Yuvarlak Masa: Üniversitelerde Neler Oluyor?

Hoş geldiniz arkadaşlar. Önce “daha az politik” bir soruyla başlayalım. 2016’daki darbe girişimi ve sonrasında kesintisiz devam eden Olağanüstü Hal rejiminden en çok etkilenen kurumlardan biri üniversiteler oldu. Üniversitelerdeki siyasi ortam ve gençlik mücadelesinden önce üniversite eğitiminde bunun etkileri ne kadar hissediliyor? İlkokul ve lisedeki müfredat değişikliklerine benzer bir darbenin varlığından üniversitelerde de söz edebilir miyiz?

Ufuk Çavdar: Üniversite eğitimi zaten çok uzun bir süredir olması gerektiği gibi değil. Eğitim, gendiğin üniversitelerde halkına faydalı üretim yapabileceği şekilde değil; büyük sermaye sahiplerinin çalıştırabileceği, sömürebileceği ucuz iş gücü oluşturacak şekilde düzenleniyor. Doğal olarak öğrenciler eğitilirken de üretim yapsın, düşünsün diye değil; sömürülebilsin, hak ettiği ücretin çok altına çalışsın diye eğitiliyor. Bir de tüm bu tablonun üstüne, bu çürümüşlüğü reddeden ilerici hocalarımızın ihraç edilmesiyle üniversitelerde akademi nezdinde bilimin sesinin neredeyse hiç kalmadığını, bu sesin yerini gericiliğin aldığını söyleyebiliriz. Rektör atamalarının doğrudan Cumhurbaşkanına bağlanması gibi değişikliklerle de birlikte Üniversite içerisindeki baskınında doğrusal olarak arttığı ve muhalif fikirlerin yok edilmeye çalışıldığı bir süreci yarattı OHAL. Yani aslında bu dönüşüm uzun bir süredir devam ediyor. OHAL koşullarında bu dönüşümü gerçekleştirmek üzere daha hızlı adımlar atıldığını söyleye biliriz. İşlevsizleştirilmiş, prestijini yitirmiş, bilimden uzak, gericilikle ve piyasaya entegre olmuş bir üniversite kurumu oluşturulmaya çalışılıyor.

Şevket Çavuşoğlu: Ufuk’un özetlediği gibi üniversite eğitimi konusunda çok yoğun bir gerileme söz konusu. Hocalarımızın uzmanlaştıkları alanlar, bu alanlarda yaptıkları üretimler ihraçlar nedeniyle yok ediliyor ve üniversitede yapılabilecek olan üretimlerin önüne ciddi bir engel koyuluyor. Tabii özellikle liselerde gerici bir müfredat değişiminden söz edebiliriz. Evrimi anlatmayan, felsefe alanında olabildiğince gerici bir müfredat hazırlanmış durumda. Türkiye’nin tarihi yine iktidarın kendi tarih yazımına uygun bir biçimde şekillendirilmiş durumda. İlkokul eğitiminde ise durum ne yazık ki daha kötü. Tecavüzün, kadına yönelik şiddetin ve nefret söylemlerinin örneklerine sıkça rastlıyoruz ve bu örnekler **kindar bir nesil yetiştirme hayalleri uğrun- du da ilkokul, lise gibi alanlarda fazlaca ortaya çıkıyor. Bu tarz örnekler kendini üniversite k eğitiminde de gösteriyor. YÖK yaptığı doğrudan müdahaleler ile aydınlanmanın, bilimin ve üretimin kalesi olan üniversiteleri yeniden şekillendirmeye çalışıyor.

Birsen Özge Gökçe: Bahsedilenlerin yanı sıra özellikle son iki yıldır üniversiteler, karakteriyle taban tabana zıt bir şekilde öğrencilerin sabah dersini dinleyip sonra okuldan çıktıkları yerler haline getirilmeye çalışılıyor. Bugün birçok üniversitede kulüp etkinliği yapmak, bir fanzin masası açmak gibi basit faaliyetler dahi oldukça zor. Bütün bunlar üniversitenin ilerici karakterine yönelik saldırılar. İçinde köklü üniversitelerin de bulunduğu birçok üniversiteyi bölüp şehir merkezlerinin dışına taşımayı hedefleyen ama üniversitelilerden çok büyük bir tepki alan yasa tasarısı da bu müdahalelerin sonuncusu. Bu yasa tasarısıyla bir yandan üniversitelerin bulunduğu mevcut konumların ranta açılması bir yandan da fakültelerin birbirinden koparılması, öğretim kadrolarının yeniden yapılandırılması, iktidarın tüm baskılarına rağmen ele geçiremediği köklü üniversitelerin paramparça edilmesi amaçlandı.

