Bizim açımızdan ortada yeni bir durum olduğu ve bu dönemin üzerimize yeni görevler yüklediği açıktır. Her siyasal süreç belirli anahtar kavramlarla ifade edilebilir. FKF’yi kuran, büyüten ve sürdüren genç kadro kuşaklarının oluşturacağı yeni irade için önümüzdeki süreçte bu kavram “toplumsal düzlemde güç biriktirmek” olacaktır.
Türkiye sosyalist hareketi, Haziran Direnişi sonrası süreçte açılan yeni dönemin ihtiyaçlarını karşılamasını ve bu dönemin açtığı olanakları değerlendirmesini sağlayacak dönüşümü gerçekleştiremedi.
Sosyalist hareketin yetersiz kalması, Haziran Direnişi sonrasında AKP karşıtı geniş kesimlerin durumu ile sosyalist hareketin durumu arasında bir açı oluşmasına, bu ikisinin farklı gelişim doğrultularına sahip olmasına yol açtı. Bu anlamıyla, sosyalist hareket kendi iç dinamikleri ile toplumsal dinamikleri çakıştırma noktasında başarısız kaldı,
AKP karşıtı geniş kesimlerin varlığı, Haziran Direnişi sonrasında da kendisini sürdürdü. Ancak bu kesimlerin tepkileri ve siyasal refleksleri yeni inşa edilen rejime şiddetli ancak süreksiz ve örgütsüz bir karşı koyuş anlamını taşıdı. Bu potansiyelin aradan geçen 5 yılda hala varlığını koruduğu göz önünde bulundurulduğunda Haziran Direnişinde ortaya çıkan Türkiye tablosunun belirli anlamlarıyla devam ettiğini söyleyebiliriz.
Ancak sosyalist sol için durum aynı değildir. Aradan geçen 5 yılı büyük ölçüde iç tartışmalara odaklanarak geçiren Türkiye sosyalist hareketi bu süreçte iki belirgin eğitim çıkarmıştır: Bilinen (ve Haziran’da yetersizliği ortaya konulan) yolda devam etmek ve Haziran toplumsallığı yerine başka örgütlü güçlere yaslanarak (ve bu sırada Haziran kitlesinin de seçeneksizlikten dolayı buralara meyletmesinden meşruiyet sağlamaya çalışarak) mahkum olunan güçsüzlükten kurtulmaya çabalama.
Bizim açımızdan bu sonuç, yolları ayırmayı da zorunlu kılmıştır ve kılmaya devam etmektedir, arkada kalan durağın mimarisi üzerine tartışanları ve yola otostopla devam etmeyi seçenleri geride bırakarak…
Bizim açımızdan ortada yeni bir durum olduğu ve bu dönemin üzerimize yeni görevler yüklediği açıktır. Her siyasal süreç belirli anahtar kavramlarla ifade edilebilir. FKF’yi kuran, büyüten ve sürdüren genç kadro kuşaklarının oluşturacağı yeni irade için önümüzdeki süreçte bu kavram toplumsal düzlemde güç biriktirmek olacaktır.
Bir hatırlatma: Bağlanma kerteleri
Bu uzunca girişin ardından toplumsal düzlemde güç biriktirmekten kastımızi ve bu ihtiyacın kökenlerini açmaya başlayalım.
İlk olarak, Haziran Direnişinde somutlanan ancak ODTÜ Ayakta süreci. Soma Katliamına tepki eylemleri, Berkin Elvan’ın cenazesi, 2017 Anayasa referandumu gibi uğraklarda da kendisini gösteren AKP karşıtı geniş tepkiselliğin bugünkü durumunu ve ifade ettiği potansiyeli tartışarak başlayacağız.
Bu noktada, Haziran Direnişinin kısa bir süre sonrasında Türkiye sosyalist hareketinde gündeme gelen bir tartışmayı hatırlatmakta fayda var:
“Toplumsal, siyasal ve örgütsel bağlanma kerteleri arasındaki açıların tamamen kapatılıp bu üçünün aynı anda ve en geniş ölçekte gerçekleşmesi çok güçtür. Bununla birlikte, özellikle Haziran’da ve onu izleyen bir yol içinde canlandığı görülen toplumsal bağlanma kertesinin mümkün olduğunca önce siyasal, sonra örgütsel bağlanma kertelerine taşınması mümkündür.”1
Sosyalist hareketin bütünü açısından yol açıcı olma potansiyeli taşıyan bu tespit bugün de geçerliliğini korumaktadır. Türkiye gibi siyasetin hızlı aktığı bir ülkede dört yılın bir siyasi tespiti eskitmemiş olması yazının başında bahsettiğimiz ikili tablonun bir sonucudur: Haziran’da ortaya çıkan toplumsal potansiyelin düzen tarafından kapsanamaması/başkalaştırılamaması ve sosyalist solun bu dinamiğin ortaya çıkardığı potansiyele sırtını dönmesi, bu anlamıyla toplumsal bağlanma kertesinin ötesine uzanılamamış olması.
