Türkiye 15 Temmuz Darbe Girişiminin ardından bir “Kuruluş Girişimi”ne sahne oluyor. Emperyalizmle mücadele argümanları, Şangay Beşlisi referansları, Fırat Kalkanı koçaklamaları ve daha pek çok örnekte, dönemsel ittifak unsurları ve türlü şer odağı yaratmaktaki başarılarıyla belli bir profil yakalayabilmiş olan Saray rejiminin tarihsel referanslar, kültürel ve ideolojik kökler üretme konusunda bocaladığı, bocalamaya da devam edeceği görülüyor. Olağanüstü hal ve KHK’la ile 15 Temmuz sonrasında mevzi kazanmış görünen rejimin, bu “kurulamama” krizini yakın vadede aşması mümkün görünmüyor. Bunda en önemli pay sahibi de siyasal İslam’ın kültür alanında temsiliyet elde edememesi. Kültür alanında hegemonic olmayan Saray rejimi, krizi aşana kadar alanı soğutmak gibi bir vebal altına girmiş bulunuyor, burada da yalnızca iktidar aygıtını devreye sokarak hamle yapabildiği bir sıkışma yaşıyor. Benzer bir sıkışmayı siyasal İslam’ın kültürel referanslarının karşı kutbunda yer alan toplamlarda da görmek mümkün. Kültür alanına hakim olan hava, Saray’ın bu toplamların üretimlerini ve referanslarını doğrudan yönetemediği, fakat buraya zaman, mekan, ajanda, repertuvar gibi bir dizi başlıkta “yer gösterdiği” bir pat durumudur. Buradan yola çıkarak içinde bulunduğumuz dönemi bir Jandarmalık Dönemi olarak tarif etmek yerinde olacaktır. Bu dönemde Gericilik, laik, cumhuriyetçi toplumsallığın hareketliliğini daraltırken, kültür sanat alanında karşıtının hegemonik gücünü ortadan kaldıracak “inovasyonlar” arayacaktır.
Reddiye Dönemi
Burada AKP’nin Reddiye Dönemini kısaca hatırlamak faydalı olacaktır. AKP reel politikada Türkiye sağının geleneksel eğilimlerinin ötesinde bir alan tutabilmiş olsa da, kültür alanında buranın taşıyıcısı olmayı sürdürmüştür. 1940’lardan itibaren öne çıkan paradigma, uluslararası alana belli figürlerin, yeni kurulan düzenin temsilcileri tarafından ittifak unsuru olarak tercih edildiği bir dönemde, doğalında ilerleme fikrini terk etti; alt motiflerini de Türkiye coğrafyasının gerici eğilimlerinden beslenerek yarattı. Demokrat Parti’nin “Yeter, söz milletin!” şiarıyla geçtiğimiz yılların “üstten inmeci Kemalist elit” söylemi aynı paradigmanın ürünüdür ve bir süreklilik arz etmektedir.
AKP’nin 2000’li yıllardaki kültür sanat icraatlarına baktığımızda “Ecdat” üzerine bir dizi söylemin belirleyici olduğunu görüyoruz. Hegemonik olmadığı kültür sanat alanında gericiliğin ilk refleksi, hegemonik olanın tarihsel referanslarını dışsal kılmaktı. Bu söylem gereği Cumhuriyet “reklam arasıydı”, “üstten inmeciydi”, “bizim coğrafyamızda özüyle yaşanmış bir tecrübe değil” idi, yani dışsaldı. Öte yandan dışsallık atfedilen şey vakaydı, Devlet Opera Balesiydi, Devlet Tiyatrolarıydı, güzel sanatlar liseleri/ fakülteleriydi, konservatuvarlardı, Türk Beşleriydi, Harika Çocukları, Atatürk Kültür Merkeziydi; etkisi sınırlı da olsa yapıları, kadroları ve muktesebatı vardı, diriydi, üretiyordu. Bu durumda Türkiye Gericiliği bir “karşı muktesebatı” üretmeden buraya baskın çıkamayacaktı. Bu boşluk, “Eski Türkiye’nin” kültürel temsilcilerinin düşük profilde kalacağı bir dizi oldu-bitti durumunu gerekli kılıyordu. Bu kısım zor değildi, çünkü neyin “bizden” olmadığını anlatmak için kanıta ihtiyaç yoktu, postmodernist tarih yorumları, manipülasyon gücü yeterli referanslar sunabiliyordu. Bu söylemler AKP’ye alanda belli bir zemin açmış, AKP bu zemini bir kırılma anına kadar kullanmıştır. Opera-bale sanatçılarına göğüs çatalı yönergesi vermek, Türk Beşlerine “Türk Leşleri” demek, Atatürk Kültür Merkezini metruk hale getirip kapatmak gibi hamleler bu zemin üzerinden gerçekleştirildi.* Burada AKP’nin yapmış olduğu hamleyi bir benzetmeyle açıklamaya çalışalım:
1923’te sütunlar ve bunların üzerindeki heykellerden oluşmuş bir agora olduğunu farz edelim. AKP, modern toplumsal ve siyasal referansların oluşturmuş olduğu “sütunların” üzerinde yükselen heykelleri yıktı, fakat “kaidelerle” ne yapacağını bilemedi. Reddiye döneminde AKP’nin agorayla münasebeti ana hatlarıyla buydu.