O.B.A: Arkadaşlarımın dediklerine katılıyorum. Bir ilave yapmak gerekirse akademisyenlerin unvan alma süreçlerinde liyakat yok. Birçok akademisyene siyasi görüşleri de hesaba katılarak unvan verilmekte. Akademide liyakat ortadan kalkınca ve yandaşlık avantaj haline gelince kimi derslerde özellikle sosyal bilimler alanında bilimsellik de bir o kadar ortadan kalkıyor.

Çok fazla hocamız, çoğu tabii ki FETÖ ile ilişkisi olmayan sol ve muhalif hocamız da üniversitelerden atıldı. Bu durum hona-öğrenci ilişkilerini nasıl etkiliyor? Başka şekilde soracak olursam hocalarımızın gençlik ile bağları devam ediyor mu?

Şevket: Solcu, ilerici hocalarımızın atılmasından sonra üniversite siyasetinde yüksek bir direnç oluştuğu gözlemlenebilir. Atlan locaların ve öğrencilerin başını çektiği dayanışma akademileri ülkenin birçok noktasında üretimlerine devam ediyor. Bu örneklerden bazılarının etki alanın sınırlı kaldığı elbette ki oluyor ama alternatif bir üniversite kurgusunu mümkün kılma mücadelesi burada önemli olan. Bu tür örneklerin çoğalması ile hoca- öğrenci ilişkisi akademik bir üretim çerçevesinde devam edecektir.

O.B.A: Hoca öğrenci ilişkisi devam ediyor tabii ki. Baskılara karşı yapılan eylemlerde sık sık yan yana geliniyor. Üniversite dışında alternatif akademi çalışmaları deneniyor. Bu tarz örnekler gerçekten çok değerli. Bunların yanında bu ilişkinin kuvvetlendirilmesi için asıl gerekenin üniversitelerin içinde hoca ve öğrencilerin beraber üretebileceği alanların yaratılması olduğunu düşünüyorum. Öğrencilerin çıkardığı yayınlarda hocalarımızla yapılan röportajlar, kulüp topluluk faaliyetlerinde hocalarımızla yan yana gelmek ve beraber üretmek çok önemli. Bu tarz yan yana gelişler hocaların cesaretini arttırırken, öğrencilerin de yapılan işlere güvenini arttırıyor. Bu örnekler arttırıldığı oranda hocalarımızın gençlikle 7 ilişkisi daha da kuvvetlenecektir.)

Ufuk: 60’lara benzer bir öğrenci-hoca ilişkisi aslında bir süre öncesine kadar kendisini pek! fazla göstermiyordu. Bu durumda akademinin içerisinde bulunduğu durumun da etkisi var, üniversitelerin az önce konuştuğumuz fikir üretme hedeflerinden uzaklaştırılmış olmasının da etkisi var. Ama ihraç edilen ilerici akademisyenlerle öğrenciler hemen hemen tüm örneklerde birlikte hareket etti, dayanışma sergiledi. Şevket’in de bahsettiği gibi birçok alanda alternatif üniversite tartışmaları üzerine kurulmuş irili ufaklı akademiler oluştu. Bunların bir bölümünün içerisinde örgütleyici olarak biz de bulunuyoruz. Önümüzdeki süreçte de hem alternatif üniversite tartışmalarının hem de ihraçlar sonrası büyüyen öğrenci-hoca ilişkisinin daha da gelişmesi beklenebilir.

