazının ana hattını ise bu tarihler, yani Türkiye modernleşme tarihinin birinci evresi oluşturmaktadır. Bu aralığa ilişkin, uzun tartışmalara ve siyasi tarih anlatısına girilmeyecektir. Bu sebeple; Reşit Paşa’nın fermanı okurken ki ruh halinden, II. Mahmut’un üzüntüsünden verem olması gibi başlıkların yanında Kuleli Vakası, Abdülhamit’in tahta çıkışı gibi olaylara da yer verilmeyecektir. Biraz dağınık bir yazı olma tehlikesine karşın, sadece ve sadece Tanzimat’ı ortaya çıkaran genel tablo ve Tanzimat’a bakışa ilişkin serbest bir tartışma yapılacaktır.
Tanzimat, Osmanlı Devleti’nin bütün yapılarının işlevsiz hale geldiği, devletin ekonomik ve soysal açıdan çöktüğü bir dönemde, reformlar bütünü olarak ortaya çıkmıştır. Ancak bu çöküş, ne 18. yüzyılda başlamış ne de Tanzimat sonrasında son bulmuştur. Klasik Osmanlı sisteminin çöküşüne ilişkin ilk detaylı raporun 17. yüzyılda Koçi Bey tarafından sunulduğu dikkate alındığında Tanzimat’ı ve öncesinde başlayan modernleşme sürecini, salt çöken devlet kurumlarının iyileştirilmesi olarak düşünmek; değişen dünya düzenini, toplumsal dinamikleri ve yeni oluşan ittifaklar bütünü görmemize engel olur.
Osmanlı toprak örgütlenmesinin bozulması, askeri siteminin çökmesi, vergi sisteminin dağılması ve iktidar merkezi dışında güç odaklarının ortaya çıkması Osmanlı klasik döneminin bozulmasına ilişkin olarak tarihçilerin artık ortaklaştığı noktalardır. İktidar dışında ortaya çıkan güç odaklarının yanında malikâne sistemi ile merkez yöneticilerin siyasi ve maddi güç biriktirmesi 18. yüzyıl itibari ile gelişmeye başlayan zengin tüccarlar ve merkezi bürokrasi Osmanlı toplumsallığında yeni bir ittifak bütünün oluşmasını sağlıyordu. “Söz konusu hâkim ittifak zamanla bir yönetici sınıfa dönüştü; III. Selim, II. Mahmut ve Tanzimat dönemlerindeki reformların arkasındaki toplumsal güç oldu.“2 Kimi tarihçiler tarafından III. Selim ile başlatılan ve II. Mahmut’a fazla anlam yüklenerek anlatılan Osmanlı modernleşmesinin kuruluşunda “padişah itkisi” fazla abartılmaktadır. Türkiye’de yenilikçi hareketlerin iki padişahın insaflı “ilericiliğine” hapsedilmeyecek kadar toplumsal olduğunun altını çizmesi bakımından Aytekin’in dedikleri önemlidir; fakat 18. yüzyıl söz konusu olduğunda, bu ittifak grubuna özel bir ekonomik güç biçilmemeli kapitalistleşme eğilimi taşıyan unsurlar olarak ele alınmalıdır.
Osmanlı modernleşmesi denildiğinde salt iç dinamiklerin etkisinden bahsetmek elbette ki yanlış olur ancak bazı ezberlerin ve öğretilerin baştan yıkılması, tartışmanın kolaylaşmasını açısından faydalıdır. Osmanlı modernleşmesinde önemli iki faktör de Mısır Sorunu ve Yunan Bağımsızlığıdır. Yalçın Küçük’e göre: “ Tanzimat bütün gelişmelerine rağmen çok önemli ölçüde iç dinamiklerin ürünüdür.”3 Bu iki olgunun Osmanlı’da askeri ıslahatların hızlanması, devlet mekanizmalarının modernleşmesi ve özellikle unsurların bütünlüğü kavramının ortaya çıkmasında özel bir etkisi olduğu açıktır. Ancak hem Mısır sorununu hem Yunan Bağımsızlığını, Tanzimat’ın dışsal bir müdahale olmadığını anlatmak için sadece iç mesele olarak almak bana kalırsa hatalıdır. Özellikle İmparatorluk sınırlarının4 belirsizleştiği ve Dünya dinamiklerinin etkili olduğu bir dönemde, bu olguların tek bir alanda değerlendirilmesi sonraki gelişmeleri açıklarken boşluklar bırakılmasına sebep olacaktır.
