Bir dönemin bilimkurgu romanlarına ve filmlerine fazlaca konu olmuş bir başlık hakkında fikrimiz kadar yargılarımız da olacaktır. Çoğunlukla zamanda yolculuk denildiğinde aklımıza “Geleceğe Dönüş” filminden Dr. Brown’un arabası ve süper teknolojik araçlar gelir. Ancak, zaman kavramını doğru bir şekilde algılamadığımız sürece, konu üzerine söylenecek sözlerin bir anlamı kalmayacaktır. “Zaman nedir, geçmiş ve gelecek şimdi kadar gerçek midir, bugünle geleceğin bağlantısı nedir, zamanda sıçramalar mümkün müdür” gibi birtakım sorular konumuzun temelinde bulunuyor ve yazımız bunun üzerine şekillenecek.
Geçtiğimiz haftalarda, İran’da “zaman makinesi” icat ettiğini iddia eden bir teknikerin dünya basınında geniş yer bulması üzerine çeşitli mecralarda, zaman yolculuğu konusundaki tartışmalar tekrar alevlendi. Ancak konunun medya kuruluşları tarafından bilimsel bir analizden çok flaş haber şeklinde sunulması, insanlığın arayışlarını artırmanın ötesinde törpüleyici bir durum yaratacağa benziyor. Çekiciliği oranında arzulanan bir mesele olan zamanda yolculuk, insanların gündemini işgal edecek gibi. Peki, üzerinde bu kadar dikkat toplayan zamanda yolculuk meselesi nedir, hakikaten zamanda ileri veya geri gitmek mümkün müdür?
Bilim insanlarının yaptığı araştırmalara göre, zamanda ileriye gitmek teorik olarak mümkün. Yirminci yüzyılın başlarında Einstein’ın yaptığı çalışmalar, bilim dünyasında büyük bir etki yaratmıştı. Einstein’ın çalışması, madde ile enerji arasında bir bağ olduğunu söylüyordu. E=mc2 formülü, fizikte yeni bir dönemin başlayacağının haberini veriyordu. Bu formüle göre bir kilogramlık bir kütleyi, boşluktaki ışığın hizinin karesi kadar hızlara çıkardığımızda taşıdığı enerji açığa çıkacaktır. Yani enerji ile madde arasında bir dönüşüm söz konusuydu. Hızlı ve büyük buluşların yapıldığı 20. yüzyılın başları, birbirini destekleyen bilimsel üretimlere sahne oluyordu. Her yeni buluş Einstein’ın düşüncelerini ötelemiyor, aksine tüm düşünceleriyle uyuşuyordu. Bu buluşlar, elbette ortaya atıldığı günlerde büyük kuşkularla karşılansa da bugün genel kabul görmüş teoriler. Bilim aksini ispat etmediği sürece, bilim insanları bu kuramların kabulü üzerinden üretimlerini sürdürüyorlar.
Zaman?
Zaman kavramını doğru algılamadığımız sürece zamanda yolculuğu da anlayamayacağımızı söylemiştik. Ünlü fizikçilerden atom bilimci ve zaman kaydedici Steve Jefferts, bir söyleşisinde şöyle diyor: “Bence hepimiz doğal bir şekilde zamanı anladığımızı düşünürüz. Zaman akar, geçer, yaşlanırız, dün olanlar bugün olmuyordur ve benzeri şeyler… Ancak ister zaman üzerine çalışan fizikçiler olalım, ister yaşamımızdan memnun olan insanlar olalım, hiçbirimizin zamanı gerçekten doğru bir şekilde anladığını düşünmüyorum. “Kuşkusuz, Jefferts’in böyle düşünmesinin önemli sebeplerinden birisi, zaman konusunda yeterince birikimin olmaması. Atlanmaması gereken bir nokta ise zamanın tüm insanlar için aynı şeyi ifade etmeyeceği, yani zamanın kişiye özel olması. Zaman, hızımıza ve tabi olduğumuz yer çekimine bağlı olarak değişiyor. Einstein’in ortaya koyduğu bu düşünce, zamanın üç mekan boyutuna ek olarak dördüncü boyut olmasıyla uyumluluk gösteriyordu. Zaman dördüncü boyuttu ve mekan boyutlarıyla arasında bir örüntü vardı. Einstein yerçekiminin zaman ve mekan boyutlarına etkisini araştırdı ve zaman-mekan boyutlarının eğimli olduğunu kanıtladı. Evrende eğimler varsa zamanda yolculuk da mümkün olabilmeliydi.