Özge: Ufuk’un da bahsettiği gibi son yıllarda gençlik ve akademi ilişkisi önceki dönemlerdeki gibi olmasa da Haziran Direnişi ve sonrasındaki süreçle birlikte bu alana dair pratiklerin geliştirildiği söylenebilir. İlerici, sol görüşlü akademisyenlerin KHK’lar ile üniversitelerden atılmasından sonra gerçekleşen eylemler başlı başına öğrenci – akademi ilişkisinin güçlendiği bir mücadele başlığı haline geldi.

Peki bütün bu süreçlerden gençlik ve üniversite mücadelesinin kendisi nasıl etkilendi? Bir dönem çok aktif olan gençlik mücadelesini sanki eskisi kadar göremiyoruz? En azından üniversite içinde. Ne dersiniz? Gençlik mücadelesi bir anlamda şekil mi değiştiriyor?

Özge: Üniversite ve gençlik hareketinin geçtiğimiz dönemlerden daha geri bir noktada olduğu açık. Ancak bu durumu ‘gençlik hareketi geri çekildi, AKP üniversiteleri teslim aldı şeklinde okumak kolaycılık olur. Gençlik mücadelesinin bugün geldiği durumun başlıca sebebi Haziran Direnişi’nde sokaklara dökülen ve hala varlığını koruyan bu ülkenin ilerici toplumsallığının diri tutulamamış olması ve ülkenin bugün geldiği durumun önüne geçilememiş olmasıdır. Üniversitelerin ve gençlik mücadelesinin durumunu tüm belirleyenlerden bağımsız ele almamız mümkün değil. Ancak gençlik mücadelesinin bugün daha geri bir konumda olması bizim için umutsuzluk veya çekilme anlamına gelmiyor. Her ne kadar üniversitelerde bir baskı ortamı hakim olsa ve gençlik mücadelesi daha geri bir noktaya düşmüş olsa da gençliğin teslim alınamadığını biliyoruz.

Şevket: Gençlik mücadelesi 2013 Haziran Direnişi ile birlikte belki de tavan noktasına varmıştı. AKP’nin özellikle 15 Temmuz sonrası ilan ettiği OHAL ile birlikte artan baskı politikaları ve bu politikaların beraberinde getirdiği bir gerileme süreci yaşandı. Gençlik mücadelesinin önemli mevzilerini kaybettiğini kabul etmemiz gerekir bence. Kulüp ve toplulukların çoğu üniversitede yasaklandığı, açık bir şekilde siyaset yapmanın neredeyse imkansız olduğu bir süreç içerisinde bulunuyoruz ve gençlik mücadelesi bu koşullara uygun şekilde kendini yeniden konumlandırmalı, bu baskılara alternatif bir şekilde mücadele yöntemleri geliştirmeli, Kabul etmemiz gereken durum hem üniversiteler için hem liseler için bu şekilde. Gençlik mücadelesinin içinden geçtiği bu dönem, üniversite ve lise yıllarında Haziran Direnişi etkisinde örgütlenen bir çok genç için bir geri çekiliş dönemi olarak gözüküyor. Bu cümle korkulacak, yadsınacak bir cümle değil. Gençlik bulunduğu konumu görmek ve buna göre kendi mücadelesini şekillendirmek zorunda.

Ufuk: Bence buradaki en önemli konu gençlik mücadelesinin nasıl şekil değiştirdiği. Çünkü AKP’nin iktidarı boyunca gençlik mücadelesi birçok sürecin içinden geçti. Son dönemlerde yapılan bu şekil değiştirme tartışmalarının merkezinde ise ağırlıklı olarak 2011 sonrası gençlik mücadelesinin yaşadığı farklılaşmalar var. YGS eylemleriyle başlayan, ODTÜ Ayakta eylemlerini yaratan, Gezi direnişiyle tepe noktasına ulaşan bir hareketliliğin bugün aynı şekilde devam ettiğini söylemek gerçekçi değil. Asıl olarak bunun neden kaynaklandığına odaklanıp bu sorunun cevabını bulmamız lazım. Bizim açımızdan buradaki en önemli tespit gençliğin bugünkü durumu ne olursa olsun AKP ile barışmadığı ve AKP’ye teslim olmadığıdır. Yani aslında bizim açımızdan az önce bahsettiğimiz o hareketli yılları yaratan enerji, dinamik yerinde duruyor. Bizce durum toplumun tüm kesimlerinin ve tabi ki gençliğin karşısına kurtuluşu, özgürlüğü, laikliği, cumhuriyeti, eşitliği vaat edebilecek bir programı çıkaramamış olmak. Bugün en önemli görevlerimizden biri bu. Bu program ve öncülüğü oluşturulduğu takdirde bizce gençlik mücadelesi geri mi çekiliyor tartışmaları tamamıyla kapanacak.