Geri dönmek üzere benzetmeye burada ara vermek gerekiyor, çünkü 2013 Haziran Direnişi bu tarz için bir kırılma noktası ifade ediyordu. Mevcut durum AKM’yi kapalı tutmaya yetse de, sanat kurumlarının politik taleplerini etkisizleştiremiyordu. AKP konservatuvar öğrencilerinin ve devlet sanatçılarının tepkisini göğüsleyemiyordu. 2013 Haziran Direnişi’ni önceleyen kitlesel eylemlerden bir tanesi de Türkiye Sanat Kurumunun(TÜSAK) kurulması ve sanat kurumlarının özerk yönetilmelerinin lağvedilmesini öngören yasa tasarısına karşı düzenlenen yürüyüşler olmuştu.**
Jandarmalık Dönemi
2013 itibarıyla AKP’nin güncel siyasette de sıklıkla kullandığı bir tarz kültür sanat alanında da hayata geçirildi: Fiili duruma göre belirleme. AKM’nin restorasyon çalışmalarının 24 Mayıs 2013’te durdurulmasının, bugünkü jandarmalık vizyonunun öncü hamlesi olduğu söylenebilir. AKM’nin yıkılmasına ve yerine başka bir bina inşa edilmesine dair valilik yönergesi ise 2016 Ekim’de gelmiştir.*** Başka bir örnek olarak kültür kurumlarına yönelik düzenleme, yapılan yeni atamalar sonrasında, 2014’te tekrardan gündeme gelmiş, bir kez daha sanatçıların örgütlü tepkisiyle geri çekilmişti. 15 Temmuz Darbe Girişiminden sonraki aylar, Jandarmalık Dönemi’nin tam anlamıyla yürürlüğe girdiği dönemdir. 15 Temmuz sonrası hamleler, darbe dolayısıyla “milli iradenin temsilcisi” pozisyonuna gelen bir AKP tarafından yürütülmüştür. Agora benzetmesine geri dönecek olursak:
AKP 15 Temmuz’dan sonra sütunların üstüne çıkmayı akıl etmiş, çevreci gençler sütunlara “sarılmaya” kalkmasın diye kaidelerin başına da nöbetçi dikmiştir. Nöbetçinin görevi, sütunlara sarılmak isteyenleri çok gürültü edemeyecekleri dar, kuytu bir alana yönlendirmek, sarılma eylemi için oluşturulmuş düzenlemeyi ziyaretçilere bildirmek ve uygulatmaktır.
Jandarmalığın gerekçesini Devlet Tiyatroları Genel Müdür Vekili Nejat Birecik’ten aktarıp devam edelim:
“Kaba siyaset rutubet gibidir sanatı çürütür, işimiz incelikli sanatçı bilinciyle estetik üretmek. Bu nedenle devlet tiyatroları, kaba siyasetten uzak incelikli sanatçı sorumluluğuyla halkıyla bütünleşerek çalışmaya devam edecek.”1
Nejat Birecik’i Yerli ve Milli Tiyatro açılımından tanıyoruz. Konuyla ilgili basın açıklamasında açılımı bu şekilde gerekçelendirmişti. Burada bir parantez açmak gerekiyor, çünkü 15 Temmuz ertesindeki atmosfer Türkiye’de sanat çevrelerinde bir teyakkuz hali yaratmıştı. 15 Temmuz Şehitleri temalı bir dizi programı Devlet Opera Balesi’ne zorunlu tutulmuş, burada çalışan memurların izinleri kaldırılmıştı. OHAL koşullarının getirdiği belirsizlik ve kovuşturma ortamında, “Şehitlere Saygı” resepsiyonlarının düzenlenmesi, teyakkuz halindeki belli çevrelerde kısa süreli bir kafa karışıklığı yaratmış, 15 Temmuz sonrası popülizminin “eski Türkiye’nin” referanslarını benimseyeceği, bu referansların temsilcilerini halkla buluşturacağı izlenimini oluşturmuştu: “A güzel kardeşlerim, bütün orkestracılar toplanmışken, yönetimin aklınan hiç mi, ‘Herkes burada, kahramanlık ve yas temalı bir veya iki eseri dağarımızdan çıkaralım da, halka açık sıcağı sıcağına bir konser yapalım’ diye gelmedi!”2 Bu eğilimin kısa sürdüğünü en açık şekilde gösteren örnek, İdil Biret 12 Eylül’de Bodrum’da “15 Temmuz Şehitleri Anısına” verdiği konserin üzerinden iki ay geçmeden, 4 Kasım’da sosyal medya üzerinden Cumhuriyet gazetesine verdiği destektir. **** İdil Biret’in sanatsal niteliğinin yanı sıra 1923 ile ilişkisi açısından sembolik olmasından dolayı bu örnek, tekil olmaktan uzaktır, net bir eğilimi göstermektedir: Türkiye aydını/ yarı aydınının kökleri Cumhuriyet Devrimi’ndedir. 15 Temmuz sonrasındaki teyakkuz hali, Saray’ın Cumhuriyet referanslarıyla kuracağı ilişkiyi gözlemlemeyi tercih etmiş. Milli Mutabakat havasının vaat ettiği istikrar ve birlikteliği sağlayıp sağlayamayacağına bakmış ve açıkça başarısız olduğunu görmüştür. Saray rejimi elde etmeyi umduğu temsili gücü taşıyamamıştır.