Zamanda Geleceğe Yolculuk
California Teknoloji Enstitüsü’nden Sean Carroll, “Zaman ilerledikçe gelecek gerçek olmaz, gelecek tıpkı geçmiş ve şu an gibi var olmaktadır. Gelecekte ne olacağını zaman ilerledikçe görürüz fakat o, yaşanan anda gerçek olmaz. Geçmiş, gerçek olan değildir. O nedenle kural olarak geçmiş ve geleceğin tıpkı şu an gibi var olduğuna inanırız” diyor. Gelecek, doğrusal bir yolda ilerleyen mevki değil, şu an gibi gerçek olandır. Fizikçiler geleceğe yolculuk konusunda yürüttükleri kuramsal çalışmalar sonrasında geleceğe ulaşmanın mümkün olduğunu söylüyorlar; ancak, gerekli teknolojiyle. Kuramsal olarak mümkün olsa da geleceğe yolculuk için gerekli olan teknolojiyi üretmek, dahası gereken enerjiyi bulabilmek şu an için mümkün değil. Ancak istediğimiz ölçeklerde olmasa da zamanda ileriye yolculuk konusunda verilebilecek kimi örnekler mevcut.
Güncel olarak kullanabildiğimiz teknoloji sayesinde işık hızını kesin bir şekilde saptayabiliyoruz. Yapılan deneyler sonucunda, ışığın boşlukta saniyede ortalama 300 bin kilometre yol aldığını biliyoruz. Işık evrende en hızlı hareket eden olgudur ve ışık hızıyla hareket etmek ışığa özgüdür. Ancak ışık hızına yakın hızlarla hareket etmek mümkün. Bunun en iyi örneği İsviçre’de yürütülen CERN deneyi. CERN’de LHC adındaki hızlandırıcıda protonlar elektromiknatıslar sayesinde çok yüksek hızlara çıkarılıyor. Einstein formüllerine göre, ışık hızına yaklaştıkça maddenin kütlesi artıyor ve zaman o madde için daralıyor. Buradan bir çıkarsama ile CERN’de çok yüksek hızlarda çarpıştırılan protonlann parçalanma sürelerinde bir değişiklik söz konusu olacaktır. CERN de carpıştırmaa sonrası yapılan analizler, bu çıkarsama ile uyumluluk göstermektedir. Örneğin, “Pimeson” adındaki parçacıklar, normal koşullarda saniyenin tam 25 milyarda biri aralığında parçalanırlar. Ama ışık hızına yaklaştıklarında, 30 kat daha fazla dayanırlar. Bu parçacıklar, gerçek zaman yolcularıdır.
Bilgisayar teknolojisinin ilerlemesi sayesinde çok hassas ölçümler yapmak mümkün hale geldi. Artık 16 haneli saatler ile zamanda hassas ölçümler yapabiliyoruz. Dünya’dan ortalama 20 bin km. yükseklikteki yörüngede dönen uydular, saatte 20 bin km. ile 200 bin km. arasında degişkenlik gösteren hızlarla hareket ediyor. Dünyanın yerçekiminin çok az etkidigi bu uydularda, zamanda ileriye yolculuğun bir başka örneğini görüyoruz. Zaman bulunduğunuz yere göre, yani, size etkiyen yerçekimi kuvvetine göre değişkenlik gösteriyor. Örneğin, uzayda bulunma rekoru elinde olan Sergei Krikalev, toplamda 803 gününü uzay istasyonunda geçirmiştir. 803 gün boyunca ortalama 272 bin kilometre hızla hareket eden Krikalev, saniyenin kırk sekizde biri kadar zamanda yolculuk yapmıştır.