Apolitizm ve pragmatizm
Sosyalist solun Haziran Direnişinin ortaya koyduğu potansiyele sırtını dönmesi ise iki ana biçimde gerçekleşti. Bunlardan ilki, toplumsal düzlemde oluşan potansiyele siyasal olarak öncülük etme ihtiyacının reddi ve bağlanma kerteleri ilişkisinde toplumsaldan örgütsele bir kısa yol yaratma çabasıydı. FKF’nin 24 Haziran seçimleri öncesinde yaptığı açıklamada, siyasal alanın dışına kaçışla sonuçlanan bu eğilim apolitizm olarak nitelendirilmişti:
“[…] siyaset üretme yeteneğini yitirmesinin sonucunda apolitizm ile pragmatizm arasında sıkışan Türkiye solu, ya siyasal alanın tümüyle dışına kaçtı, ya da yalnızca siyaset içerisinde kalabilmek adına başka güçlerin kanatları altına sığındı. Sol, Gezi Parkı’nda başlayan arayışa bir bütün olarak sırt çevirdi.”2
Haziran’a sırtını çeviren ikinci ana eğilim ise Haziran sonrasında beklenilen “eşik atlamayı” toplumsal bağlanmadan siyasal bağlanmaya geçişi sağlamadan yapmaya çalışan pragmatizm oldu. Tarifimizi şöyle açabiliriz: Sosyalist solda kendisini gösteren bir pragmatist yönelim Gezi kitlesiyle siyasal ilişki kurmanın yolunu kendisinden daha güçlü olan ve bu anlamda siyasal alanda etkin olan güçlerden (en iyimser ifadeyle) faydalanarak kurma yoluna gitti.
Ancak kurulan bu ilişki her ne kadar siyasal bir karakter taşısa da ortaya çıkan toplumsallığı sosyalist bir siyasi hatla ilişkilendirmek yerine başka bir öznenin siyasal hattı dolayımıyla bu toplumsallığa seslenmeye dayanıyor. Bu anlamda, sosyalistlerle geniş kitleleri arasında bir siyasal bağlanma inşa etme yeteneğinden yoksun. Bu tercihin ürünü olacak siyasal bağlanma (eğer kurulabilirse) kanatları altına sığınılan öznenin siyasetiyle kurulacaktır.
Burada tarif ettiğimiz sorun, belirli bir toplumsallığı kendi siyasal hedefleri etrafında birleştirmemesine karşın “hemen şimdi” etkinlik kazanmak isteyen her öznenin kaçınılmaz sonunu ifade ediyor: Başka siyasal stratejilerin parçası halini alma. Dolayısıyla bahsettiğimiz pragmatist çizgi, siyasal bağlanma kertesiyle ilişki kurmayan bir örgütsel esik atlama çabasına denk düşüyor.
Bu noktada bahsettiğimiz iki çizgi arasında ilginç bir ortak nokta ortaya çıkıyor: Sosyalist bir siyasal strateji geliştirmenin zorluklarına göğüs germeden örgütsel bir güçlenmenin ya da eşik atlamanın mümkün olduğu yanılsaması ve/veya kolaycılığı
Devrimciler ne yapacak?
Yazının buraya kadarki kısmında vurguladığımız iki temel ihtiyaç şunlar: Toplumsal düzlemde güç biriktirme ve toplumsal bağlanmadan siyasal bağlanmaya geçişi sağlayacak bir öncülük yeteneği sergileme. Son kısımda, bu iki vurgudan ne anlaşılması gerektiği ve bu ihtiyaçlar arasındaki ilişkinin nasıl kurulacağı sorularına yanıt arayacağız.
Bahsettiğimiz iki temel ihtiyaç birleştirilerek şu şekilde de ifade edilebilir: Tepkilerinin ve siyasetle kurdukları ilişkinin niteliği süreksiz ve anlık bir karakter taşıyan AKP karşıtı toplumsal kesimleri kendi alanlarına yönelik süreklileşmiş politik talepleri, mücadele pratikleri, öz örgütlenme biçimleri olan ve toplumsal muhalefetin temelini oluşturacak dinamikler haline getirmek…
AKP karşıtı geniş kesimlerin tepkilerinin süreksiz yapısı ve temel olarak anlık patlamalara dayanması tek başına bir örgütsüzlüğün ürünü değil. Aksine örgütsüzlük, tepkilerin süreksiz/anlık karakterine benzer şekilde, bir siyasal stratejinin bu düzleme öncülük edememesinin sonucudur.
Bu anlamıyla siyasal bağlanmadan anlaşılması gereken, tek başına sosyalizm fikrine bağlanma değil sosyalist bir siyasal stratejinin belirli alanlarda yeniden üretilmesi sonucunda oluşan siyasal pratiğin bütününe bağlanmadır.
Burada devrimcilere düşen, belirli bir tarihsel kesit içerisindeki hedeflerin ve bu hedeflere ulaşmak için oluşturulacak siyasal, ideolojik ve örgütsel bütünlüğün ifadesi olan bir güçlenme stratejisinin inşasıdır.