Saray’ın Suriye Düşleri

Suriye 6 yıldır iç savaşla boğuşuyor. Şiddetini giderek bizim de hissettiğimiz bu savaşın sonuçları bizi doğrudan ilgilendiriyor. Bu durum Suriye’yle komşu olmamızdan ötürü değil, Erdoğan ve AKP eliyle bu savaşın içine itilmemizden kaynaklamıyor.

Türkiye, savaşın başladığı 2011’den bu yana cihatçılara destek veriyor. Verilen her türlü desteğe karşın Suriye’de istenilen sonuç alınamıyor. Erdoğan, hedefe ulaşamadıkça arapsaçına dönen Suriye politikasına yeni bir düğüm atıyor ve atılan her düğümle Suriye politikasına yeni bir düğüm atıyor ve atılan her düğümle Suriye İç Savaşı bizim savaşımıza dönüyor. Bu yazıda, ülkenin ve bizlerin geleceğini ilgilendiren bu savaşı daha yakından inceleyeceğiz.

Suriye İç Savaşı, neredeyse her gün yeni gelişmeleri olan ve bu derginin okuyucularının da günlük takip ettiği bir savaş. Bu yazıdaki amacımız, son 2 sene içerisinde gelişmiş olayları rafine edip, belirli bir çerçeve içerisinde okuyucuya sunmak. Yazıdaki ana odağımızsa, başlıktan da anlaşılabileceği gibi, Saray’ın bu savaşa dahil olma çabaları ve adım adım iflas eden Suriye politikası.

Fırat Kalkanı

Türkiye’nin, Fırat Kalkanı ile ulaşmak istediği birkaç ana hedef vardı. Bir yandan YPG/SDG ilerleyişi durdurulmak istenirken, diğer yandan sahada daha fazla söz hakkına sahip olunacaktı. Böylece Türkiye, oyundaki rolünü sürdürebilecekti.

Suriye’deki aktörlerin durumuna ve yaşanan olayların bir kısmına değindik. Şimdiyse yazdıklarımızla birlikte ortaya çıkan tabloyu kısaca toparlayalım. Bölgede giderek güçlenen Rus etkisi ile birlikte Suriye’nin savaştan galip çıkacağı hissediliyor. Özellikle ABD’nin tırnak içinde de olsa yenilgiyi kabul etmesi. Savaşın formatını Esad’ı devirmekten, bölgedeki varlığını korumaya çevirmesi bunun önemli göstergelerinden biri.

Daha net açıklamak gerekirse, Fırat Nehri’nin batısına geçip Menbiç’i ele geçiren YPG/SDG güçleriyle, yine YPG/SDG’nin kontrolünde olan Afrin kantonunun birleşmesi önlenecek, böylelikle Hatay sınırından Şırnak’a kadar uzanan bir Kürt bölgesine engel olunacaktı. Bununla birlikte bir diğer hedef, Suriye ordusu tarafından bozguna uğratılan ÖSO birliklerini yeniden bir araya getirmek ve onlardan muharip bir güç yaratmaktı. Bu sayede, hezimete dönüşen Suriye politikasında yeni bir soluk açılacaktı.

Ancak AKP’nin ve yandaşlarının, bir başarı, askeri zafer gibi sundukları Fırat Kalkanı Harekatı aslında Saray için yeni bir hezimetti. Fırat Kalkanı boyunca verilen ağır kayıplar bir yana, bölgede ulaşmak istenilen hedeflerin hiçbirine ulaşılamadı.

Sırayla incelemek gerekirse ana hedef olan Afrin kantonu ile Rojava’nın geri kalanının bağlantısının engellenmesi hedefi, fiili olarak başarısızlığa uğradı. El-Bab bölgesini güneyden kuşatan Suriye ordusu birliklerinin ilerleyişi Fırat Nehri’ne kadar vardı. Bu, Suriye Ordusu’nun dört yıl sonra ilk kez Fırat Nehri’ne ulaşması anlamına geliyordu. Fakat tek anlamı bu değildi. Suriye güçleri, Afrin kantonu ile Menbiç arasında bir köprü kurmuşlardı. Bölgeden gelen haberler Rus Ordusu’nun gözetiminde ilk YPG/SDG konvoyunun Menbiç’ten Afrin’e geçtiği yönündeydi. Tablo bununla da kalmadı. YPG/SDG, ÖSO kontrolündeki bölge ile Menbiç arasındaki sınır köylerinin bir kısmını Suriye ordusuna devretti.1

