ODTÜ’de Neler Oluyor? Verşan Kök ODTÜ’ye Rektör Olamaz

Üniversiteler özelinde ve hatta Türkiye genelinde özel bir yeri olan ODTÜ, kurulduğu günden bugüne kadar ülke gündeminden düşmemiştir. Kuruluş planları yapılırken Ortadoğu coğrafyası için teknik eleman sağlamsı ve Amerika güdümlü bir okul olması planlanan ODTÜ, kuruluş amacına ilk günden itibaren ters düşmüş; bozkırın ortasına atılan tohumlar bir geleneği, ODTÜ geleneğini yeşertmiştir. Bu gelenek, üniversite ile memleketin bağlarını çok iyi anlamış ve bu ikisinin sorunlarını birbirinden ayırt etmemiş, bunlara çözüm aramıştır. Bu yüzden de kimi zaman faşist rektör Hasan Tan döneminde olduğu gibi açıktan, kimi zaman da kayyum rektör Verşan Kök dönemindeki gibi üstü kapalı bir şekilde saldırıların hedefi olmuştur.

Tarihinde hiçbir zaman sadece bir okul olarak kalmamış, her zaman daha fazlasıyla anılmış, her zaman daha fazlasını öğretmiş ve öğretecek olan, bozkırı yeşertenlerin okulu ODTÜ… Bu yazıda uzun uzadıya bir ODTÜ tarihi yerine, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL’den 24 Haziran seçimlerine uzanan ODTÜ’nün kısa dönemine değineceğiz.

Tayyip Erdoğan’ın kendi sözleriyle ‘’Bu bize Allah’ın bir lütfudur.’’ diye bahsettiği 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra ilan edilen OHAL, ülkede birçok şeyi ters yüz etti. OHAL ve KHK’lar olmaksızın devleti yönetemeyen AKP, bu dönemde yıllardır saldırdığı ve yok etmeye çalıştığı ileri muhalif kesimlere yönelik saldırılarını hızlandırmış; cemaatle mücadele adı altında bu kesimlere yönelik sayısız KHK ile tutuklama, işten atma ve sindirme politikaları ile bitirebileceğini düşünmüştür. Bu süreçten üniversitelerin payına düşen atanmış rektörler, güvenlik adı altında üniversitelerin içini boşaltan yönergeler, KHK’larla hocalarımızın işlerinden atılması oldu.

Son rektör Ahmet Acar’ın görev süresinin bitmesi ile yapılan seçimlerde ikinci sırada yer alan Mustafa Verşan Kök, 15 Temmuz’un ardından okul tarihinde bir ilki gerçekleştirerek, ikinci sıradan ODTÜ Rektörlüğü’ne atandı. 15 Temmuz sonrası ülkede yaratılan korku havası ve OHAL dayatması çatlak sesleri doğurmuş. ‘’Dışarıdan biri atansaydı daha kötü olurdu,’’ ve ‘’En azından ODTÜ’lü’’ gibi yorumlar iktidarın bu uygulamasını yumuşatmıştır. Bununla birlikte Verşan Kök’ün ‘’Rektör olarak atandıktan 10 dakika sonra sosyal medyada ‘’gezi parkı imzam, orgeneral çocuğu olduğum ve beyaz şaraplı fotoğraflarım çıktı ve ODTÜ kültüründen olduğum anlaşıldı,’’ benzeri söylemleri sonucunda okulda oluşan hava duruma sessiz kalınmasına sebebiyet vermiştir. Bu kesimin yanlışını görmesi çok da uzun sürmedi.

Rektör, yönetimi devraldığı andan itibaren geren akademideki gerekse kampüs içindeki düzenlemelerle ODTÜ’yü ülkedeki OHAL havasına büründürmeye çalıştı. Güvenlik önlemleri adı altında peşi sıra gelen amfi ve bölümlerin kitlenmesi, etkinlik izin süreçlerinde çıkarılan zorluklar, siyasetlerin ve resmi olmayan toplulukların yok sayılmaya çalışılması gibi uygulamalar ülkedeki OHAL’i kampüs içine taşıyarak sosyal hayatı durma noktasına getiren adımlar oldu.