Bu parantezden sonra devam edersek Osmanlı’da, yeni toplumsal güçlerin nüveleri belirirken eskinin en önemli temsilcisi olarak karşımıza Ulema ve Yeniçeri Ocağı çıkmaktadır. Küçük’e göre: “ Yeniçeri Ocağı, tarihsel kanıtlarıyla gösterilecek salt ve saf Silahlı Kuvvetler örgütlenmesi değildir. Disiplinsiz bir esnaf güruhudur.”5 Aytekin’e göre ise: “Alternatif bir iktidar odağı olan ve yer yer halkla bütünleşmiş yeniçeri ocağının kaldırılması belki de bu anlamda Mahmut’un en kayda değer hamlesidir.”6 Gerçekten de Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması merkezileşme ve reformların uygulanması açısından kritik bir dönemeci ifade eder. Sayısı on binleri bulan, devletin kendi askeri yapısına karşı Sırplarla(1804)7 işbirliği yapmasına sebep olacak kadar etkili ve lonca örgütlenmesinin dayanağı olan gücün tasfiyesi, Osmanlı modernleşmesinde ciddi bir toplumsal direncin kaldırılması anlamı taşımaktadır.
Tanzimat’ta Batı Etkisi
Tanzimat öncesindeki kimi kritik siyasi uğrakların ve değişen toplumsal yapının kısa sayılacak bir yazıda bu kadar uzun verilmesinin temel sebebi; bugüne kadar Türkiye modernleşmesi üzerine yapılan “elitlerin zorlaması”, “dış güçlerin baskısı”, “bürokratların işi” ve “batı taklidi” gibi kalıplaşmış eleştirilerdi.
Peki, her şey tamam da modernleşme “Batılı” değil miydi? Bu soruya uzatmadan evet dememiz ve eklememiz gerekir; Biz de Batılıyız. Tıpkı Lenin’in Slavofil değil de Batılı sayılması kadar batılıyız.8 Bütün düşünsel birikimini Aydınlanma düşüncesinden alan hatta tercüme odasında doğan Türkiye aydını9 ve yenilikçileri, bu anlamda Batılıdır.
Avrupa Aydınlanma düşüncesinden etkilenen, siyasal ve ekonomik olarak bu sürece dâhil olan Osmanlı’nın ve toplumsal dinamiklerinin Batılı olmak dışında bir tercihi de yoktur. Hatta yeri olmamak ile birlikte Osmanlı kuruluşundan itibaren ne kadar Doğunun unsuru olduğu ayrı bir başlıktır.
“Batı taklitçisi” olma konusunda ise Metin Çulhaoğlu’nun söyledikleri yeterli olacaktır. “…Osmanlı, daha o dönemde bütünün parçası olarak ve onun belirleyiciliğinde kendi kapitalistleşme sürecine girmiştir. Düşünsel yaşam, siyaset ve devlet yönetimi (yeni kurumsallaşmalar dâhil) alanlarındaki gelişmeler ise, kaçınılmaz olarak, bulunduğu evrelerin ötesine geçmiştir.” ve “Bir ülkede önce Aydınlanmanın, sonra onun uzantılarından biri olan burjuva düşüncesinin, ancak ve ancak kapitalizmin o ülkedeki gelişmişliği ölçüsünde edinilip benimseneceği fikri tamamen indirgemecidir ve hiçbir gerçekliği yoktur.”10 19. yüzyıla gelindiğinde başta Avrupa merkezine yakın bölümler olmak üzere ticaret burjuvazisi ve kimi alanlarda sanayi burjuvazisi gelişmeye başlamıştır. Ancak Çulhaoğlu’nun da dediği gibi, “Batı” düşünce ve kurumların Osmanlı’ya gelişi, ekonomik gelişimin önünde olmuştur.