İç savaşın başında taktiksel olarak ülkenin kuzeyinden çekilip bazı bölgeleri PYD’ye bırakan Suriye devleti, daha küçük ölçekli ancak benzer bir hamleyi YPG/SDG’den gördü. YPG/SDG’nin bu hamlesiyle birlikte Menbiç’in batısı, Fırat Kalkanı güçlerinden gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı güvence alınıyordu. Bununla birlikte bölgeden iki önemli haber geldi. Bunlardan ilki Menbiç’teki Rus askerlerinin kollarına YPG’nin başını çektiği SDG’nin armasına takmasıydı.2 Hatırlanacaktır daha önce benzer bir hamle ABD özel kuvvetleri tarafından da gerçekleştirilmişti. İkincisi ise ABD birliklerinin Menbiç’e üs kurmasıydı.3

Tüm bunlarla birlikte ilerleyen günlerde Menbiç bölgesinde yan yana gelen Suriye, Rus ve YPG/SDG güçlerinin birlikte dans ettiği görüntülerin servis edilmesi, Rus ve Suriye kuvvetlerinin bölge halkına yaptığı gıda yardımı görüntüleri ve ABD’nin bölgeye daha fazla asker ve zırhlı araç kaydırması, bölgede herkesin bir şekilde yer edindiğinin göstergesiydi. Türkiye hariç.

Yaşanılan bu olaylar sonrasındaki tablo, ABD destekli YPG/SDG güçleri ile Rusya destekli Suriye ordusu güçleri arasına sıkışan ÖSO ve TSK birlikleriydi. Elinde bir grup ÖSO’cu ile bu cebe sıkışan Türkiye için Rakka yolu kesilmiş, Menbiç’e saldırmak ise neredeyse imkansız hale gelmişti. Fırat Kalkanı Harekatı ile birlikte Suriye’de daha fazla söz hakkına sahip olma planları ise yine bir hülyadan öteye geçemedi.

Hareket boyunca Saray ve AKP’den çelişkili açıklamalar gelmeye devam etti. Hükümet Sözcüsü Kurtulmuş, ‘‘Fırat Kalkanı Harekatı El-Bab’dan sonra biter’’ derken,4 Erdoğan, Kurtulmuş’u yalanlayarak asıl hedefin Rakka olduğunu söylüyordu 5 Türkiye siyasetine alışık olmayanlar için şaşkınlık yaratabilecek bu olay bizler açısından gayet normal bir durumdu. Kurtulmuş görece ‘‘mantıklı’’ söylemler dile getirmeye çalışırken, Erdoğan her zamanki gibi kafasındaki asıl planları ortaya seriyordu. Erdoğan’ın bu açıklaması CIA Direktörü Mike Pompeo’nun Türkiye ziyaretinin hemen sonrasına denk geldi. Tabii bu ziyaret ile birlikte gelen açıklamanın basit bir tesadüf olduğunu düşünmek fazlasıyla saf bir yaklaşım olur. Yeni ABD yönetimi ile pazarlıklar başlamıştı.

Rakka Hesapları

ABD’nin yeni başkanını ve yeni yönetimin görevi devralmasıyla birlikte ABD’nin Suriye’ye dair hamleleri yeniden hareketlendi. Bununla paralel olarak Türkiye de bu planların bir parçası olabilmek için elinden geleni yapmaya başladı. CIA Direktörü Mike Pompeo’nun ziyaretindeki gündem başlıkları arasında Suriye planları da vardı. Bu ziyaretten bir süre somra Genelkurmau Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın daveti ile ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Joseph Dunford ve Rusya Federasyonu Genelkurmay Başkanı Orgeneral Valery Gerasimov, Antalya’da bir araya geldi. Bu görüşmeye dair Genelkurmay Başkanlığı’nın paylaştığı bir fotoğraf konuyu özetler nitelikte.6 Türkiye ve ABD heyetlerinin yer aldığı fotoğrafta bir dosya dikkat çekiyor. TSK heyetinin önündeki dosyanın başlığı ‘‘Rakka harekatı Türkiye-ABD müşterek planlama çalışması’’. Bu fotoğrafla birlikte yapılan pazarlıkların ana başlığı ortaya çıkıyor.

