Brezilya’nın Ultra-Aşırı Siyaseti*

Bolsonarizmin özü, bugün Brezilya’nın PT (Partido dos Trabalhadores – İşçi Partisi) ve Lula imajında somutlaşmış olan, ortada sosyalist devrim tehdidi olmamasına rağmen, örgütlü işçi sınıfına yönelik nefrettir.

Brezilya’da bu hafta sonu yapılan seçimlerde demokrasinin kendisi tehlikedir. Aşırı sağcı Jair Bolsonaro, ilk tur seçimlerini 10 puan farkla önde götürmektedir. İki turlu seçimin ikinci kısmına dair yapılan simülasyonda ise, seçim Balsonora ve İşçi Partisi adayı, eski başkan Lula’nın halefi, Fernando Haddad arasında kafa kafaya gitmektedir. Bu durum, dünyayı çevreleyen “popülist dalganın” bir başka örneğine benzese de, esasen daha vahimdir.

Gerek Brezilya’daki yerli medya gerekse Financial Times’ın aralarında olduğu yabancı gazeteler, seçimleri “en soldaki ve sağdaki popülist adaylar arasında bir yarışma” olarak ifade etmeye çalıştılar. Fakat bu iki aday arasında herhangi bir denklik resmetmek oldukça yanıltıcıdır.

Sao Paulo’nun Belediye Başkanı olan Haddad başkanlığı döneminde yaptığı bisiklet yollarıyla bilinirken, Bolsonaro ise işkenceyi savunmasıyla bilinir. 2016 yılında Haddad Bloomberg Yardımseverlik “Belediye Başkanları Yarışması” ödülünü kazandı. Bolsonaro ise geçtiğimiz günlerdeki seçim kampanyası sırasında İşçi Partisi taraftarlarını silahıyla tehdit etti ve kazananı olmadığı herhangi bir seçim sonucuna saygı göstermeyeceği iddia edildi.

Ve yine, Brezilya’nın ilei gelenleri tarafsız kalmak için bu sahte denkliğe güveniyorlar. Aslında birçok kişi İşçi Partisi’ne (PT) uygun bir alternatif olarak Bolsonaro’yu destekliyor. Orta ve üst sınıflar, merkez-sol PT’ye olan nefretle antipetismo1 o kadar körleşiyor ki, otoriterlikle oyun oyuyorlar. Bu tıpkı Hillary ve Macron seçmenlerinin Trump veya Le Pen’i desteklemesine benzer. Brezilya reali muhtemel bir Bolsonaro başkanlığı gibi dolar karşısında yükseltmektedir. Bir yılda milyarlarca ciro yapan büyük pazarların ve giyim perakendecileri, lüks restoran ve otel sahiplerinin yaptıkları gibi Bolsonaro’ya destek çıkmaktadır.

Dolayısıyla Bolsonaro’nun “faşist” olup olmadığı noktasında Brezilya solunda bir tartışma ortaya çıkmıştır. Bolsonaro ırkçı, kadın düşmanı, homofobik ve şiddet yanlısı olabilir; ancak, siyaset bilimci Pablo Ortellado’nun da bir gazetedeki köşe yazasında belirttiği gibi, neoliberal ekonomik önerileri onu faşist yapmaz. Bunun yerine, muhafazakar bir kültür savaşçısı olarak anlaşılmalıdır. Bolsonaro’nun desteğinin çoğunun Hristiyan Evanjelistlerden geldiği ve yine onun klavye ordusunun “kültürel Marksizme” karşı sövüp saymayı sevdiği de doğrudur. Fakat bu “Bolsonarizm”in varsayılan özü değildir.

Savaşlar arası faşizmin şirketçi, milliyetçi ekonomik politikaları konjonktüreldir. Önemli olan, sınıf egemenliği sorunudur. Bugünkü dönemde ise neo-faşizm de aşırı neo-liberalizm yoluyla tahakküm arayışına girebilir. Öyle ki, Bolsonaro’nun baş ekonomik danışmanı “Chicago Boy”2 Paulo Guedes, “her şeyi özelleştirmek istiyor” istiyor. Dahası, Bolsonaro muhafazakar milliyetçiliğin ve bu muhafazakar milliyetçiliğin ataerkil, beyaz, heteronormatif, hiyerarşik ve homojen toplum vizyonunun ötesinde bir şey önermektedir.

Bolsonarizmin özü, bugün Brezilya’nın PT ve Lula imajında somutlaşan, ortada sosyalist devrim olmamasına rağmen, örgütlü işçi sınıfına yönelik nefrettir. Faşizm, temelinde işçi sınıfını sadece yenmekle kalmayıp yok etmekten ibaret olan radikal bir burjuva çözümdür; Ultra/aşırı-siyaset olarak bilenen budur. Bu, toplumda çözülemez bir çatışa var olduğunu; tek çözümünde düşmanın imhası olduğunu varsaymaktadır. Yine de, öyle bile olsa, Bolsonaro yeterli bir siyasi araçtan yoksun olabilir. Zira partisi zayıf, destekçilerinin çoğu PT’den nefret etmekte ve/veya onun destekçileri faşist değil, evanjelik muhafazakarlardır. Bununla birlikte, Bolsonaro’nun çevresi fikirlerini paylaşan en üst seviyede bulunan askeri subaylarla çevrilidir. O kazanırsa, onlar iktidarda olacaklar. Kaybederse üst üste beşinci PT zaferine tahammül etmeyebilirler.

Çeviri: Cem Özgür

Dipnot

  1. Antipetismo ( Petismo: İşçi Partisi üyesi) kavramı Brezilya İşçi Partisi’ne karşıtlığı tanımlamak için kullanılmaktadır.
  2. Chicago Boys ( Şikago Oğlanları/Şikago Çetesi): 1955-1963 yılları arasında Chicago Üniversitesi’nde Milton Friedman’ın öğrencileri olarak doktoralarını yapan ve daha sonrasında ülkelerinde ve bulundukları kurumlarda neoliberal ekonomi politikasının uygulanması için çalışan gruba verilen addır.