O.B.A: Durumun bir kaç sene öncesinden farklı olduğunu herkes kabul edebilir. Üniversitelerde sol siyaseti engellemeye dönük yasaklar her geçen gün artıyor. Benzer bir durum özellikle sosyal bilimlerle, sanatla ve bilimle ilgilenen kulüp-topluluk faaliyetleri için de geçerli. FKF bu tarz kulüplerin çağrısıyla kuruldu ve her geçen sene de yeni kulüplerle tanıştı, onlarla birlikte hareket etti. Bu tarz örnekleri arttırmamız gerekiyor. Öğrencilerin kendilerini ifade edebileceği alanlar yaratmak için çalışıyoruz. Başarılı örneklerimiz kesinlikle var.

Peki siz FKF’nin Merkezi Yürütme Kurulu’nun üyeleri olarak geçen iki sene içerisinde üniversitelerde siyasi bir dönüşüm yaşandığını düşünüyor musunuz? FKF her zaman gençliğin AKP tarafından teslim alınmasının zor olduğunu ifade eden bir örgüttü. Gençlik ve üniversiteler hala direniyor mu AKP’ye?

Ufuk: Evet gençlik hala direniyor buna hiç şüphe yok. Bir tarafta gençliğin içinde yaşamak istedikleri bir ülke tahayyülü var; diğer tarafta bütün bu taleplerin yıkıcısı olmayı kendine görev edinmiş bir iktidar var. Burada uzlaşılmaz bir durum var. Yani ne AKP bu gençlikle, ne bu gençlik AKP’yle yaşayabilir. Direnişin bunca yıldır devam etmesi ve bu direnişin bundan sonra da devam edeceğine emin olmamız bu yüzden.

Özge: Bir önceki soruda bahsettiğimiz gibi bugün gençlik ve üniversite mücadelesi Haziran Direnişi’ne giden süreçte olduğundan daha farklı bir noktada. Ancak üniversitelerin ve gençliğin AKP/Saray Rejimi tarafından teslim alındığını söylemek mümkün değil. Özellikle son iki yıldır üniversiteler ve gençlik mücadelesi eğitimin içinin boşaltılmasından, hocalarımızın işlerinden atılmasına, ilerici öğrencilerin üniversitelerde soruşturma yağmuruna tutulmasına, üniversitelerin bölünmesine kadar uzanan ve örnekleri çoğaltılabilecek topyekün bir saldırıyla karşı karşıya. Bu saldırıların elbette AKP açısından tekil tekil sebepleri de var ancak hepsi bir arada üniversitelerin dönüşümünü hedefleyen bir bütünlüğe oturuyor. Ancak tüm bu saldırılara karşı birçok kişinin umutsuzluğa kapılıp gençlik mücadelesi bitti mi dediği bir noktada bu sene başta gençlik mücadelesinin simgelerinden biri olan Beyazıt olmak üzere birçok üniversitede binlerce kişilik Üniversiteme Dokunma eylemleri gerçekleştirildi. Köklü üniversitelerde atanmış yandaş rektörler hala mezuniyet törenlerinde rahatça konuşma dahi yapamıyorlar.

O.B.A: Ufuk ve Özge kısaca özetledi aslında. Ben birkaç ek yapayım bunların üzerine.. ODTU mezuniyeti ve İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin direnişi bu öfkenin ortaya çıktığı en yeni örnekler. AKP’nin üniversitelerde baskıyı ve yasakları arttırmasıyla gençlerin kendini ifade ettiği alanalar daralmış görünse de azalmamış bir öfke var. Bu öfkenin kanalize olabileceği alanları yaratmamız gerekir.

