Sandıktan Çıkan Soru: AKP’nin Kaybı Sağın Zaferi mi Olacak?

AKP’nin fikri, siyasi programı, Türkiye anlayışı siyasal alanı bütünüyle kavramış; onu iktidara getiren kuvvetten bağımsız bir güce dönüşmüştür. AKP tarzı siyaset, artık AKP’nin kendisi olmaksızın da varlığını sürdürebilecek bir maddi gerçeklik haline gelmiştir. Seçim sonuçları her şeyden önce bunun kanıtlanması olarak okunmalıdır.

AKP’nin siyasi karakterini kısaca üç başlıkta tanımlamak mümkün: Piyasacılık, gericilik ve emperyalizme bağımlılık. İktidara geldiği günden itibaren kamu mallarının sermaye tarafından yağmalanması sürecini organize eden AKP, laikliği ve Cumhuriyet’i ortadan kaldırmış, Türkiye’yi birçok kirli emperyalist operasyonun tetikçisi haline getirmişti. Seçim sürecine girerken ‘muhalefet’ bu duruma köklü bir eleştiri getirmek bir yana süreci aynen devam ettirmeye niyetli olduğunu ilan etmişti. Yani “AKP’ye karşı olduğunu iddia edenler, giderek ona benzemiş; AKP’nin çizdiği sınırlara kendini hapsettikçe AKP’leşmiştir. İşte bu nedenle seçimler daha henüz yapılmadan kaybedilmiştir”1

Siyasi parti ya da çete olarak AKP

Peki o zaman seçim sonrası kopan bunca tantana niye diye sorabilir okuyucular haklı olarak. Hemen ardından da AKP’de oluşan panik, mazbata krizi ve saymakla bitmeyecek onlarca gelişmenin sonucunda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptal ettirilmesi örnek verilebilir. Fakat burada unutulmaması gereken konu AKP’lileşmiş bir siyasal düzlemin dahi AKP’nin kendisi ile bir ve aynı şey olmadığıdır. AKP’nin kendisinin güç ve konum kaybetmesi en hafif tabiri ile bir değişimdir ve tüm değişimler sancılı olurlar. Hele bir de güç kaybeden, mali olarak beslenme kanallarının önemli bir bölümünün kaynağı olan bir konumu yitiren bir çeteyse işte tam da bugün olanlar gerçekleşirler.

AKP iki temel niteliğe sahip bir ‘şey’dir: Siyasi parti ve çete. Siyasi parti tüm bu yaşananlara karşın hala başarılıdır ve hakim siyasal alanı kendisine benzetmeyi becermiştir. Toplumda ortaya çıkan öfkenin odaklandığı asıl nokta olan çete ise, reisinin tüm çabalarına rağmen seçimlerin kaybedenidir.

Kendi çıkardığı Kanun Hükmünde Kararname’leri bahane ederek temel haklardan olan seçme ve seçilme hakkını gasp etmeye çalışan bu çetedir. Mazbata krizini körükleyen, kendi yaptığı hileleri muhalefete yıkmak için polislerini ev ev gezdiren bu çetedir. Murdar ilan ettiği seçimleri yeniletmeye kâr-zarar hesabına göre karar veren de, pelikancısı şucusu bucusu diye ayırt etmeye gerek yok, bir bütün olarak bu çetedir.

Toplumun bu çeteye öfkelenmesi yerindedir. Ondan kurtulmak için ortaya konan halk iradesi vazgeçilmez derecede değerlidir. Çetenin güç kaybetmesinin yarattığı mutluluk önemlidir. Ancak unutulmaması gereken bu çetenin zerk ettiği zehrin, yani siyaset tarzının Türkiye’deki hakimiyetinden henüz hiçbir şey kaybetmediğidir. Çete ortadan kaldırılsa bile, onun zorla kabul ettirdiği siyasal hatla hesaplaşılmaması; benzer bir çetenin bu sefer başka bir isimle ve kadrolarla ülkenin başına bela olmasının da önünü açacaktır.

“Çivi çiviyi söker” anlayışı reddedilmeli, AKP çetesine karşı biriken öfke AKP siyasetine karşı da dikilmeli; cephe bir bütün olarak kurulmalıdır. AKP’nin tüm yönleri ile hesaplaşma mücadelesi önümüzdeki dönemin parolası haline gelmelidir.

