Ama insan özü, tek tek her bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir. Bu öz, aslında toplumsal ilişkiler bütünüdür.
Karl Marx, Friedrich Engels – Alman İdeolojisi
Doğa bilimlerine yönelik tartışmalarda insanların genel eğilimleri, bilimsel gözlem ve incelemeler üzerine inşa edilmiş önermelerin hepsini mutlak gerçek kabul etme yönünde. Oysaki bilimsel metotlar maddenin doğasına dair herkes için geçerli bir takım verilere ulaşmamızı sağlasa da; bu verilerin birbirleri ile nasıl ilişkilendirildikleri ve bu verilerden ne gibi sonuçların çıkartıldığı bilim üreticilerinin dünyaya ve doğaya dair düşüncelerinin, yani bu insanların ideolojik konumlarının etkisine önemli ölçüde açık. Bu önermenin kendisi bilimsel bilgiyi değersizleştirerek bilim dışı bir takım ideolojileri aklamayı, bilimi dünyayı anlamanın “yalnızca bir yolu” olarak sunmanın bir yöntemi olarak anlaşılmamalı. Aksine bilim somut verilere dayanan doğası ideolojik etkilere açık olan yorum ve değerlendirmelerin, yine somut verilere dayanarak ve rasyonaliteye dayalı bir biçimde eleştiriye ve yenilenmeye açık konuma getirir. Yani bilim dünyaya dair düşünceleri gerçeklikle uyumlu olma mecburiyetine tabi kılarak rasyonel insanın düşünceler dünyasına egemen olmasını sağlar.
Toplumsal düzenlerin sürekliliği sadece o düzene ait kurumların güçleri ile sağlanmaz, hatta bir düzenin devamlılığını sağlamak adına aygıtlarına ve bunların gücüne dayanmak durumunda kalması büyük ölçekli siyasi krizlerin ortak özelliklerinden birisidir. Düzenin sürekliliği, düzenin varlığının “doğal” ve herkes açısından yararlı olduğu düşüncesi ile yakından ilişkilidir. İçinde bulunulan koşulların engellenemez bir gelişmenin doğal bir sonucu olduğuna dair kanı başka olasılıkları imkânsızlaştırdığı ölçüde var olanı da tek olası toplumsal düzen mertebesine yükseltir. Bahsedilen olumlamanın etkili olabilmesi için toplumun düşünceler dünyasını besleyen önemli kanalların hepsini kapsaması gerekir. Her zaman bir öznenin kontrolünde ve bir plan doğrultusunda işlemesi gerekmeyen bu süreç bütün olası düşünsel kanallarda kendi tezlerinin bir izdüşümünü yaratır.
Biyoloji bilimi ve genetik disiplini ile ilgili bir yazının böyle bir başlangıca sahip olması, okurlarda bir dizge hatası sonucunda bu başlığın altına yanlış bir yazının basıldığına dair bir şüphe uyandırmış olabilir. Genlerimizden İbaret Değiliz’in özgün ve önemli bir kitap olmasına sebebiyet veren şey ise yukarıdaki paragraflarda yer alan toplumsal tartışmaları, genetik ve kalıtım alanında kamuoyu tarafından doğru olarak kabul edilen bir takım önermelerin tartışmasıyla ilişkilendiriyor oluşu.
Bilim, maddenin doğasını inceleyen ve açıklayan uğraş olması gerekçesiyle, modern toplumların düşünsel dünyalarındaki en fazla ağırlığa sahip olan olgulardan bir tanesi. Bu sebeple insanların düşünce dünyaları üzerinde etki sahibi olmayı hedefleyen bir düşünce sisteminin kendini bilimle ilişkilendirmesi bir gereklilik. Ötesinde daha öncede belirttiğimiz gibi bir insan eylemi olarak bilimin, üreticilerinin hayata ve dünyaya dair daha önceden kurmuş oldukları ilişkilenimlerin etkisinden bağımsız olması beklenemez. Dolayısıyla bilimin karakterine dair bütün tartışmalar bilimin de “bilincin gerçeklikle bir noktada tam tamına örtüşmesini sağlayacak bir erek değil, her türlü ideolojik üretimin girdisi”1 olduğu bilgisiyle sağlıklı bir biçimde yürütülebilir.