Şevket: Bana söyleyecek fazla bir şey kalmadı gibi görünüyor ama ben de korkutma ve sindirme siyasetinin beraberinde ciddi bir öfkeyi getirdiğini düşünüyorum.

FKF’nin geçtiğimiz senelerdeki mücadelelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Hangi başlıklar öne çıktı sizin açınızdan?

Özge: FKF kurulduğu günden bu yana ayaklarını cumhuriyetçiliğe, laikliğe ve emekten yana bir çizgiye basan bir gençlik örgütü. Geçtiğimiz iki yıl ise AKP/Saray Rejiminin ülkemizde ilericilik namına ne varsa hepsini söküp atmaya çabaladığı bir iki yıldı. Bu süreçte cumhuriyetin tamamen tasfiye edildiğini ancak Gezi Direnişi’ni yaratan ilerici toplumsallığın teslim alınamadığını söyleyebiliriz. Bu iki yıldaki tüm mücadele başlıklarını tek tek saymak elbette mümkün olmayacaktır ancak AKP’nin ülkenin ilerici birikimine savaş açtığı iki yıl boyunca gericiliğe karşı cumhuriyet, laiklik ve emek başlıklarını öne çıkardığımızı

O.B.A: Özge iyi bir başlangıç yaptı bence. Gezi direnişi 12 Eylül’den beri siyasetle bağları zayıflamış görünen gençliğin üzerindeki “ölü toprağını” atmıştı. FKF o zamandan beri üniversitelerde, liselerde, mahallelerde memleket sorunlarına dair söz söyleyen gençlerin örgütü. FKF, 1923’ün ilerici birikimini, 68 kuşağını sahipleniyor ve ayaklarını Gezi direnişine basıyor. Laiklik alanında verdiğimiz mücadele bunun en iyi örneklerinden biri. Kısaca güncele hızlı adapte olabilirken, bizi gerçeklik karşında kör edecek ezberlerimiz yok diyebiliriz.

Şevket: Özge ve O.B.A’nın açtığı başlıktan devam edecek olursak, bence de FKF cumhuriyetin ilerici kazanımlarına yönelik yıkıcı saldırılara karşı değerli bir mücadele verdi. Bu başlık akademisyenlerin ihraç edildiği, gazetecilerin tutuklandığı, toplumsal muhalefete yönelik saldırıların arttığı dönemde “kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” sloganı ile biçimlendi diyebiliriz.

Ufuk: AKP’nin siyasal İslamcı özünü ülkenin tüm kılcal damarlarına yayma çabası, insanların nasıl yaşayacağına, kaç çocuk yapacağına karar verme çabası ve insanların cumhuriyetle gelen tüm haklarına, ve belki de en önemlisi vatandaşlık haklarına açtığı savaş göz önünde bulundurulunca, bu dönemde cumhuriyet, özgürlük ve laiklik başlıklarının bir adım daha öne çıkmasının normal olduğunu söyleyebiliriz. Tabii önümüzde ağır bir ekonomik kriz var, burası açık. Bu bağlamda yağma karşısında planlamanın, özelleştirme karşısında kamuculuğun daha çok öne çıkacağını söyleyebiliriz

Peki önümüzdeki dönemde nasıl bir üniversite ortamı bekliyorsunuz. AKP’nin tek adam rejimi artık resmileşti. Sizce bunun üniversitelere yansıması ne olacak?

Şevket: Burada önemli bir nokta seçim dönemi yapılan “cumhur ittifakı”. MHP ile yapılan bu ittifak, tek adam rejimi açısından belirli sıkıntılar elbet ki barındırıyor ama burada üniversiteleri daha yakından ilgilendiren bir durum MHP’nin üniversite üzerinde erki kurma çabası. Üniversiteler önümüzdeki dönem yine baskı altında tutulmak istenecektir. Yakın zamanda bir “rahatlama”, özgürlük aşamasından bahsetmek imkansız. Yukarıda söylediğimiz gibi örgütlenme alanları ile siyasi ve ideolojik üretimini kuvvetlendiren bir mücadele dönemi bizi beklemekte.