Türkiye’nin Rakka hesaplarına detaylıca gireceğiz, ancak bundan önce bu kentin öneminden biraz bahsetmek gerek. Kent, IŞİD için merkez konumunda bulunuyor, IŞİD’in yönetici kadrosunun büyük bölümü Rakka’da yaşıyor. Planlar burada yapılıyor, IŞİD Rakka’dan yönetiliyor. Kent IŞİD’in başkenti olarak anılıyor. IŞİD, Suriye ve Irak’taki güçlerini buradan rahatça idare edebiliyor. Fırat Nehri üzerinde bulunan Rakka tarım açısından da önemli bir kent. Ayrıca kent, Suriye’de elektrik ve su açısından kritik bir bara olan Tabka Barajına’na çok yakın bir konumda bulunuyor. IŞİD kenti ele geçirdiği 2014 yılından beri kamuya dair tüm pratiğini de burada sergiliyor.

Türkiye’nin Rakka planlarının parçası olmak istediğine değindik. Peki Türkiye’nin Rakka planlarının parçası olmak istediğinde değindik. Peki Türkiye bu planların parçası olmak için ne vadediyor? ABD’ye kendini nasıl pazarlıyor? Konumuzla alakalı olarak Erdoğan’ın açıklamasına bakmakta fayda var. Erdoğan, Fırat Kalkanı Harekatı’nın ilk ayı sonrası bölgedeki ‘‘ılımlı muhaliflerden’’ bir ‘‘milli ordu’’ oluşturulmasında bahsetmişti.7 Erdoğan’ın daha önce de dillendirdiği hayali, Türkiye sınırları boyunca uçuşayasak bir alan ile birlikte güvenli bölge oluşturmak ve bu bölgede ÖSO’culardan oluşan bir kuvvet kurmaktı. Bununla birlikte TOKİ’nin bölgeye girmesi ve mültecileri bu bölgeye yerleştirmek de bu hayaller arasında yer alıyordu. ÖSO ve TOKİ ortaklığı ile kurulan ‘‘güzel’’ bir plan.

Rusya ile yaşanan uçak krizi sonrası, Rusya, bölgeye S-400 füze sistemlerini yerleştirdi. Böylece hava sahasının kontrolü tamamen Rusya’nın eline geçti. Bu durum, Türkiye bir kenara, ABD’nin bile elini kolunu bağlar vaziyette. Bunun dışında Suriye ordusunun Halep’i geri alması sonra Türkiye’ye herhangi bir göç dalgası olmadı. Başı sıkıştıkça mülteci kartına sığınan Erdoğan bu konunda da hüsranla karşılaştı. Dolayısıyla TOKİ ve mülteci hayalleri de suya düşmüş oldu. Erdoğan’ın elinde sadece ÖSO ile oluşturacak ‘‘milli ordu’’ planları kalmıştı. Hayallerini gelişmeler ışığında revize etmek zorunda kalan Erdoğan’ın, bölgede var olabilmek için Rakka ve ‘‘Milli Ordu’’ dışında bir kozu kalmamıştı. Bu planlar dahilinde SDG’deki Arap ve Türkmenlerin ÖSO’ya katılması ile bir ‘‘Milli Ordu’’ oluşturulacaktı. Bu güç, TSK ve ABD’nin desteğiyle Rakka’ya girerek IŞİD’i kentten temizleyecekti ve bu harekata YPG kesinlikle dahil olmayacaktı. Türkiye’nin ABD’ye sunduğu plan böyleydi. Ancak sunulan bu planın ABD tarafından kabul edilme olasılığı sıfıra yakın görünmekte.

Erdoğan, Rakka Harekatı’nda yer almak için ABD’ye sahadaki işe yarar aktör olduğunu kanıtlamak zorunda. Türkiye’nin elindeki en kapsamlı pratik ise Fırat Kalkanı. Dolayısıyla Fırat Kalkanı’na bir de bu açıdan göz atmamız gerek.