Bu iki örnekte de görebileceğimiz gibi, zamanda ileriye yolculuk sadece kuramsal değil, kimi örneklerle gözlemlenebiliyor. Bir zaman makinesi ile yola çıkıp 2113 yılına ulaşabilmemiz için gerekli olan teknolojiyi üretmemiz gerekiyor. Şu an için henüz erken olsa da bilimin ilerleyişiyle bir gün mümkün olabilir.
Zamanda Geçmişe Yolculuk
Zamanda geleceğe yolculuktan daha gizemli duran geçmişe yolculuk hakkında, ne yazık ki henüz net bilgilerle hareket etmek mümkün değil. Ancak bilim insanlannin öngörüleri ile yaptıkları kimi çalışmalar ve çıkarsamalar mevcut. Her ne kadar gizemlerini korusalar da bunlardan tutarlı olan ikisi, geçmişe yolculuk için kullanabileceğimizi düşündüğümüz karadelikler ve solucandelikleri.
Karadelikler, çok büyük çekim kuvvetleri sayesinde yakınlannda olan her şeyi, ışık dahi çekip yutan karanlık cisimlerdir. Karadelikler evrene yayılmış bir şekilde bulunurlar ve çok ağırdırlar. Bilim insanları -ağırlığından kaynaklı-karadeliklerin, uzayzamanı diğer gök cisimlerinden çok daha fazla bükebileceğini düşünüyorlar. Eğer büyük bir karadelik yaratabilir ve bükülen zaman döngüsünden çıkabilirsek, zamanda geçmişe yolculuk etmiş olabiliriz. Bu teorik olarak kulağa hoş gelse de şu an için ne böyle bir karadelik yaratmak mümkün ne de karadelikten sağ çıkabilmek.
Geçmişe yolculuk için bir başka teori ise solucandelikleri. Solucandeliklerinin olduğuna dair herhangi bir kanit olmasa da varlığına dair ciddi bulgular mevcut. Solucandelikleri tanımı, elma kurtları ile yapılan bir analojiden gelir. Yani elma kurtları elmanın etrafını dolanmaz ve elmanın bir ucundan girer diger ucundan çıkar. Solucandeliklerinin de iki alan-başka bir tanımlamayla iki evren- arasında bir bağlantı kurduğu düşünüluyor. Eğer solucandeliğinin bir ucundan girersek, başka bir evrene ya da zamana çıkmamız mümkün olabilir. Ancak şu an için ne solucandeliklerinin var olduguna dair elimizde kanıtlar yok, bunun mümkün olabileceğine dair teorik bulgular da.
Bir zaman makinesi yapıp yolculuk yapmak mümkün görünmese de kimi zaman yolcuları var. Örneğin güneşten yola çıkan ışıkların dünyaya ulaşması 8 dakika sürüyor. Yani güneşe baktığımızda, güneşin 8 dakika önceki halini görüyoruz. Ya da bizden kilometrelerce uzaklıkta olan bir yıldızın yıllar önceki görüntüsünü görüyoruz. Dolayısıyla güneşin ya da gökyüzünde gördüğümüz yıldızın geçmişini görmüş oluyoruz.
Toparlayacak olursak, zamanda yolculuk, yıllardır insanların merakla baktığı ve arzuladığı bir konu olma özelliğini koruyor. Anlaşılacağı üzere, ne gereken kuramsal çalışmalar yeterince ilerlemiş durumda ne de bizi yolculuk ettirecek teknolojik gelişime ulaşabildik. Ancak bilim, yığıarak yoluna devam ediyor. Yeni kuramlar kimi zaman eski düşünce kalıplarını yıkarak kimi zaman da bir öncekini destekleyerek çıkıyor. Şu an için zamanda yolculuk mümkün değil desek de belki daha iyi bir dünyada mümkün olabilir. Belki bir gün biri gelecekten gelip bize o müjdeli haberi verecektir.