Genlerimizden İbaret Değiliz’in de yapmaya çalıştığı şey sıklıkla insanın bencilliği ve rekabetçiliğinin doğal açıklaması olarak gündeme gelen genetik biliminin toplumla ve siyaset ile ilişkisini kurmak. Yazarla bu arayışlarında gayet açıkgözlü davranıyor ve daha kitabın ilk bölümünde tezlerine şu şekilde yer veriyorlar : “Mesele, biyolojik deterministlerin bir anlamda naif siyasi ve toplumsal düşünürler olmalarından ibaret değil. Anlaşılması gereken, tüm o tarafsızlık ve nesnellik iddialarına rağmen, aslında bilimin “salt” insan siyasetinin ötesinde olmadığı ve olmayacağıdır.2”yukarıda söz edilen kapitalizmin insanını olmayan biyoloji yaklaşımı da bir tarihsel dönemin ürünüdür ve o dönemin toplumsal tartışmaları ile ilişkisi içerisinde anlaşılabilir.3 Yazarlar tarafından Yeni Sağ’ın yükseliş dönemi olarak tarih edilen 70’li yılların kapitalizm yanlısı ideolojik formasyonu kendisini biyoloji içerinde yeniden üretmiş bu doğrultuda politik işlevleri çok yüksek bir takım tezleri aslen çok eski önermeler ile gündeme taşımıştır.
Sınıflı toplumların sözde biyolojik kökeninden, IQ mitine hatta ataerkil toplumların olası genetik arka planına kadar farklı alanlara eğilen kitabın bütün bölümlerini hakkıyla inceleme olanağımız bulunmuyor. Kaldı ki böyle bir uğraş Genlerimizden İbaret Değiliz’i tanıtmaya ve doğa bilimlerinin eşitsizliklerin meşrulaştırılmasına alet edilmesine karşı çıkanlar için önemini vurgulamaya çalışan bu yazının kapsamını ziyadesiyle aşıyor. Bu sebeple burada Genlerimizden İbaret Değiliz’in bütün tartışmalarını kuşatan iki başlığa odaklanacağız: Sınıflılık ve toplumsal ayrışmayı normalleştiren bu önermeler genetik ile nasıl ilişkilendiriliyor? Genetik ile ilişkilendirilen bu önermelerin politik çıktısı ne oluyor?
Bahsettiğimiz açıkça sağcı önermelerin bilimsel bir kisveye bürünmeleri, bilginin ve bilimin doğasına eklektik bir yaklaşımla doğrudan ilişkilere sahip. Yazarlar tarafından “indirgemecilik” olarak tarif edilen bu felsefi pozisyon bir şeyin özünü anlamakta parçaya bütün karşısında bir öncelik tanır. “Daha kapsamlı ifade edecek olursak indirgemeciler karmaşık bütünlerin –örneğin moleküllerin veya toplumların- özelliklerini, o molekülleri veya toplumları oluşturan birimlerle açıklamaya çalışır… Başka bir değişle, indirgemecilik, bu birimlerin oluşturduğu bütünü ontolojik olarak incelediğini iddia eder. Yani birimler ve bu birimlerin özellikleri, bütünden önce var olur ve birimlerden bütüne uzanan bir nesnellik zinciri söz konusudur.”4 Bu düşünsel model insanı, içinde bulunduğu toplumun tarihsel gelişim seviyesi, kültürü ve o toplumdaki sınıfsal ve siyasal mücadelelerle insan biyolojisinin etkileşiminde özelliklerini kazanan kompleks bir olgu olarak değil; insan kategorisinin içerisinde bulunana bir takım özelliklerin yine içsel dengelerinde arar. İnsanın içsel dengeleri dediğimizde kutsal bir ruhsal bahsetmeyeceksek, bu içsel özelliklerin aktarılmasını sağlayan bir mekanizma olmalıdır. İşte bu noktada genetik adeta maddeden bir ruh olarak gündem edilir.