Yaklaşık 5000 kişilik ÖSO kuvveti ve TSK tanklarının desteğiyle başlayan Fırat Kalkanı macerasında ilk günlerde her şey Saray’ın istediği gibi gidiyor görünüyordu. Yandaş medya Cerablus zaferinden bahsediyor. Kentin ne kadar çabuk ele geçirildiği tartışma programlarına konu oluyordu. Ancak gerçek pek öyle değildi. IŞİD taktik bir hamle yaparak kentten çekilmiş, güçlerini El-Bab’a kaydırmıştı. Cerablus’un kontrol edilmesinden sonra sıra, irili ufaklı köylere ve nihayet El-Bab’a gelmişti.

Ancak günler geçtikçe işler daha da zorlaştı. Bölgeden TSK tanklarının vurulma haberleri gelmeye başladı.8 ÖSO güçleri ilerlemekte zorluk çekiyordu. Buna çözüm olaraksa Türkiye bölgeye daha fazla kaydırıyor, Özel Kuvvetleri ve Komando birliklerini de çatışmaya sokuyordu. Hareket başlangıcında operasyonlara destek veren TSK personeli sayısı 350 iken, El-Bab alındığında bu sayı 1500’ün üstüne çıkmıştı. TSK’nın asker ve bombardıman desteğine rağmen ÖSO’nun ilerleyişi sınırlı kaldı, istenilen başarı sağlanamadı. Üstelik tüm bunlar yetmezmiş gibi TSK desteğiyle alınıp ÖSO’ya teslim edilen köyler ertesi gün kaybedilmekteydi. Diğer yandan Suriye Hava Kuvvetleri, Rus uçağı krizinin yıl dönümünde Türk Silahlı Kuvvetlerini vuruyordu.9

Türkiye açısından tablo bununla da kalmadı. İlerleyen günlerde Suriye Ordusu Halep kuşatmasını tamamladı. Türkiye, Rusya ile Halep’teki teröristlerin tahliye pazarlığını yapmaya başlamıştı.10 Bu gelişmeler sonrasında Türkiye, Rusya ve İran Dışişleri Bakanlarının katıldığı bir toplantı düzenlendi. Toplantı sonrası gerçekleştirilen basın açıklamasında ortak bir bildiri okundu. Bildiride ‘‘İran, Rusya ve Türkiye, içerisinde pek çok etnik grubu barındıran, çok mezhepli, demokratik ve seküler bir devlet olarak Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğini, bağımsızlığını birliğini ve toprak bütünlüğünü tamamen destekliyor.’’ deniyordu. Halep’in geri alınması sonrasında Suriye ordusu birliklerini El-Bab’a doğru kaydırmış, El-Bab’ın ikmal yollarının Suriye ordusu tarafından kesilmesiyle, Fırat Kalkanı birliklerinin kuşatması ‘‘zafere’’ ulaşmıştı.

Türkiye’nin sergilediği pratik tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Kurulmak istenen ‘‘milli ordu’’nun savaşma kabiliyeti olmadığı ortaya çıktı. Rakka ile olan bağlantı kesildi. Rus büyükelçisi Türk bir polis tarafından öldürüldü. Türkiye, Suriye Devleti’nin seküler niteliği ile egemenliği ve bağımsızlığına destek verdiğini ilan etti. Tüm bu askeri ve diplomatik hezimete rağmen Türkiye, Suriye’nin dördüncü, büyük kenti olan Rakka’ya operasyon düzenleyebileceğini ve kenti kontrol edebileceğini iddia etmekten geri durmadı. Ancak savaşın gerçekleri Erdoğan’ın hayallerini pek önemsemiyordu.