Fermandan Anayasaya
“Tanzimat, İmparatorluğun bütün 19. asır tarihini izah eden temel hadisedir.”11 İnalcık’ın böyle değerlendirmesinde kuşkusuz ki Tanzimat’ın toplumun bütün alanlarına ilişkin sözünün ve programının olmasından kaynaklıdır. Tanzimat fermanı ile başlayan ve anayasanın ilanına kadar olan siyasal gelişmelerin temelde dört ana hedef bulunur; devletin mekanizmalarının demokratikleşmesi, kanunlaştırma dalgası, hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve sekülerleşmedir.12
Tanzimat’ta yer alan vatandaşlık, vergi ve askerlik ile hükümlerin yanı sıra ilerleyen tarihlerde çıkarılan; Ceza Kanunu (1840-1851, 1858), Arazi Kanunnamesi(1858), Vilayet Kanunnamesi (1864) ve Tabiiyet-i Osmanlı Kanunu (1869) bu dört eğilimin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu kanunların, uygulamalarına ve içeriklerine ilişkin çok farklı tartışmalar olmasına rağmen Kanun-i Esasi’ye giden süreçte önemli basamaklar olduğu kabul edilmelidir. Özellikle toprak kapitalizminin gelişmesi ve mülkiyet haklarının genişlemesi bakımından Arazi Kanunnamesi, meclis tipi yönetim alışkanlıklarının gelişmesi ve Osmanlı’da Müslüman olmayan halkın yönetimin parçası olabilmesi açısından Vilayet Kanunu ve Osmanlı bünyesinde bulunan bütün unsurların eşitliğini kabul etmesi anlamında Tabiiyet-i Osmanlı Kanunu önemlidir. Anayasa’nın ilanına giden süreç, Yeni Osmanlılar ve sonrasındaki hareketler ile olan ilişkileri uzun ve başka bir tartışmanın konusudur.
Tanzimat ve Aydın
Tanzimat’taki temel ruh, çürüyen bir devletin modernleşerek yeniden kurulmasıdır. Bu sebeple Tanzimat’tan başlayarak Türkiye aydını ülkeyi kurtaracak dinamikleri aramış ve kendi gelişimini bu nesnellikte tamamlamıştır. “ Avrupa ve Rusya’da yıkmak için işe başlayan aydın Türkiye’de kurmak için doğdu”13 Türkiye aydınına düşen yıkarak kurmak değil kurarak yıkmak olmuştur. Osmanlı’dan modern Türkiye’ye uzanan yol, kurumları yıkmak ile değil yeni kurumlar oluşturmakla döşenmiştir. Tanzimat’a yöneltilen ikilik eleştirisinin temel kaynağı ise kuruculuk misyonunun ağırlığındandır. Türkiye gericiliğinin köklerinde ise bu kuruluşa olan düşmanlık vardır.
“Aydın düşmanlığı, bürokrasi düşmanlığı, Tanzimat düşmanlığı Türk gericiliğinin turnusol kâğıdıdır.”14 Türkiye gericiliğinin, Tanzimat’a çeşitli tezlerle bu kadar saldırmasının nedeni değişim karşısında duyduğu öfkedir. Onlara göre Osmanlı Devleti’nin yıkılmasının nedeni; bu yenilikçi hareketler ve Batı hayranlığıdır. Ancak gericilerin unuttuğu nokta; öve öve bitiremedikleri Osmanlı düzeninden geriye, çürüyen bir imparatorluğun hayalinin kaldığıdır. Osmanlının çözülüşüne ilişkin olarak ellerinde; “yeni kanunlar ve tedbirler yerine, bozuk düzen gösteren kanunların eski haline getirilmesi zaruri gören”15 Koçi Bey’in risalesinden başka bir çözüm yolu da yoktur. Bu yüzden Türkiye gericiliği, ülkenin modernleşme ile başlayan tarihsel birikimine dışsal ve yabancıdır. Bu ülkede kendilerine buldukları kök ise çökmüş bir imparatorluğun mitidir.
Türkiye sağının aydın düşmanlığı söz konusu olduğunda derinlikli tezler ortaya atmaya gerek yoktur. “Türk aydının ceddi para alan, devletin beslediği bir tabakadan başka bir şey değildir”16 ve “tahsilatları kesilen bu ‘devrimciler’ kolayca birbirlerine düşer”17 İsmet Özel’in dedikleri bunu açıklar niteliktedir. Türkiye gericileri, Tanzimat’ın yarattığı her şeye hınçla düşmandır.
Özel’in maaş üzerinden yaptığı bu düşmanlığa bir parantez açmak gerekir. İnalcık’ın da dediği gibi “Tanzimat devri bürokrasinin devri olacaktır.”18 Tarihsel süreçte Türkiye aydını, modernleşen kurumlarda, en başta eğitim yolu ile gelişmektedir. Bu anlamda aydının, bürokrasi içerinde toplumsallaşması anormal ve hastalıklı bir durum değildir. Özellikle akademi çevrelerinde çokça rağbet gören “ bürokratik elit zorlaması”19 tezi, salt bu temele dayanmaktadır.
