Gençlik, ülke tarihinin en zor dönemlerinde sahneye çıkmıştır sözü ajitasyondan ibaret değildir. 1909, 1923, 1968-78, 90’lı yıllar ve son olarak Haziran Direnişi bunun en net örnekleridir. Tarih bizi, tekrar sahneye çağırmaktadır. Bu çağrının hakkını vermek için gençliğin ortak bir hedefte bir araya gelmesi gerekmektedir.
Haziran’da gerçekleştirilen seçimlerin ardından halkı sindirmek, tabiri yerindeyse direnenlerin süngüsünü düşürmek için sayısız olay yaşandı. Bunlar elbette ‘sayısız olay’ deyip geçebileceğimiz olaylar değildi. Kanıksatmak, ölüme alıştırmak, hesap sormak için gerçekleştirilen saldırılardan bahsediyoruz. Bu saldırıların, yıldırma, sindirme girişimlerinin yakın vadeli tek bir amacı vardı; 1 Kasım seçimlerinden AKP’yi tek başına iktidar olarak çıkarmak. Tutunmak için son şanslarıydı ve her şeyi yaptılar. Kimin oyu nereye kaydı gibi tahlillerde ise geçtiğimiz günlerde herkes uzmanlaştı. Özet budur. Buradayız ve şimdi bizim meselelere dönüyoruz.
2002 yılından bu yana halkta dönem dönem ciddi anlamda artan umutsuzluk, yılgınlık halini hatırlıyoruz. Her seçim sonrası yapılan ve halkın aptallığına dem vuran Aziz Nesin alıntıları ise bizim açımızdan artık karikatür konusu. Bu atmosferi dağıtan olayları tekrar ve ısrarla hatırlatalım:
Şifre skandalı sonrası YGS eylemleri, Reyhanlı patlaması sonrası öğrenci eylemleri, tüm ülkeye yayılan ODTÜ Ayakta eylemleri ve Haziran direnişi. Tüm ülkede atmosferi, yılgınlığı tersine çeviren tablo böyle oluştu. Bunların içerisinde irili ufaklı direnişleri, AKP’yle mevzi savaşı verilen her noktayı önemsemek, Haziran direnişinin bir birikimin sonucu olduğunu unutmamak gerek.
Yani sosyal medyada mücadele kaçkınları tarafında aptallık oranı çeşitli yüzdelerle ifade edilen bu halk, o günlerde ‘durduramazlar halkın coşkun akan selini’ ya da ‘bulunur bir çare halk ayaktadır’ dedirtiyordu hepimize. Yine halkı aşağılamak için kullanılan ‘bu millet balık hafızalı’ ibaresi aslında esas olarak bu mücadele kaçkınları için kullanılmalıdır. Çünkü özellikle de bu kesim halkın ne demek olduğunu, neler yapabileceğini en ufak bir yenilgide hemen unutuveriyor. Mühim değil, hatırlatacağız.
Tekrar irili ufaklı direnişler örgütlenecek, tekrar büyük direniş günlerine hazırlık yapılacak. Bu kez daha deneyimli, daha örgütlü olacağız. O nedenle bizim tarafta yılgınlığa izin yok. Bu nedenle bizim meselelerde ihtiyaç duyulan bir takım hatırlatmalarla devam edelim;
İrili ufaklı direnişler dedik. İrilisi, memlekette sesini ciddi anlamda duyuran, umut veren, güç veren adımlardır. Bu adımları zorlamaktan vazgeçmeyeceğiz. AKP en fazla kitlesel direnişlerden korkuyor ve bu nedenle kitleselliği yok etmek istiyor. Toplumsal algıda direnişi diri tutmak zorundayız. Kitlesel eylemleri örgütlemekten asla vazgeçmemeliyiz. Unutmayalım halk, yalnızca Haziran’da sokağa çıkmadı. Siyaseten inandırıcılığı olan ve iyi örgütlenmiş her eylem kitlesel açıdan güçlü oldu.
Ufaklısı ise AKP’yle yerel ölçekli her mevzide kavga vermektir. Cepheye taş taşımak, dayanışma ağı örmek, okulunu-mahalleni teslim etmemek, deren-ormanın için direnmektir. Her nokta için şimdiden orta ve uzun vadeli plan çıkarmalı, adım adım hayata geçirmeliyiz.