Sağcılığın başarısı

AKP’nin sağcılığını örnek alarak onun yerini almaya yönelik strateji, uzun yıllardır CHP’nin temel yönelimi haline gelmiş durumda. Sol adına sağcılık yapmanın yaratacağı tahribat bir yana, bu yönelimin kısa vadede gerçekten de başarılı olup olmadığı da epey tartışmalı aslında.

Paylaştığımız tablo 2014 yerel seçimlerinde AKP’nin ya da MHP’nin kazandığı büyükşehirlerdeki son üç oylamanın sonuçlarına ait. Elbette daha detaylı araştırmalara dayanarak farklı değerlendirmeler yapmak mümkün. Ancak biz ilk bakışta görünene odaklanacağız. Anayasa referandumu baz alındığında son yerel seçimlerde beş şehrin tamamında CHP’nin oylarının hayır oylarından daha az olduğu görülürken; 2018 genel seçimlerine referansla ise biri hariç tümünde İnce’nin Akşener’in ve Demirtaş’ın oy toplamının altına düşüldüğü söylenebilir. Yerel seçimlere referandumda hayır diyen CHP ve İYİP’in ittifak haline girdiği, HDP’nin ise bu şehirlerde aday çıkarmayıp CHP’yi desteklediği düşünülürse sağcılığın AKP tabanından ekstra bir oy kayması sağlamadığı sonucuna varılabilir. Önceki oyların önemli bir bölümünü konsolide etmenin de başlı başına bir başarı olduğunu iddia edenler de çıkabilir tabi ki. Ancak bu durumun ne kadarının muhalefetin başarısı, ne kadarının AKP’nin saldırgan tutumunun doğrudan bir sonucu olduğu tartışmalıdır. Ülkenin içinde bulunduğu ve emekçilerin son bir yıldır çok daha şiddetli bir biçimde hissetmeye başladığı ekonomik kriz de hesaba katıldığında AKP’nin karşısına sağcılıkla çıkmanın başarıyı getirdiğini iddia etmek pek de gerçekçi olmayacaktır.

Fakat siyasal süreçler kimi zaman bu kadar basitçe görünebilecek bir gerçeğin dahi ötesinde bir sadeliğe sahip olurlar. Geçmişte ne olursa olsun, kim ne derse desin, seçim yarışı kazanılmıştır. Ve kazanan at da seçim yarışına sağcı bir reçete ile hazırlanmıştır. ‘Başarı’; çetenin dayatmış olduğu siyasal hat kabullenildiğinde, yalnızca çeteyi geriletmeye odaklanıldığında gelmiştir. Çetenin güç kaybı ne kadar olumluysa, zaferin sağcılık hanesine yazılması da o kadar olumsuzdur. İşte bu yüzden çetenin yarattığı tahribatın hesabının sorulması ve rantçı politikalara bütünüyle son verilmesi mücadelesi sol açısından hayati bir önem taşıyor.

“Oylarıyla AKP’yi gönderenler bu başlıkların takipçisi olmalı, AKP zihniyetinin başka bir biçimde devam etmesine izin vermemelidir. Eğer halk sıkı bir takip yürütmez ise yeni belediye başkanlarının iktidarın tehditlerine aldırmayacağı ya da rant paylaşımı tekliflerini reddedeceği asla beklenemez.”2

Özetle, AKP’nin güç kaybının gerçek nedeni onun karşısına sağcılık ile çıkılmasının bir sonucu değilse bile; bahsedilen güç kaybı karşısında kendisine çok benzeyen bir sağcılık varken yaşanmıştır. Bu durum, muhalif toplumsallıkta ister istemez sağcılığın prestij kazanması sonucunu doğuracaktır. Sosyalistlerin önümüzdeki dönem mücadele başlıklarından bir tanesi de AKP tarzı siyasetin barikatın beri tarafında kalıcılaşmasını engellemektir.