Rusya, Suriye ve ABD

Şu ana kadar Türkiye’nin planlarını ve hamlelerini ele aldık. Şimdi ise bölgedeki diğer aktörlere bakalım. ABD açısından gelinen noktayı incelemekle başlayalım. Suriye’deki savaşın baş sorumlularından biri olan ABD, bugüne kadar sahada farklı politikalar denedi. Cihatçılara verilen silah desteğinden, ‘‘eğit-donat’’ projelerine, Suriye Devletine karşı yapılan kara propaganda çalışmalarına kadar denenen her şey başarısızlıkla sonuçlandı. Denedikleri bütün politikalar Suriye’deki krizi daha da derinleştirdi. IŞİD gibi bir belanın doğuşuna neden oldu. Ancak yaptıkları tüm hamlelere rağmen Esad gitmedi. Üstüne üstlük Esad’a olan halk desteği de giderek arttı.

Savaş boyunca ABD, iki dışişleri bakanı ve bir başkan değiştirdi. Cihatçıları silahlandırmanın işe yaramadığı görüldü. Esad’ın gitmeyeceği anlaşıldı. Gelinen noktada ABD yönetimi ibreyi, Esad ile mücadeleden IŞİD ile mücadeleye kaydırdı. ABD için artık bir numaralı hedef Rakka haline geldi. Tabii bu Suriye devleti ile ortaklık anlamına gelmiyordu. ABD sadece namlunun ucunu başka yöne çevirmişti. ABD’nin Suriye’deki yeni planı bölgedeki varlığını koruyarak, Rusya’yı dengelemek ve İran’ı geriletmekti. IŞİD’e karşı verilecek savaş bu planlar dahilinde yürütülecekti.

ABD, yeni hedefinde ise sahadaki bir numaralı müttefikini YPG/SDG olarak gördü. ABD yönetimi kasım ayında, YPG/SDG ile birlikte Fırat’ın Gazabı Harekatı’nı başlattı. ABD ve müttefiklerinin destek verdiği harekatın nihai hedefi Rakka’ydı. Obama yönetiminin son günlerinde başlatılan harekata yeni Başkan Trump da desteğini esirgemedi. Trump yönetiminin ilk icraatlarından biri, YPG/SDG’ye silah ve zırhlı araç desteği vermek oldu. Ardından gelen hamle ise Türkiye ile YPG/SDG’nin çatışmasını önlemek için Menbiç’e ABD askeri üssü kurmaktı. İlerleyen günlerde ABD bölgeye asker sevkiyatını daha da arttırdı. Fırat’ın gazabı ile birlikte YPG/SDG, Rakka’yı kuzey ve kuzeydoğudan çevrelemeyi başardı. Aynı zamanda Fırat Nehri’nin kuzeyinde kontrolü sağladı.

Elimizde asıl soru Rakka’ya nihai operasyonun ne zaman ve kimler tarafından yapılacağı. IŞİD karşıtı koalisyonun sözcüsü ABD’li Albay John Dorrian, Rakka’ya düzenlenecek operasyona YPG/SDG’nin kesin olarak katılacağını doğruladı.11 Operasyona katılacak diğer güçler konusunda henüz netlik yok. Ama Peşmerge ve Irak güçlerinin operasyona dahil olması ihtimaller arasında. Türkiye’nin ise bu operasyonun parçası olmak için yaptıklarını yukarıda inceledik. Durum Erdoğan için pek iç açıcı değil.

ABD ve müttefikleri açısından ortaya çıkan tablo bu yönde. Şimdi bir de cephenin öteki tarafına göz gezdirelim.