Hedefler Net: Cephe Nerede, Nasıl Kurulacak?
Gençlik içerisinde bir cephenin oluşturulması tartışmalarından başlayalım. Gençlik örgütlerinin yan yana gelmesinin önemine dair yazdık, konuştuk. Geldiğimiz noktada iki düzleme doğru yürütülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Merkezi olarak güven verecek her noktada adım atılmasını sağlayabilecek hamleler ve yerelde katılımı kolaylaştıracak herkesin cephenin asli unsuru, kurucusu haline gelebileceği bir süreç. Merkezi olan kısım için geçtiğimiz günlerde gençlik örgütlerinin Ankara’da yaptığı açıklamayı örnek gösterebiliriz. Uzun tartışmalara boğmadan, hızlıca karar alıp harekete geçen, güven veren, ses getiren, gençlik içerisinde de toplumda da etki yaratan bu tip adımlar devam ettirilmeli, süreklileştirilmelidir.
Gençlik içerisinde örülmesi gereken sürece dair fikirlerimiz ise aşağıdaki maddelerle özetlenebilir:
- Halk direndiğini, boyun eğmediğini ve umudu tek başına düzen güçlerinde aramadığını defalarca farklı örneklerle ve farklı düzeylerde göstermiş, devrimciler ise tüm bu göstergelerin hakkını verememiştir.
- Bu nedenle, ’güçsüzüz o halde yan yana gelip güçlenelim’ basitliğiyle çözülebilecek bir durumla karşı karşıya değiliz. Bugüne kadar denenen, denenmekte olan yan yana geliş modelleri ise başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
- Gençliğin bu başarısızlığın nedenlerini birlikte tartışmaya, gezi gençliğinin birlikte düşünmesine, tartışmasına, mücadele etmesine olanak yaratacak döneme uygun modeller yaratmasına ihtiyacı vardır.
- Gençlik örgütlerinin ve daha fazlasının ortak seminerler, toplantılar, kamplarla bu tartışmaları tüketmesine, ülkenin kurtuluş ve yeniden kuruluş yollarını birlikte tartışmaya ihtiyacı vardır.
- Gençlik, bu tartışmaları yaparken gölgeden başka herhangi bir ihsan eylemeyen ‘abi’ler geri çekilmelidir. ‘Abi’lerin gölgesinde geçen herhangi bir tartışma bugüne kadar gençlik mücadelesini ilerletmemiş tersine gençlik ‘abi’ tahakkümünden kurtulduğu oranda atılımlara imza atmıştır.
- Gençlik, ülke tarihinin en zor dönemlerinde sahneye çıkmıştır sözü ajitasyondan ibaret değildir. 1909, 1923, 1968-78, 90’lı yıllar ve son olarak Haziran Direnişi bunun en net örnekleridir. Tarih bizi, tekrar sahneye çağırmaktadır. Bu çağrının hakkını vermek için gençliğin ortak bir hedefte bir araya gelmesi gerekmektedir.
- Bir araya gelişin sağlanması için, Türkiye solunu yıllardır bir adım bile ilerletmeyen kısır tartışmalar terk edilmelidir. Türkiye solunun bütün kesimleri Haziran Direnişi’nde iflas etmiştir. Bu nedenle, Türkiye solu yeniden kurulmak zorundadır. Kuruluş görevi ise yine gençliğin omuzlarındadır.
- Yakın vadede merkezde ve yerellerde birlikte hareket etmek ve birlikte mücadele etmenin yolları yaratılmalıdır. Uzun vadede ise, yukarıda bahsettiğimiz süreç sabırla örgütlenmeli, Haziran direnişini yaratmış, tanıklık etmiş kuşak Türkiye’nin devrimci seçeneğini birlikte yaratmalıdır.
Ülkemizin içinden geçtiği günler, yukarıda sıraladığımız maddelerin hayata geçirilmesini acil bir görev haline getiriyor. FKF üyeleri, bu maddelerin yarattığı perspektifle Türkiye siyasetine, üniversitelere, liselere, mahallelere bakacaktır. Gençlik hareketi, yaşadığı sıkışmayı bu maddelerin hayata geçişiyle atlatıp tekrar umut olacaktır. ‘Dinleyip diyecek çok. Fakat uzun söze vaktimiz yok YÜRÜYELİM…’