Suriyeli mülteciler

Siyasal düzlemin sağcılaşmasına ilişkin önemli bir başka başlık da Suriyeli mülteciler konusu. AKP iktidarının büyük suçlarından bir tanesi de Türkiye’yi Suriye’ye yönelik emperyalist gerici müdahalenin bir icracısı olarak konumlandırması olmuştu. Hikayenin sonunu biliyoruz. Emperyalist savaş Suriye halkı tarafından püskürtülse de milyonlarca insan ülkelerinden kaçmak zorunda kalmış, mülteci konumuna düşmüştü. Bu mültecilerin önemli bir bölümü de Türkiye’de yaşıyor.

Emekçilere saldırıların yoğunlaştığı herhangi bir kapitalist ülkede olması beklendiği üzere ülkede yaşanan sorunların önemli bir bölümü mültecilerin üzerine yıkılıyor Türkiye’de de. Patronların neden olduğu kriz ve İktidarın yol açtığı tüm belalar, baş edilmesi kolay olan Suriyelilere yükleniyor. ‘Muhalefet’ ise, ortaya çıkan ırkçı tepkileri oya dönüştürme hesabıyla düşmanlığı körüklemekle meşgul. Yalnızca Bolu’nun bunu açıktan yapan yeni belediye başkanından bahsetmiyoruz. En ‘hümanist’ gerekçelerle Suriyelilerin geri gönderilmesini savunanlar da dahil bu düşmanlaştırıcı anlayışı körüklüyorlar. Gerçeği saklamanın kimseye faydası yok. Türkiye’ye sığınan Suriyeliler, Türkiye sermaye sınıfı açısından kriz dönemini kurtaracak ucuz ve güvencesiz emek gücü olarak iş görüyorlar ve görmeye de devam edecekler. Hem emek maliyetini düşürecek, hem de burjuva düzeni nedeni ile işsiz kalan emekçilere gösterilecek düşman işlevi görecekler. Yani Suriyelilerin bir yere gideceği falan yok. Türkiye’deler ve Türkiye’de kalacaklar.

Sol adına yapılan siyasetin sağcılaşması patronların suçlarının mülteciler üzerinden örtülmesine yarayacak, ya da bazılarının anladığı dilden söyleyecek olursak onları gelecekte sağın oy deposuna dönüştürecek. Sosyalist siyasetin ortaya koyması gereken dayanışmacı pratik ise Suriyeli mültecilerin Türkiye’de önemli bir devrimci emek dinamiği olarak değer kazanmasını sağlayabilir.

Kitleler ve sosyalistler

AKP’nin siyasi olarak kazandığı, örgütsel olarak kaybettiği bir süreçten bahsediyoruz. Haliyle AKP’ye karşı olan halk kitlelerinin bakış açısı ve davranışlarının bu süreçten etkilenmemesi düşünülemez. Önümüzdeki dönem ‘kitleler neylerse güzel eyler’ ya da ‘kitlelerden bize ne biz doğru bildiğimizi okuruz’ anlayışlarında somutlanabilecek tüm zaafların açık olarak kendisini gösterdiği bir süreç olacak. Çetenin zayıflamasının yarattığı motivasyon ile yerine gelenin yaratacağı hayal kırıklığı arasında sıkışanlara ‘aynen böyle devam’ etmelerini ya da ‘yaptığınız her şey yanlıştı’ diyerek seslenmenin herhangi bir anlamı olmayacak. Kitle kuyrukçuluğun ya da kitleden kaçışın herhangi bir işe yaramadığı çok daha net anlaşılacak.

Sosyalistler gözünü AKP siyasetinin ve örgütünün kaderi arasında ortaya çıkan bakışımsızlığa dikmeli; halk kitlelerinin çeteyi göndermekteki kararlılığını, yeni bir ülkeyi, Sosyalist Türkiye’yi kurma kararlığına dönüştürmeyi hedeflemelidir. AKP’nin kaybının sağın zaferine dönüşmemesinin tek yolu budur.

Gerçek bir umut ancak gerçek bir hedefle kitleleri sarabilecektir.

Dipnot

  1. Biz Seçimimizi Çoktan Yaptık: Yarını Kuracağız!, Fikir Kulüpleri Federasyonu, 21 Mart 2019,https://fkf.org.tr/biz-secimimizi-coktan-yaptik-yarini-kuracagiz/
  2. Seçim Değerlendirmesi, Fikir Kulüpleri Federasyonu, https://fkf.org.tr/fkfden-secim-degerlendirmesi/