2017 senesinin belki de en büyük kırılma noktası olan OHAL gölgesindeki referandum, ODTÜ muhalefeti ile Verşan Kök arasındaki ilk büyük sınav oldu. Memleket genelinde Hayır çalışmalarına yapılan saldırılar hızla artıyordu ve üniversiteler baskılarla karşı karşıyaydı. Bu süreçte ses çıkarmak gerekiyordu.

Topluluklar, sol siyasi gruplar ve bağımsız öğrencilerle birlikte yapılan forumda Hayır Şenliği düzenleme kararı alındı. Tarih bir anlamıyla tekerrür ediyordu: 2012’deki ODTÜ AYAKTA ruhunu okul tekrar göstermek istiyordu. Bu süreçte açılan soruşturmalar, OHAL ve iktidar baskıları bahane edilerek ‘’Hayır Şenliği yapılırsa Bahar Şenliği ve Devrim Yürüyüşü yapılamaz,’’ tehditlerine rağmen binlerce insan Devrim Stadyumu’nda yasaklanmaya çalışılan Hayır’ı yazdı. Bu şenliğin en önemli yanlarından biri ODTÜ’nün geleneğini ne olursa olsun sürdüreceği mesajının verilmesi ve çeşitli baskı ve saldırılar sonucunda sesi kısılan ama biat etmeyen diğer üniversitelere bir umut olmaktı. ODTÜ sadece ODTÜ’lüler için değil bütün bir gençlik hareketi ve memleket için umut kaynağı olmaktı. Bu bilinçle attığımız her adımda, aldığımız her kararda bu sorumluluğu omuzlarımızda hissederek hareket etmek gerektiğinin farkındaydık.

Hayır ve Bahar Şenliği’nin ardından ODTÜ bu seferde kampüs içerisinden geçirilmesi planlanan 2. Yol gündemi ile karşı karşıya kaldı. Yaz aylarına gelindiğinde 2 aylık siyasi ömrü kalmış. İ. Melih Gökçek’le pazarlık masasına oturan kayyum rektör Verşan Kök ODTÜ ormanının katliamına ortak oldu. Bu günler, son 2 yılın en kalıcı sloganı ‘’Verşan Kök ODTÜ’ye Rektör Olamaz’’ın çıktığı zamandı. Bu süreç içerisinde yapılan forumlarda çıkan en önemli sonuç, ODTÜ Savunulmalıdır Platformu’nun kurulması oldu. 2. Yol gündemi ile kurulan platformun ODTÜ’ye dönük her saldırıda aktif olması kararlaştırıldı. Bu platform aynı zamanda farklı örgütlü yapıların ve genel olarak ODTÜ öğrencilerinin bir araya gelmesini sağladı.

Bu geçen sürede okul içerisindeki sosyal ve siyasi hayatta gözle görülür değişiklikler oldu. Bunların en başında, Ankara’da yaşanan bombalı saldırılar ve OHAL’in getirdiği korku ikliminin insanları okulun sosyal alanlarının dışına itmesi geliyor. ODTÜ öğrencisinin bir araya gelmesi ve okulunu savunması ise bu korku duvarının yıkılmasını sağladı. Öğrencilerin yaşam alanlarına, özgürlüklerine dönük saldırılar ve bunlara karşı örgütlü bir duruş sergilenmesi ODTÜ Savunulmalıdır’ın gerekliliğini ve birlikte hareket edildiğinde neleri başarabileceğimizi gösterdi.

Gündemin hızlı aktığı dönemlerde hareketin büyüdüğünü, daha durağan dönemlerde düşüş gösterdiğini ülke genelindeki birçok örnekten olduğu gibi ODTÜ’den de biliyoruz. ODTÜ’de farklı olan ise durağan dönemleri es geçmek yerine elimizde olanı güçlendirdiğimiz dönemler olarak geçirmemiz oldu, böylece sonraki dönemlere daha hazırlıklı başlamış olduk. 2018 Mayıs’ına gelindiğinde okula yönelik saldırıların artacağının emareleri gözükmeye başlamıştı. Her yıl geleneksel olarak düzenlenen, toplulukların üretim ve etkinlikleriyle özdeşleşen, Devrim’deki konserlerle bilinen şenlik, valilik-rektörlük ortaklığıyla kısıtlandı. Stadyumun yasaklanmasına ve konserlerin engellenmesine ise OHAL dönemi ve güvenlik önlemleri gerekçe gösterildi.