Özge: Şevket’in de dediği gibi uzun zamandır devam eden baskı ortamının önümüzde ki dönemde de rahatlamayacağı açık. Ancak daha önceden de bahsettiğimiz gibi üniversitelerde tüm bunlara karşı teslim alınamamış bir gençlik var. Bizim amacımız yeni döneme uygun mücadele pratikleri geliştirerek gençlik mücadelesini ileri taşıyabilmek.

O.B.A: Bir rahatlama beklemek bence de fazlaca hayalcilik olur. AKP’nin üniversite toplumsallığına olan müdahalelerinin artacağını ön görüyorum ben de.

Ufuk: Özge’nin de belirttiği gibi durum herhangi bir iyileşme için AKP’nin yıkılması dışında bir yol olmadığını gösteriyor. Dolayısıyla hürriyet kavgasını büyütmekten başka alternatif yok.

Üniversite gençliği sizce yeni döneme hazır mı? Ağustos ayında FKF’nin yaz kampı yapıldı ve birçok başlığı orada bağladınız sanıyorum. Ama ilk elden değerlendirdiğinizde FKF gençliğe bir hedef göstermek ve gençliği bu döneme hazırlamak için neler yapmayı düşünüyor?

O.B.A: Öncelikle kamp sürecimizden bahsederek başlayayım. Döneme hazırlanmamız açısından gerçekten yararlı bir faaliyetti. Strateji tartışmalarımızdan, kongremizde son halini alacak tüzük ve programımızla şekillenecek örgütsel işleyişimizdeki güncellemeleri tartışmaya başlamış olduk. Dolayısıyla tartışma başlıklarını evet bağladık, fakat tüm üyelerimizle bu başlıklardaki tartışmaları yapmaya devam edeceğiz ve kongrede bağlamış olacağız. Örgütümüz dönem başında üniversite mücadelesine tam anlamıyla hazır olmuş olacak, üniversite gençliği ise her zamanki gibi hazır. Herhangi bir yılgınlık yok. Gençliği bu döneme hazırlamak için her alanımızda döneme kuvvetli gireceğiz ve ülkesi için endişelenen onu değiştirmek isteyen arkadaşlarımızla buluşacağımız zeminleri üretmeye devam edeceğiz.

Ufuk: Ben de oldukça verimli bir kamp geçirdiğimizi söyleyebilirim. En önemli hedefimiz apolitizm ve pragmatizm kıskacına sıkışmış sol siyaseti yeniden kuracak bir programın oluşturulması. Türkiye’nin ihtiyacı olan bir öncülük de ancak böyle bir programla yaratılabilir. Türkiye solu yıllardır üstünden atamadığı etkisizliğini de böyle aşabilir. Bu anlamda FKF’yi önümüzdeki sene bu hedefi merkeze alan bir mücadele ve kadrolaşma hamlesi bekliyor.

Özge: O.B.A’nın da belirttiği gibi kamp önümüzdeki kongre sürecinde yapılacak tartışmalar için bir başlangıçtı. Önümüzdeki dönemde üniversite gündemlerinin ötesinde ülke gündemlerine yanıt verecek bir siyaset üretmek, solda eleştirdiğimiz bütün alışkanlıklardan uzak hattı kolaycılığa kaçmadan inşa etmek için adım adım ilerleyeceğiz. Dolayısıyla FKF’yi yoğun bir süreç bekliyor. Özellikle kampla birlikte yaz sürecini verimli geçirdiğimizi söyleyebiliriz son olarak.

Şevket: Arkadaşlarımın da özetlediği gibi gençlik yeni döneme büyük bir görevin bilinci ile giriyor. Kampta sağlanan ortaklıklar, kongre taslak metinleri ile bütün yoldaşlarımızın tartışmasına açılacak ve kongremizde bir sonuca bağlanacaktır. Bu dönem için üniversite içinde ve dışında yapılması gereken müdahaleler eskisinden daha fazla önem taşımaktadır. Gençliğin, ülke siyasetine yönelik tartışmalarını doğrudan memleket siyasetine müdahale edecek şekilde geliştirecek, kent merkezleri ve emekçi mahallelerde yapılabilecek olan üretken faaliyetler ile halkın sorunlarına doğrudan temas edebilecek planlar en acil ihtiyaçlarımızı oluşturacak.