Öncelikle şunu belirtmek gerek, yaşanan tüm zorluklara rağmen, Suriye zafere en yakın görünenler arasında. Özellikle Halep’in kurtarılması, Suriye’nin elini oldukça güçlendir di. Tabii burada Rusya’nın da payı oldukça büyüktü. 2015 yılında Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin desteğiyle çeşitli gruplar bir araya gelerek Fetih Ordusunu oluşturmuşlardı. Bu gruplar arasında El-Kaide bağlantılı El-Nusra’da (yeni adıyla Fetih el Şam) bulunuyordu. Ancak Halep’in kurtarılmasıyla birlikte bu gruplar İdlib bölgesine sıkıştı ve kısa sürede içerisinde kendi aralarında çatışmaya başladılar. Halep zaferi ile birlikte gelinen başka bir nokta ise ateşkes ve Astana görüşmeleri oldu. Ateşkese ilişkin Suriye’nin yaptığı açıklama da ‘‘IŞİD ve El-Nusra Cephesi ile onlara bağlı terör gruplarının ateşkes dışında tutulacağı’’ söyleniyordu. Ayrıca YPG/SDG’de ateşkesin dışındaydı. Böylece Türkiye ve Rusya’nın garantörlüğünde Suriye ve silahlı gruplar arasında ateşkes ilan edildi. İlerleyen günlerde garantör ülkeler arasında İran’da katıldı. Ateşkesi, Kazakistan’ın başkenti Astana’da ‘‘Suriye barış görüşmeleri’’ yapma kararı izledi. Görüşmelere Suriye, Rusya, İran, Türkiye ile birlikte ateşkes kararına imza atan silahlı gruplarda katılıyordu. Ayrıca Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi tarafından Staffan de Mistura ve ABD’de görüşmelere davet edildi. Bu hamleyle birlikte görüşmelere katılan taraflar ‘‘silahlı muhalefet’’ olarak nitelendiriliyor, ateşkes dışında kalan gruplara ise terörist muamelesi yapılıyordu. Cephe bölünmüştü. Türkiye ise Rusya’nın ağırlığının olduğu bu görüşmelere katılmak zorunda bırakılmıştı. Ateşkes ihlallere karşın devam ederken, Astana görüşmelerinin üçüncüsü 15 Mart tarihinde yapıldı. Görüşmeler halen devam ediyor.

Suriye ve Rusya için savaşın bir bölümü böyle ilerlerken diğer bölümü IŞİD’e karşı mücadele ile geçiyordu. Halep zaferi sonrası Suriye ordusu doğuya doğru ilerledi ve Fırat Nehrine ulaştı. Palmira Antik Kenti’ni IŞİD’ten geri aldı. Suriye’nin Fırat hamlesiyle birlikte Rakka’ya ilerleme şansı daha da arttı. Her ne kadar Rakka’ya ulaşmaları için kat etmeleri gereken mesafe fazla olsa da ilerleyişlerini hızla sürdürüyorlar. Suriye, Rakka operasyonuna dahil olabilirse, sadece IŞİD’e çok büyük bir darbe vurmakla kalmayacak, ABD’ye karşı da elini çok güçlendirecek. Suriye’nin bundan sonraki hamlelerini hep birlikte göreceğiz.

Rusya ise bir yandan Suriye destek verirken diğer yandan da bölge gerçekliğini çok iyi görüyor ve hamlelerini buna göre yapıyor. PYD’nin ABD ile kurduğu ilişkilerin daha ileri düzeyde olduğunun farkında olan Rusya, yön verici ve uzun soluklu hamleler yapıyor. Rusya tarafından hazırlanan Suriye anayasası taslak metnindeki bazı maddelere göz atalım.12 İlk olarak ülkenin resmi ismi Suriye Cumhuriyeti olarak öneriliyor. Suriye devletinin şu anki anayasasında ise bu isim Suriye Arap Cumhuriyeti. Bunun yanı sıra ‘‘devleti resmi dili Arapçadır’’ derken, ‘‘Kürt kültürel otonomisinin yönetim kurumları ile örgütlenmeleri Arapça ve Kürtçeyi eşit şekilde kullanır’’ı ekliyor. Ayrıca anadilde eğitim hakkının devlet güvencesine bağlanmasını öneriyor. Ancak en önemlisi anayasaya ‘‘Kürt Kültürel Özerkliği’’ maddesini dahil ediyor.

Bir diğer örnek olarak Türkiye’nin baskısı ile Astana görüşmelerine davet edilmeyen PYD’nin, Moskova’da ‘‘Kürt konferansı’’ düzenlemesine izin veriyor.13 Konferanstan çıkan kararlardan biri ise Rusya’nın Suriye için sunduğu anayasa taslağındaki ‘‘kültürel özerklik’’ ifadesinin güçlendirilmesi. Rusya’dan gelen bir diğer hamle ise PKK ve YPG’yi terörist olarak görmediklerini söyleyen açıklamaları. Doğrudan Rusya Dışişleri Bakanlığı yetkilileri tarafından yapılan bu açıklamaya karşın Ankara’dan ses çıkmadı. Anlaşılan o ki Rusya ile ilişkilerini ancak düzelten Ankara, yeni bir restleşmeyi göze alamadı. Rusya bir tarafta Erdoğan’ı idare ederken diğer tarafta Kürtlere Suriye ile ortaklığın yollarını sunuyor. En önemlisi tüm bunları yaparken Suriye ile arasını açmıyor.