Kökümüzde Tanzimat Var
Türkiye gericiliğinin, anti-komünist karakterini de yine Tanzimat düşmanlığında aramak gerekir. “Türkiye gericiliği, Türk ilericiliğinin hep başlangıcına hücum etmiştir.”20 Anti-komünizmi, Tanzimat düşmanlığına kadar götüren Türkiye gericiliği; Türkiye’de sosyalist hareketin köklerini ve gelişimini, ülkedeki modernleşme hamlelerinde aramıştır. Ve bu anlamda doğru da yapmıştır. Türkiye ilericiliğinin kökü I. Aydınlanma Dalgası olan Tanzimat’tan başlar.
Küçük, Aydın Üzerine Tezler 2’de Erol Güngör’den aktardığı satırlarda, Güngör’ün inkılapçılarla Marksistlerin benzerliklerine ve son on beş yıl içerisinde de inkılapçı kitlelerin Marksist cereyan karşısında eridikleri tezine işaret eder.21 “Çok sonraları sosyalizm kılığını benimseyecek olan Avrupacılık”22 benzer bir tezin Özel’de de olduğu görülmektedir. Türkiye sosyalist hareketinin toplumsallaşmaya başladığı dönemden sonrasına denk gelen bu tezler, istemeden de olsa bizim adımıza bir gerçekliği göstermektedir. Devrim Çetinocak’ın belirttiği gibi: 1960’lar Türkiye modernleşme tarihinde dördüncü büyük atılım denemesidir ve kendisinden önce gelenlerin hem ardılı hem de radikal bir eleştirisidir.23 Türkiye modernleşmesinin bir de bu yönüyle düşünülmesi notunu düşerek daha uzun tartışmaları önümüzdeki aylarda ortaya çıkacak çalışmalara bırakalım.
Dipnot
- Gökhan Atılgan, Cenk Saraçoğlu, Ateş Uslu(Yay. Haz.), Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Siyasal Hayat, Yordam Yayınları, 2015 içinde Atilla Aytekin, “Kapitalistleşme ve Merkezileşme Kavşağında” s.39-88 s.62
- Atilla Aytekin, a.g.e, s.53
- Yalçın Küçük, Türkiye Üzerine Tezler 2, Tekin Yayınevi, İstanbul s.24
- Burada kast edilen idari sınırlar değil iç ve dış siyasal gelişmelerin belirsizleşmesidir.
- Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler 1, Tekin Yayınevi, İstanbul, s. 18
- Atilla Aytekin, a.g.e, s.61
- Halil İnalcık, Mehmet Seyitdanlıoğlu (Der.), Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 2015 içinde Halil İnalcık “Tanzimat Nedir ?” s.29-57, s.37
- Metin Çulhaoğlu,” Biz batılıyız…Nokta” İlerihaber, https://ilerihaber.org/yazar/biz-batiliyiz-nokta-64487.html
- Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler 1, s. 429
- Metin Çulhaoğlu, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Modernleşme Elitlerin Zorlaması Mı?”, Gelenek S.117 (2012), https://gelenek.org/osmanlidan-cumhuriyete-modernlesme-elitlerin-zorlama-si-mi/
- Halil İnalcık,” Tanzimat Nedir ?” s.32
- Atilla Aytekin, a.g.e, s.62
- Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler 2, Tekin Yayınevi, İstanbul, s. 560
- Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler 2, s. 590
- Halil İnalcık, Mehmet Seyitdanlıoğlu (Der.), Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 2015 içinde Enver Ziya Karal “Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nda Batının Etkisi” s.111-132, s.117
- Murat Belge (Yay. Yön), Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, İstanbul içinde “ Tanzimatın Getirdiği ‘Aydın’ “ İsmet Özel s, 61-66 s.62
- İsmet Özel, a.g.e s. 63
- Halil İnalcık, Mehmet Seyitdanlıoğlu (Der.), Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 2015 içinde Halil İnalcık “Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu ” s.89-110, s.104
- Daha detaylı bir tartışma için bkz. Zozan Baran “Türkiye Tarih Yazımında Gerçekler ve Mitler” Yeni Yazılar, S.9 (2015)
- Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler 2, s. 589
- Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler 2, s. 592
- İsmet Özel, a.g.e s. 65
- Devrim Çetinocak, “60’ları Yerli Yerine Oturmak “, Yeni Yazılar, S.16 (2019) s.14-16. s.16