Sadece ülkemizi değil bütün dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını hayatımızın her alanını fazlasıyla etkiliyor. Böyle bir salgın dönemi içerisinde yeni eğitim öğretim dönemi başlamış oldu. Peki ya biz, bu yeni eğitim öğretim dönemine başlayabildik mi?
Bu sorunun yanıtını sona bırakalım ve salgın dönemi ile alakalı yaşadıklarımızı kısaca hatırlayalım. Sağlık Bakanlığı tarafından ilk vaka 11 Mart’ta açıklandı ve sonra eğitim öğretime ara verildi. Plansızlık nedeniyle daha ilk haftadan öğrencilerin KYK yurtlarından deyim yerindeyse yaka paça atılmasına, özellikle büyük şehirlerin otogarlarında izdihama varan tabloların oluşmasına hepimiz şahit olduk. Hepimiz salgının durdurulması için alınacak tedbirleri beklerken yine tam da bu zamanlarda yapılan açıklamalarla ve yürürlüğe konan ekonomi paketiyle iktidarın tüm salgın boyunca öğrencileri, emekçileri ve halkı koruyacak tedbirleri değil patronları koruyacak ve hatta onların kârını sürdürecek önlemleri seçeceği de anlaşılmış oldu.
İnsanların hayatını kurtarabilmek için kendi hayatlarını ortaya koyan sağlık emekçilerine yeterli koruyucu ekipmanlar verilemezken; hastalıktan korunmak için tüm toplumun temel ihtiyacı haline gelen maskeler haftalarca halka dağıtılamazken salgının en başında süreci yönetme beceriksizliğini ortaya koyan iktidar, online eğitime geçileceğini duyurduğunda büyük bir plansızlık ve altyapı sorununun yaşanacağını tahmin etmek zor değildi. Nitekim 16 Mart’ta yapılan açıklamada üniversitelerin 3 haftalık bir araya gireceği söylenmesine rağmen 23 Mart tarihinde ani bir karar ile uzaktan eğitim başladı. Eğitim başlar başlamaz Ankara Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi, Pamukkale Üniversitesi gibi birçok üniversitede “erişim sorunları” ortaya çıktı. Üniversitelerin teknik altyapısı sağlanmadan, öğrencilerin dersler ile ilgili materyallere erişimi organize edilmeden ve bütün öğrencilerin uzaktan eğitim programına katılımını sağlayabilecek teknolojik ekipmanlara sahip olup olmadığı araştırılmadan alınan bu kararın “yapmış olmak için yapmaktan” başka bir anlam ifade etmediği çok açık. Zaten fiyaskonun büyüklüğü uygulama başlar başlamaz anlaşılınca , YÖK tarafından yapılan bir açıklamayla gerekli teknik altyapıya sahip olmayan üniversitelilerin istekleri doğrultusunda kayıtlarını dondurabilecekleri söylendi. Durumun ne kadar içler acısı olduğunu böylece bir kere daha görmüş olduk. Devlet bu açıklamayla açık açık “paran varsa oku, yoksa okumana gerek yok” demiş oldu.
Online olarak yapılan sınavlardan uzun uzun bahsetmeye gerek bile yok. Kamera-mikrofon dayatmasından tutalım da sınav sırasında yaşanan sistem çökmeleri ve bunların bütün sorumluluğun öğrencilere yüklenmesiyle iktidarın beceriksizliğinin ve eşitsizliğin bedeli bizlere ödetildi. Daha kötüsü online eğitimin başlamasının üstünden yaklaşık 6 ay geçmesine rağmen yeni dönemde de aynı sorunların devam ettiğini görüyoruz. Yaz dönemine girerken turizm patronlarının kârını korumak için yapboz gibi oynanan sınav tarihleri ve milyonlarca öğrencinin gelecek planlarının hiçe sayılması iktidarın eğitim politikalarının iflasını ortaya koymaya yeten bir başka örnek.
Sadece üniversiteler de değil, ortaokullar ve liseler içinde de ne yazık ki durum aynı. Eğitim-Sen tarafından 4 Eylül tarihinde hazırlanan “Salgın Günlerinde Uzaktan Eğitim Çalıştayı” sonuç raporunda “EBA üzerinden yürütülen canlı derslere katılım, birçok okulda yüzde 15-20 dolaylarında kalmıştır. Öğrencilerin dersleri izlemek için gerekli teknolojik donanım ve internetten yoksun olmaları eşitsizliklere yol açmış, anayasal bir hak olan eğitim hakkı kullanılamaz hale gelmiştir” ifadeleri yer aldı. EBA yayınına erişmek için babasıyla çatıya çıkan Çınar Mert’in ölümü, internet paketi bittiği için derse giremeyen, evdeki tek akıllı telefonu ya da televizyonu kullanmak zorunda oldukları için ancak dönüşümlü olarak derse girebilen öğrenciler sadece medyaya yansıyan örnekler olsa da tüm emekçi evlerinde aynı eğitim krizinin yaşandığını biliyoruz.
Yeteri kadar hafıza tazelemesi yaptığımızı varsayarsak giriş kısmındaki soruya geri dönebiliriz. Öğrenciler olarak yeni eğitim öğretim dönemine gerekli imkanların sağlandığı koşullarda başlayabilirdik ama hayır başlayamadık. Bilimsel, nitelikli, eşit ve parasız eğitim hakkının gereklerinin sağlanmadığı koşullarda öğrenciler bu döneme başlayamayacak. Peki ilkokullarda, ortaokullarda, liselerde, üniversitelerde okuyan milyonlarca öğrenci nitelikli ve adil bir şekilde nasıl eğitim alabilir? Yazıyı sonlandırırken bu soruya yanıt vermek için Fikir Kulüpleri Federasyonu tarafından 2019 Şubat ayında başlatılan İtirazım Var1 çalışmasında yer alan talepleri tekrar hatırlatmakta yarar var:
1) Eğitim her düzeyde, herkes için eşit ve tamamen parasız olmalı.
2) Tüm üniversite öğrencilerinin KYK borçları silinmeli ve tüm öğrencilere her ay karşılıksız olarak eğitim katkısı verilmeli.
3) Tüm öğrencilerin sağlıklı ve parasız beslenme hakkı karşılanmalı.
4) Tüm öğrencilere güvenli barınma hakkı ücretsiz olarak sağlanmalı.
5) Tüm öğrenciler için ulaşım ücretsiz olmalı.
Bu talepler yerine getirilmeden bahsettiğimiz sorunun cevabı aynı olacak. Öğrenciler olarak bu taleplerin yerine getirilmesi ve gerçekten eşit koşullarda uygulanmasının sağlanması için yapmamız gereken en önemli şey, taleplerimiz doğrultusunda hareket etmek ve örgütlenmek olmalıdır. Örgütlü bir şekilde verilen mücadelelerin farklı farklı üniversite ve kampüslerde ne kadar olumlu sonuçlar doğurabileceğini yüzlerce kez deneyimledik. Kendi üniversitemizde, ülkemizin bütün üniversitelerinde kazanmak için mücadeleye…
Dipnot
- İtirazım Var bildirisinin tamamına https://fkf.org.tr/itirazim-var/ adresinden ulaşabilirsiniz.