Burada bir parantez açmamız da fayda var. Türkiye, Rusya ve ABD’nin Kürtlere yönelik tutuma değindik. Türkiye’nin düşmanca tutumuna karşın, ABD ve Rusya tarafından yoğun destek YPG/SDG’nin neden bölgede bu kadar önemli olduğunu anlamaya çalışalım.

Savaşın başından Suriye ordusunun çekilmesiyle birbiriyle bağlantısı olmayan üç bölgeyi kontrol eden YPG, zamanla elindeki bölgeyi giderek genişletti. Zaman zaman Suriye ordusu ile çatışmalar yaşadı. IŞİD barbarlığı ile mücadele etti. Kobane kuşatmasını gördü. İlerleyen günlerde Cizire Kantonu ve Kobane Kantonları birleşti. 2015 yılında YPG, ÖSO’ya bağlı bazı gruplarla birlikte Suriye Demokratik Güçleri’ni kurdu. Bu ortaklığın belkemeğini YPG oluşturuyor. Dolayısıyla SDG’nin belirleyici unsurunun YPG olduğunu söyleyebiliriz. SDG, daha sonra Fırat Nehri’nin batısına geçerek Menbiç’i IŞİD’in elinden aldı. Suriye ordusunun Menbiç sınırına ulaşması üzerine ise Afrin ile bağlantı Suriye ve Rusya gözetiminde sağlanmış oldu. Bugüne kadar geçen zamanın özeti bu şekilde.

Tüm bu zaman zarfında YPG/SDG, Suriye ordusuyla birlikte IŞİD’e karşı en etkin mücadeleyi veren özne oldu. Suriye’deki cihatçı gruplar ise ya IŞİD’e katıldılar ya da silahlarını bırakıp kaçtılar. Bunun sebeplerinden bir tanesi cihatçıların IŞİD ile aynı dini referanslara sahip olması iken bir diğer sebep cihatçıların asıl hedefinin laik Esad olmasıydı. YPG/SDG’nin asli gücü Kürtler ve bölgedeki diğer etnik gruplardan oluşurken, cihatçıların önemli bir kısmı dünyanın dört bir yanından gelen mücahitlerden oluşmaktaydı. Yani yerleşik olan ve yurtlarını savunanlar YPG/SDG’ydi.

Peki Kürtlere dair herkesin bir hesabı varken Kürtlerin hesabı ne, Kürtler ne istiyor? Kürtlerin başlıca hedefi, Rojava’nın özerkliğinin korunması. Daha farklı anlatmak gerekirse fiili durumun anayasal bir hal alması. Bunun içinse önerdikleri formül ise federal yapı.14 Kürtlerin gündemleri arasında bağımsızlık yok. Bu yüzden Suriye ile bir diyalog zemini tutturabilme olasılıkları yüksek. Suriye ise bu realitenin farkında olmakla birlikte ihtiyatlı yaklaşımını koruyor. Ortaklık olmadan Suriye’nin birliği mümkün görünmüyor. Kürtler herkesin bir şekilde kendilerine muhtaç olduğunu biliyor. Hamleler bu dengeye uygun olarak yapılıyor. Netice olarak da hem Rusya hem de ABD’den desteği aynı anda görebiliyor.

Rusya’dan devam edelim. Rusya’nın YPG/SDG’ye silah desteği verdiği biliniyor. Fakat bölgeden gelen başka haberler ilişkinin daha ileri boyutlara taşınacağı yönünde. Habere göre Rusya, YPG/SDG’ye askeri eğitim verecek ve Afrin’de iletişim noktası kuracak.15 Kaynak olarak doğrudan YPG sözcüsü Redur Xelil gösteriliyor. Bu haberin üzerine Rusya Savunma Bakanlığı, yaptığı açıklama ile iddiaları yalanladı. Fakat Afrin’de bir “Ateşkesi İzleme Merkezi” kurulacağı bilgisini de açıklamasına ekledi. Bu merkezde görev alacak kişiler ise Rus askerleri olacak. Yani işlevi ne olursa olsun Afrin’de Rusya’ya ait bir askeri üs bulunacak.