Jandarmalık yoluyla temsiliyet krizini aşamayan AKP-Saray’ın kültür sanat alanını bir kurucu referans üreticisi olmaktan ziyade bir propaganda aracı olarak gördüğü 15 Temmuz’dan sonra daha da belirginleşmiş, ötesinde Saray eski Türkiye referansları üzerinden propaganda yapmayı sürdüremediğini görmüştür. Dolayısıyla jandarmalığın bir misyonu da, kültür sanat alanında belirleyemediği temsiliyeti dar alanda tutmaya devam etmek, iktidarın sunduğu maddi olanaklarla fotoğraf, video vb, alımlayıcıyla daha doğrudan hitap eden formlarda atılım yapmayı hedeflemektedir. Bunlar için “belirlenmiş mecra” olarak ise, elinde bulundurduğu fiziki güçle doğrudan belirleyebileceği sosyal medyayı seçmiştir. Hükümet bağlantılı Uluslararası Sosyal Medya Derneği’nin(USMED) başkanı Said Ercan, AKP’nin kadro örgütüne verdiği röportajda şöyle aktarıyor:
“En çok satan gazeteler sıralaması yaptığınızda ben ilk 10’a giriyorum yani bu çok ciddi bir güç aslında ve istediğimiz bir güç yani hani hep deriz ya işte sözün gücüne inanan, söz medeniyetinin çocuklarıyız. Doğu toplumları böyledir söz medeniyetinin çocuklarıdır. Sosyal medya aslında çok güzel bir şey veriyor, text tabanlı iletişim. (…) Burada önemli olan şey ise content. Sosyal medyada tüketici misin yoksa üretici misin?(…) Öte yandan contenti sen üretmez isen kim üretirse onun görüşü kazanur.”3http://www.genconculer.com/usmed-baska-ni-said-ercan-ile-sosyal-medya-uzerine-konustuk/[/efn_not]
Agora benzetmesine son kez dönüp bitirelim:
AKP-Saray, üzerine çıktığı sütunları kesmeye, geçici olarak üzerinde durabileceği başka bir platform oluşturmaya çalışıyor. Yaratmayı hedeflediği platform çok sağlam olduğu için değil, üzerine heykel koyulamayacağı için sütunları korumak gerekiyor.
Sanat kurumlarının yokluğu, bugün AKP’nin karşısında yer alan ciddi bir toplumsallığın bir arada tutan referansları ortadan kaldıracağı için kırmızı çizgi olmalıdır. Sanat kurumları 90 Kuşağı’nın, bir toplumsallığın temsiliyetini tutacağı en önemli kültürel salgı noktalarından biri olarak ele alınmalı; buranın dünü, bugünü ve yarını, kuşağımızın kaygısı ve mücadele alanı olmalıdır.
*http://www.gazetevatan.com/-turk-lesleri-ne-kinama–350989-gundem/
http://www.gazetevatan.com/meclis-te–gogus-dekoltesi–tartismasi-93494-astroloji/
**https://www.yeniasir.com.tr/izmir/2013/06/01/sanatcilar-yeni-yasa-tasarisina-karsi-yurudu
***https://www.haberturk.com/gundem/haber/1317377-akm-yikilacak-yenisi-yapilacak
****http://www.sanattanyansimalar.com/idil-biretten-15-temmuz-sehitleri-konseri/2329/