Yukarıda tarif edilen yaklaşım kabul edilecek olursa günümüzün insanı tarihi ve dönemi aşan bir süreklilik kazanır. Bu önermenin toplumun herhangi bir alanında köklü değişimleri olanaksız olarak algılatan yapısı ve politik çıktıları açıklama gerektirmeyecek kadar sadedir. “Çoğu insan tarafından görülemeyen gerçek şu: Eğer biyolojik belirlenim kabul edilirse, herhangi bir şeyi değiştirme ihtiyacı ortadan kalkar çünkü gereklilik kapsamına giren şey, adalet kapsamının dışındadır. Adaletin söz konusu olabilmesi için seçenek gereklidir… Zaten biyolojik determinizmin bu kadar ilgi görmesinin nedeni, tam da bu her şeyi aklayabilme potansiyelidir. Erkekler kadınlara hükmediyorsa, öyle yapmak zorunda oldukları içindir. İşverenler işçileri sömürüyorsa, bu da evrimin neden olduğu girişimci genler yüzündendir. Birbirimizi savaşlarda öldürüyorsak; bölgecilik, yabancı düşmanlığı, kabilecilik ve saldırganlık genlerimizin baskısı nedeniyledir. Böyle bir teori, bozulmuş bir toplumsal örgütlenmeyi “serbest piyasanın genetik savunma” ile savunan ideologların elinde güçlü bir silaha dönüşebilir.”5
Genlerimizden İbaret Değiliz’in yazılmasının üzerinden neredeyse 40 sene geçmiş. Geçen seneler içerisinde biyoloji alanının inanılmaz derecede geliştiği tartışma götürmez bir gerçek. Bu yüzden kitabın sunduğu bilimsel verilerin güncelliğini yitirdiği, çoğu verinin yeni jenerasyon DNA analizi yöntemleri gibi teknik gelişmeler ve insan genomunun dizgisinin öğrenilmesi gibi bilimsel kırılmaların öncesine ait olduğu unutulmamalı. Akıllarda tutulması gereken bir diğer gerçek ise Genlerimizden İbaret Değiliz’in felsefi ve bilimsel önermelerini zayıflatmadığı aksine kuvvetlendirdiği gerçeği. İnsan Genom Projesi’nin insanın doğasını çözmek bir kenarda dursun bütün hastalıkların çözümlerini bulmak gibi nispeten daha sıradan önermelerin bile gerçekliğe dönüşmedi. “ Alternative splicing” ve protein ekspresyonu alanında edindiğimiz bilgiler her genin tek bir özelliğin –yani tek bir proteinin- bilgisini sakladığı iddiasını yalanladığı ve tekil genlerin bile hücresel kontekste özelliklerini kazandığını ifade ettiği bir dönemde biyolojik determinist düşünce gerçek bir bunalım içerinde. Bu düşüncenin ve tarafları olduğu toplumsal siyasi düzenin karşıtlarının ise özellikle insan doğasını içeren bir alanda ideolojik bir basıncı uygulamaları gerekiyor. Böylesi bir görevin yerine getirilmedi adına Genlerimizden İbaret Değiliz öncül bir eser olma özelliğini hala devam ettiriyor.
Dipnot
- ÇULHAOĞLU, Metin, Binyılın Eşiğinde Marksizm ve Türkiye Solu, YGS Yayınları, Birinci Baskı, 2002, sf. 157
- LEWONTİN, ROSE, KAMİN, Genlerimizden İbaret Değiliz: Biyoloji, İdeoloji ve İnsan Doğası, Yordam Yayınları, Birinci Baskı, 2018, sf. 27
- ”Bu bakımdan ahlak, din, metafizik ve ideolojinin tüm geri alan kısmı ve bunları tekabül eden bilinç biçimleri, artık o özerk görünümlerini yitirirler. Bunların tarihi yoktur; tersine maddi üretimlerini ve karşılıklı maddi ilişkilerini (Verkehr) geliştiren insanlar, kendilerine özgü olan bu gerçek ile birlikte hem düşüncelerini, hem de düşüncelerinin ürünlerini değiştirirler.” MARX, ENGELS, Alman İdeolojisi, Sol Yayınnları, 7. Baskı, 2010, sf 45-46
- LEWONTİN, ROSE, KAMİN, a.g.e., sf. 24
- LEWONTİN, ROSE, KAMİN, a.g.e., sf. 310