Suriye’nin Eylül 2015’teki çağrısı ile birlikte Suriye’de daha etkin rol almaya başlayan Rusya bölgedeki dengeleri Suriye lehine çevirmeyi başardı. Görünen o ki Rusya’nın askeri ve diplomatik hamleleri savaşın sonucunun da Suriye ve Rusya lehine olmasını sağlayacak.

Sonuç

Suriye’deki aktörlerin durumuna ve yaşanan olayların bir kısmına değindik. Şimdiyse yazdıklarımızla birlikte ortaya çıkan tabloyu kısaca toparlayalım. Bölgede giderek güçlenen Rus etkisi ile birlikte Suriye’nin savaştan galip çıkacağı hissediliyor. Özellikle ABD’nin tırnak içinde de olsa yenilgiyi kabul etmesi. Savaşın formatını Esad’ı devirmekten, bölgedeki varlığını korumaya çevirmesi bunun önemli göstergelerinden biri. Kürtler açısından ise, Suriye’deki ana isteklerinin statü olması ve Suriye yönetimi ile savaşmak istememeleri, Suriye’nin geleceğinin Kürtlerle birlikte kurulacağının işareti. Her ne kadar yazdıklarımızın ete kemiğe bürünmesi için zamana ihtiyaç olsa da gidişatın yönü bu.

Bölgedeki bir diğer gerçek ise Erdoğan’ın hamlelerinin tutmadığı. Hayalleri uğruna Türkiye’yi bu karanlığın bir parçası haline getirmekten çekinmeyen Erdoğan, Suriye’ de nasıl rezil olduğunun farkında olsa gerek. Emevi camiinde kılınacak namazlar, anti Kürt politikaları, cihatçılara verilen her türlü destek hepsinin sonu hüsranla bitti. Erdoğan ise her hüsran sonrası cevabını yeni bir çılgınlıkla verdi. Her çılgınlığı sonrası ise daha da çamura saplandı. Bu çamurun içine daha ne kadar batacak göreceğiz…

Dipnot

  1. https://tr.sputniknews.com/columnists/201703061027505285-menbicin-batisindaki-alti-koy-suriye-ordusuna-verildi/
  2. https://www.sozcu.com.tr/2017/dunya/menbicte-rus-askeri-dsg-armasi-takti-iddiasi-1723208/
  3. https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201702281027419643-abd-turkiye-saldirmasin-diye-menbic-askeri-us-kurdu/
  4. https://www.diken.com.tr/erdoganin-el-babda-rus-saldirisi-sorusuna-yaniti-isi-hassas-goturme-gayretimiz-var/
  5. https://www.diken.com.tr/hukumet-sozcusu-kurtulmusa-gore-firat-kalkani-operasyonu-el-babdan-sonra-biter/
  6. https://www.ntv.com.tr/turkiye/rakka-harekati-masada,2FTXVk3fEUyP87Mig2Plzg
  7. https://t24.com.tr/haber/erdogan-suriyede-muhaliflerden-olusan-milli-ordu-kurulacak,361412
  8. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-37223826
  9. https://www.milliyet.com.tr/gundem/tskdan-son-dakika-aciklamasi-askerleri-esad-bombaladi-sehit-ve-yaralilar-var-2350277
  10. http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/halepten-cikan-muhalifler-firat-kalkanina-katilacak
  11. https://www.ntv.com.tr/dunya/ypg-rakka-operasyonunda-olacak,VAZclvEBbkCfCxjIpDYOQQ
  12. https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201702021027032657-suriye-cumhuriyeti-anayasasi/
  13. http://www.aljazeera.com.tr/haber/kurt-konferansinda-federalizm-cagrisi
  14. https://www.al-monitor.com/pulse/fa/originals/2017/01/turkey-syria-kurds-are-working-to-build-a-state.html
  15. https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201703201027718536-ypg-rusya-isbirligi/