Ardından Devrim ve Onur Yürüyüşü için aynı sebepleri sunan yönetim böl-parçala-yönet mantığıyla ‘’Yürüyüş olursa şenlik olmaz. Onur yürüyüşü olmazsa Devrim Yürüyüşü sıkıntısız geçer,’’ sözleriyle karşımıza çıktı. Ancak bu sözler öğrencilerce karşılık bulamamış, Koçfest’in okuldan kovulmasıyla başlayan protesto rektörlük önüne taşınmış ve görüşmeler sonucunda şenlik ve yürüyüşlerin ne olursa olsun yapılacağının garantisi alınmış oldu. İlk günleri türlü polis tehditi ile ‘’sıkıntısız’’ bir şekilde gerçekleşen şenlik ve devrim yürüyüşünün ardından, Valilik tarafından süresiz bir şekilde yasaklanan LGBTİ+ erkinlikleri kapsamında Onur yürüyüşüne polis saldırısı gerçekleşti. Her süreçte olduğu gibi okul yönetimi öğrencilerinin yanında durmamış okula yapılan saldırıyı meşrulaştırmanın yollarını aramıştır.

Mayıs ayındaki bu şenlik süreci, Haziran’da yapılacak baskın seçim sonuçlarına göre ODTÜ’de neler yaşanabileceğinin bir göstergesiydi. İktidarın baskılarının seçime doğru daha da artacağı ve Erdoğan’ın ‘’zaferi’’ sonucunda daha da belirgin hale gelmesi bekleniyordu.

Mezuniyet töreni bu havada gerçekleşecekti. Her yıl olduğu gibi açılan pankartlarla gündeme gelen, ülke ve okul gündemlerine yapılan göndermelerle özdeşleşmiş tören öncesinde okulda ağır basan düşünce Verşan Kök yönetimine karşı bir protesto olması yönündeydi. Valilik kararının arkasına saklanarak 2 yıldır okulda LGBTİ+ düşmanlığı yapan, her türlü öğrenci topluluğu etkinliklerine engel olmaya çalışan Verşan Kök’e artan öfkenin arkasında, bunların sadece bir rektör hamlesi olmadığı ülkedeki yıkımın ODTÜ’ye yansımaları olduğu bilinmekteydi. Bir anlamıyla beklenen gerçekleşti ve önce ‘’Verşan Kök ODTÜ’ye Rektör Olamaz’’ pankartına ve LGBTİ+ bayraklarına yapılan ÖGB saldırısı, ardından gece gelen ev baskılarıyla, 13 sene önce beraat almış olan ‘’Tayyipler Alemi’’ pankartını taşıyan öğrenciler gözaltına alınıp çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. Okul içinde gözaltı ve tutuklamalara karşı yapılan yürüyüşe polisin saldırması, kapılarda sivil polis ve çevik kuvvetlerin beklenmesi, uzun süredir beklenen müdahalenin başladığı ya da başlayacağının göstergesiydi.

Bu 2 yıllık kısa süre bize şunu çok açık göstermiş oldu: Tepkileri sadece rektöre yönlendirmenin mücadeleyi eksik bırakacaktır. Yaşananları bir bütün olarak gördüğümüzde ve rektör-iktidar bağlantısını kurup mücadele ettiğimizde aldığımız sonuçların getirileri ve ulaştığımız kitlenin büyüklüğünü bu süreçte hep birlikte görmüş olduk.. İki yıldır yaşananlar ve 24 Haziran seçimlerinin sonucu önümüzdeki yılın gençlik mücadelesi açısından çeşitli sıkıntılarla geçeceğini göstermekte. Bunun önüne nasıl geçeceğimiz, gelecek saldırıları nasıl karşılayacağımız ise yapacaklarımızla alakalı. Aslında tekrardan keşfetmemiz gereken bir şey yok. Gençlik mücadelesinin yükseldiği dönemleri incelediğimizde yaşam alanıyla ilişkilerinin arttığı dönemlerde, ülke ve okul meselelerini bir potada eritip tek bir hedefe yönelttiğinde ivmesinin yükseldiğini biliyoruz. Üniversitelerin bel kemiği olan kulüp/topluluklarla olan bağlantıları güçlendirmek ve bu bağları bir üst noktaya çıkarmamız gerekiyor. İkisi arasındaki bağı süreklileştirdiğimiz tabloda yapabileceklerimiz deneyimle sabittir.